Enflasyonda Düşüş Trendi Başladı mı?
Büyüme rakamlarının ardından Haziran Ayı enflasyon rakamları da iyi geldi. Aylık % 0,27 oranında düşen fiyatlar genel seviyesi yıllıkta % 10,9 artmış durumda. Yıllık enflasyon kabaca geriye doğru bir yılın aylık enflasyon oranlarının toplamına denk geliyor. Yani her yeni ay eklendiğinde bir önceki yılın aynı ayı hesaptan düşüyor. Şayet bir yıl önce aynı ay gerçekleşen enflasyon bir yıl sonrakinden daha yüksek ise yıllık hesapta enflasyon düşmüş oluyor. Tabii ki tersi de geçerli. Buna baz etkisi deniyor. 2016 Ekim ayından bu yana yıllık enflasyonda ilk defa düşüş görmemizin sebebi işte bu baz etkisi. Zira geçen sene Haziran ayında fiyatlar genel seviyesi % 0,47 oranında artmışken bu ay % 0,27 oranında düşmüş olması yıllık enflasyonu da düşürmüş oldu.
Geçen sene Temmuz ayında aylık enflasyon %1,16 olmuştu. Şayet bu sene Temmuz enflasyonu bu oranın altında gerçekleşirse baz etkisi yine aynı yönde çalışacak ve yıllık enflasyon % 10,9 un altına gerileyecek. Temmuz ayı için şayet çok olumsuz bir gelişme olmazsa enflasyon oranının geçen sene aynı ayın altında olacağını ön görmek mümkün. Bu durumda yıllık enflasyonun Temmuz ayında da bir miktar gerileyeceğini söyleyebiliriz. Sonraki iki ay ise baz etkisinin yönü yine yukarı dönebilir. Bu iki ayın enflasyonu 2016 yılında oldukça düşük gerçekleşmişti. Bu yüzden yıllıkta yine bir yukarı yön görülebilir. Ancak sonraki aylarda yön yine aşağıya dönecektir.
Enflasyonun temelde iki sebebinin olduğu kabul ediliyor; girdi fiyatlarında ortaya çıkan ani artışlar (maliyet kaynaklı enflasyon) ve ülkede toplam talepte gerçekleşen artış. Maliyet kaynaklı enflasyon doğal olarak sürekli bir fiyat artışına yol açmıyor. Zira girdi fiyatlarında (örneğin enerji fiyatları) gerçekleşen bir artış takip eden dönemde fiyatlar genel seviyesinde bir artışa yol açacaktır. Ancak enerji fiyatlarında başka bir artış olmaz ise fiyatlar genel seviyesinde maliyet kaynaklı bir artışı bir daha görmemiz mümkün değildir. Bu yüzden maliyet kaynaklı enflasyon uzun süre devam eden, süregelen fiyat artışlarının sebebi olamaz. Bunu şöyle okumak da mümkün; şayet ülkede enflasyon oranındaki artış maliyet kaynaklı ise bir süre sonra bu artış hız kesecektir. Talep kaynaklı enflasyon ise pekala sürekli olabilir. Şayet ekonomi yönetimi sürekli talebi arttırıcı politikalar izler ve bunu uzun süre devam ettirirse süregelen bir enflasyon ortaya çıkar. Bu tür politikaları uzun süre devam ettirebilmek ise ancak parasal genişleme ile mümkündür. İşte bu yüzden enflasyonla mücadele Merkez Bankalarının temel vazifesidir.
Burada bir kavramı daha anmak gerekir. O da kur geçişkenliği. Bu kavram bir ülkede o ülkenin para biriminde ortaya çıkan bir değer kaybının fiyatlar genel seviyesine etkisini ifade ediyor. Zira tüm dışa açık ekonomilerde bir takım mal grupları (buna üretim girdileri de dahil tabi) ithal edilir. Ülkenin para biriminin değeri düştüğünde bu ithal edilen malların fiyatlarının artması sonucunu doğuracaktır. Bu mal gruplarının fiyatlarında (yerli para cinsinden) ortaya çıkan bu artışın da fiyatlar genel seviyesini arttırıcı bir etkisi olacaktır. Kur geçişkenliğinin seviyesi kurdaki değişimlerin fiyatlar genel seviyesini nasıl değiştireceğini ve bu değişimin hızını belirlemektedir. Dolarizasyonun yüksek olduğu ülkelerde bu geçişkenlik de oldukça yüksektir. Yani kurlardaki bir artış çok kısa bir sürede neredeyse aynı oranda enflasyona etki etmektedir. Bu açıdan aslında kur geçişkenliği yapısal bir sorundur denilebilir. Diğer yandan ülkedeki rekabet düzeyi (maliyet artışlarının fiyatlara ne kadar kolay yansıtılabileceği) ve piyasanın kurdaki artışın kalıcı olup olmadığında dair beklentisi bu geçişkenliğin temel belirleyenleridir.
Türkiye maalesef etkileri azalsa dahi halen devam eden uzunca sayılabilecek bir dolariazsyon geçmişine sahiptir. Bunun çeşitli sebepleri var elbette ancak en önemli sebep tabii ki yaşadığımız yüksek enflasyonlu yıllar. Çok şükür o günler geride kaldı. Bununla birlikte maalesef dolarizasyonun etkileri hala sürüyor. Tabii ki eskisi gibi değil ancak yine de kur geçişkenliğinin diğer bazı ülkelere kıyasla yüksek olduğunu belirtmek gerekir.
Bizim son 7-8 aydır karşı karşıya olduğumuz enflasyon tablosunun en önemli müsebbibi bu dönemde kurda ortaya çıkan artış ve kur geçişkenliği yolu ile bunun fiyatlar genel seviyesini arttırıyor olması. 2016 Temmuz ayından 2017 Nisan ayına ABD Doları’nın değeri yaklaşık %30 artmıştır. Dolar ve Euro’dan oluşan döviz sepetindeki değişim de bu orana yakın. Yapılan akademik çalışmalar Türkiye’de kur geçişkenliğinin enflasyona etkisinin 1,5-2 aralığında olduğunu göstermektedir. Yani döviz kurunda ortaya çıkan % 10’luk bir artışın izleyen bir yıl içerisinde enflasyona etkisi 1,5 ila 2 puan arasındadır. Bu tespitten hareketle yaşadığımız ve neredeyse 6 aya yayılan % 30’luk kur artışı enflasyona yaklaşık 5 puan etki edecektir. Bu tabii ki kabaca bir yıla yayılacak bir etkidir. Bu durumda 2017 yıl sonunda enflasyonun (üstün körü bir hesapla) 3,5-4 puanlık kısmının (tabii ki yeni bir sıçrama olmaz ise) kur artışından geleceğini söyleyebiliriz. Bizim tahminimiz 2017 yılı enflasyon oranının % 10’un biraz altında kalacağıdır. Şayet bu oran gerçekleşir ve kur geçişkenliği katkısının iddia ettiğimiz gibi olduğunu kabul edersek yıllık enflasyon Merkez Bankası’nın hedeflediğinden çok da sapmış olmayacak diyebiliriz. Tabii ki bu, yaşanan enflasyon gerçeğini yadsımıyor. Türkiye’de fiyatlar genel seviyesi yıl sonunda % 10 artmış olacak. Bununla birlikte buradaki kur etkisini görmek, önümüzdeki yıl kur stabil giderse gerçekleşecek enflasyonun makul bir düzeye ineceğini tahmin etmemiz açısından önem taşıyor.
Enflasyon konuşunca ilk akla gelen bir diğer etki gıda ve hizmet fiyatları. Gerçekten de ülkemizde belki de dünya rekoru sayılabilecek bir gıda fiyatları enflasyonu tablosu var. Bu da bir sonraki yazımızın konusu olacak.