Duygusal felaketler ve acıyı geciktirmek…

Demet Cengiz

Demet Cengiz

“Duvarlarım yok, camlarım var. Sandığınız gibi kurşungeçirmez de değiller. Geçiriyorlar. Kırılıyor camlarım ancak öylesine kalın kafalıyım ki anlamam vakit alıyor.”

Dün gece Radia’da Sarjan ile Ashtavakra-Sufi Çakra Nefes Meritasyonu’nu tamamlarken, gözümden dökülen yaşlara söyledim bunları.

***

Tehlike anında insanlar ve hayvanlar ya savaşır ya kaçar ya da donup kalır.

Sanılanın aksine insanların en çok verdiği tepki kaçmak değildir, donup kalmaktır. Hayvanlar ise av olmamak için son çare olarak donup kalırlar. Hayvanların en çok verdiği tepki ise kaçmaktır, riski alabiliyorsa savaşır.

Cem Boyner’den yıllar önce dinlediğim öldüğünün farkında olmayan bir zebra hikâyesi var.

Biri usta diğeri taze iki avcı Güney Afrika’da zebra avına çıkarlar. Usta olan 150 metre yaklaştığı zebralardan birine nişan alır ve göğsünden vurur. Sürü kaçışırken, vurulan zebra da onlarla birliktedir. Taze avcı yaralı zebraya nişan alırken, usta olan onu uyarır:

“Öldü ama farkında değil.”

Ve bir süre sonra sürü kaçmaya devam ederken, ölüm mutlaklığını zebranın farkında olmadığı bedeninde gösterir. Zebra yere yığılıp kalır.

Av demişken… Ceylanlar, aslanlar onları kovalarken çoğu zaman avlanmadan önce, kalp krizinden ölürlermiş. Nedense bu da kalbime pek bir dokunur. Ceylanların yürekleri de bedenleri gibi narin…

***

1999 ve sonrasında yaşadığım hiçbir depremde bir kez olsun ayakkabılarımı giyip, çantamı, telefonumu almadan sokağa atmadım kendimi. Yangın çıksa, binayı en son ben terk edebilirim hem de büyük bir sakinlikle. Alev alan ütünün fişini çekmişliğim, bayılanları ayıltmışlığım, kafası yarılan çocukları kucağımda hastaneye taşımışlığım çoktur. Soğukkanlılığımla kaç kişinin hayatını kurtardım bugüne kadar bilmiyorum.

Bu durumu bir psikoloğa sorduğumda, ben övgü beklerken o psikopat olabileceğimi söylemişti. Zaten son araştırmalar psikopatların sade ve sert kahve tercih ettiğini ortaya koyarak psikopat olabileceğim yönündeki şüpheleri artırdı.

Fiziksel varlığımı tehdit eden durumlarda ne savaşıyorum, ne kaçıyorum ne de donup kalıyorum. Sakince yapılması gerekenleri yapıp, çözüm arıyorum. Bunun bir savunma mekanizması olduğunun farkındayım da. Aslında pasif de olsa bir savaşma biçimi.

Duygusal bir yara aldığımda de benzer bir süreç yaşıyorum. Hiçbir şey olmamış gibi yapılması gerekenleri itinayla yerine getiriyorum. Acıyı erteliyorum.

Adet geciktirici duymuşsunuzdur. Bankaların sunduğu borç erteleme paketlerini de… Yaşlanmayı geciktiren kozmetik ürünleri… Ya da Vanilla Sky filminde de altı çizilen ‘hazzı erteleme’ kavramını… Acıyı geciktirmek, başa çıkamayacağımız bir durumda zamanı dondurmak gibi bir şey… Fakat zaman bildiğimiz o tek yönde akmak zorunda. Bu yüzden inkâr etsek de yok saysak da yaralarımızı önünde sonunda göreceğiz. Tabii ne kadar erken o kadar iyi çünkü işin ucunda kan kaybından ölmek de var. Zebranın ölümü… Kurşunların parçaladığı camlarımız… Gedik açılmış duvarlarımız…

Acıyı ertelemek sanırım o kadar da kötü bir şey değil. Hayatta kalmaya yardım ediyor. Aşırı bir tepki verip, öldürücü darbeler indirmemizi engelliyor. İncinsen de incitmiyorsun.

“Harlı durumlarda hemen karar almayın, mevzuyu soğutun, hatta üzerine bir gece veya iki gece yatın” derler. Acının üzerine yatmak da fena bir fikir değil. Lakin yüzleştiğinizde yanacaksınız, orası kesin.

***

Tehlike anında insanların çok büyük bir kısmı yanlış tepkiler veriyormuş. Tsunami şehirleri yutarken sahilde seyre dalmak, yanan uçağın önünde selfie çekmek, bomba imha ekibinin dibinden ayrılmamak, deprem anında markette devrilen şişeyi yerden kaldırmak gibi… Varın bu yanlış tepkilerin bir de Türkiye versiyonunu düşünün! Gaz kaçağını çakmakla kontrol etmek, deprem anında 12’inci kattan atlamak, silahlı soyguncuları takip etmek gibi…

En çok verilen tepki donup kalmak çünkü devreye giren küçük beyin durmamızı söylüyor.

Salgıladığımız hormon kokteyli bir çeşit beyin felcine neden oluyor ve düşünemez hale geliyoruz.

Felaketler karşısında verdiğimiz tepki ısrar yönünde gerçekleşiyor. Kapıyı açmak için sürekli kolu zorlamak gibi. Sonuca bakmaksızın aynı yöntemle sorunu çözme çabasına ‘tünel görüşü’ deniyor. Çünkü felç olan beyin esnek düşünme becerisini kaybetti.

Acil iniş yapan, dumanlar içindeki uçaktan bavullarını almaya çalışan; deprem, tsunami, yangın anında evine dönüp cüzdanını alanlar ise rutine takılıp kalma tepkisi veriyormuş. Bunu öğrenince bir oh çektim. Psikopat olmayabilirim o zaman. Sadece rutine takılıp kalan soğukkanlı, korku-acı-öfkesini geciktiren biri olabilirim sadece. Gerçi ben rutine takılıp kalmaktan çok faydacı bir yaklaşımı bilinçle yerine getiriyorum ama olsun, bunu psikopatlığa tercih ederim.

Tehlike karşısında verilen en yaygın tepkilerden biri ise inkârmış. Bu ya tehlikeyi kavrayamamaktan ya da kavramak istememekten kaynaklanıyormuş. Heyelan sırasında mangalı yelleyen adamın videosunu gördünüz mü? İnkâr halindeymiş meğer… Çünkü devreye giren küçük beyin risk analizi yapamıyormuş.

Doğal afetlerle ilgili yapabileceğimiz bir şey yok. Adı üstünde doğal! Ancak doğal afet veya diğer tehlikeli durumlarla ilgili acil durum planlarına sahip olmak, tatbikat ve pratik yapmak hayat kurtaracağa benziyor.

Ya duygusal yaralanmalar? Duygusal felaket durumları? Her ne kadar çalışırsak çalışalım duygusal felaketlere karşı hazırlıklı olabilir miyiz, acil eylem planlarını uygulayabilir miyiz bilmiyorum.

 

Diğer Yazıları