Emperyalizmin Venezuela ile dansı
Prof. Dr. Metin Hülagü: Yani emperyalizmin kurguladığı oyun hep aynı. Teslim olursan ne âlâ!...
Venezuela, Güney Amerika’nın kuzey ucundaki bir ülke.
Bize çok uzak, çok ötelerde ve çok ötemizde bir ülke. Sesini pek duymuyoruz. Rengini, dokusunu ve kokusunu pek tanımıyoruz. Halini ise yeterince bilmiyoruz.
Ülke bugünlerde ciddi bir sıkıntının içinde. Ancak Venezuela’nın “kâbus” ile tanışması Chistophes Colombus ile tanışmasıyla başlamış. Ülkenin İspanyol sömürgeciliğinden yakasını kurtarabilmesi ise bir hayli zor olmuş. Ülke 1811’de kısmen selameti bulmuş. Tam bir bağımsızlığa kavuşabilmesi 1830’da ancak söz konusu olabilmiş.
Venezuela coğrafyası itibarı ile Fransa ve Almanya topraklarının birleşiminden daha büyük. 30.000 kadar nüfusa sahip. İspanyol, İtalyan, Portekizli, Arap, Alman, Afrikalı ve yerli insanların yaşadığı bir “birleşmiş milletler” ülkesi. İspanyolca resmi dil. Yerel ve azınlık diller de söz konusu. Katolik Hıristiyan çoğunluğa ilaveten diğer inanç mensupları da, az olmakla birlikte, mevcut. Başkent Caracas. Caracas aynı zamanda ülkenin endüstri, ticaret, eğitim ve turizm şehri.
Buraya kadarki bilgiler gayet normal, tabii ve sıradan şeyler. Anormal olan şey ise sahip olduğu doğal zenginlikleri ve dolayısıyla maruz kaldığı siyasi kriz ve kâbusları.
Ülke tam anlamıyla bir petrol, doğal gaz, demir cevheri, altın, elmas boksit ve diğer mineraller cenneti. En temel zenginlik unsuru olan petrol rezervleri noktasında dünyanın bir numaralı devleti.
Venezuela’nın ilk devlet başkanlığını José Antonio Páez (1790–1873) yapmış. Daha sonraları ise pek çoğunu hatırlamadığımız bir dizi isim… ve nihayet Nicolás Maduro iktidara gelmiş.
Venezuela’nın devlet başkanları arasında adını pek bilmediğimiz ama önemli bir ismi ve kahramanı ise General Cipriano Castro (1858–1924). Bu isim, üzerinde hakikaten durulmaya değer.
Cipriano Castro 1899-1908 yılları arasında Venezuela Devlet Başkanlığı görevinde bulunmuş. Sanal dünyanın “propaganda dolu” rivayetine göre dokuz yıllık iktidarı döneminde iç muhalefeti bütünüyle yok etmiş; tek parti idaresini katı bir şekilde hâkim kılmış; federal tekeller yaratarak, keyfi ticaret politikalarını uygulayarak ve yabancı ulusları karşısına alarak ulusal ekonomiyi baltalamış ve bitirmiş. Özellikle dış güçlerle ilişkileri oldukça zayıflatmış.
Hayır, hayır, Cipriano Castro sadece bunları yapmakla yetinmemiş…
General Cipriano Castro’nun uluslararası borçları ödemeyi reddetmesi ya da yapamaması Venezüella’nın İngiltere, Almanya ve İtalya’nın deniz ablukası ile sonuçlanmasına sebebiyet vermiş. Yabancı misyonların Venezuela tarafından diplomasiye yakışmayan bir şekilde muamele görmeleri ve yine yabancı şirketlerin taciz edilmeleri nedeniyle 1901’de Kolombiya, 1906’da Fransa, 1908’de Hollanda ve yine 1908’de Amerika Birleşik Devletleri ile resmi münasebetlerinin kesilmesine yol açmış. Ayrıca İngiltere ve İtalya ile de ilişkilerinin gerilmesini kaçınılmaz kılmış.
Hollanda filosu1908 yılı sonlarında Venezüella kıyılarına sevk ettiği savaş donanması ile bir kısım eylemlere başlamış. Amerika Birleşik Devletleri ise Venezüella kahvesi ve kakaosunu boykot edip etmeme konusunu müzakereye koyulmuş!
Bir kısım Venezuelalı siyasiler ile bazı dış hükümetler ve devletler General Cipriano Castro’nun görevden uzaklaştırılması gerektiğini belirtmiş. Nihayet muhaliflerin ondan kurtulma temennisi, dört yıldır böbrek rahatsızlığı nedeniyle ölümün eşiğinde olan Cipriano Castro’nun Almanya'ya ameliyat olmaya gitmesi şeklindeki kansız bir sürgün hayatı ile problem olmaktan 1908'in sonlarında çıkmış. Boş kalan başkanlık koltuğuna da tabii ki başkan yardımcısı Juan Vicente Gómez geçmiş.
Yani emperyalizmin kurguladığı oyun hep aynı. Teslim olursan ne âlâ!...
Osmanlı belgelerine göre Venezuela'nın bir Alman demiryolu şirketine olan taahhütlerini yerine getirmemesi ve Alman tebaaya kötü muamele yapması sebebiyle Almanya ile Venezüella arasındaki ilişkiler 1902’de gerginleşmiş. 1903 yılında ise Venezuela limanları ile Orenogue Irmağı ağzı İngiltere, Almanya ve İtalya tarafından abluka altına alınmış. Nihayet 7 Mayıs 1903’te Venezuela ile Almanya, İngiltere ve İtalya arasında Washington Protokolü imzalanmış.
Ancak General Cipriano Castro dönemi Venezuelası ile ABD, İngiltere, Almanya, İtalya ve Hollanda arasında sadece siyasi bir kriz ve mücadele yaşanmamış fakat aynı zamanda yoğun bir imaj savaşı da gerçekleşmiş. İşin garibi bu imaj savaşının tek unsuru yalnızca General Castro değil, Sultan II. Abdülhamid, İran Şahı, Fas Sultanı, Nikaragua’da Zelays, Kont Boni de Casetliane yahut Dalai Lama gibi eski ve yeni isimler için de söz konusu edilmiş. O dönemde bu ve sair isimler basın üzerinden yürütülen aşağılama ve dalga geçme şeklindeki hakikaten yoğun bir propaganda çalışmasına muhatap kılınmış. Bu konuyu sonraki bir yazımda ele alırım inşallah.
Söz konusu imaj savaşının nedeni ise özetle şu: Emperyal güçlerin Venezuela bağlamında ülkenin petrollerini ve yer altı zenginliklerini istedikleri gibi tasarruf edememeleri. Bugün Venezuela’da yine olduğu gibi.
Venezuela dışındaki diğer liderlerin kötü propaganda ve rencide edilmeye maruz bırakılmalarının nedeni ise haysiyet ve şahsiyetlerine ilaveten ülkelerini de sömürgeci güçlere teslim etmemeleri olmuş.