Bu yazıyı okumadan Türk ekonomisini anlayamazsınız!
Sabah yazarı Engin Ardıç son dönemde kamuoyunda tartışılan ekonomi politikaları hakkında sarsıcı bir köşe yazısı kaleme aldı. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan itibaren alttan alta işlenen "servet düşmanlığını" konu alan Ardıç "Çocukluğumuzda bize "Türkiye fakir bir memlekettir" diye sürekli tekrarlarlar ve bunu söylemekten gizli bir mutluluk duyarlardı... Zenginleştirmek isteyeni de astılar." ifadelerini kullandı...
Türkiye'nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde son dönemde attığı ekonomik adımlar tartışılmaya ve gündemi belirlemeye devam ediyor.
Ülkenin ekonomik atmosferi hakkında en yalın tespitleri ise Sabah yazarı Engin Ardıç yaptı. "Memur kafası" başlıklı yazısında konuya geniş bir pencereden bakan Ardıç, sade bir dille sorunun temeline eğildi.
İşte o köşe yazısı...
"Denk bütçe tutkusu, bir memur fantezisidir.
İsmet Paşa kafası.
Memur, kendi aile bütçesinin açılmasından Allah gibi korktuğu için devlet bütçesinin açık vermesinden de çok korkar.
Çünkü devlet onun malıdır! Devlet ondan sorulur.
Bütçe denk olmalıdır, cari açık da bilmez, cari fazla da.
"Güçlü Türk Lirası" onun için çok önemlidir.
Niçin? Bununla ne yapacak, hangi işe yatıracaktır?
Bir şey yapmayacaktır, hayran hayran seyredecektir.
Bunun ihracatı baltalayacağını idrak edemez.
"Dövizleri tutmak" da memur için çok önemlidir. Devletin bol dövizi olmalıdır.
Bu dövizlerle yatırım mı yapacaktır, ithalatta mı kullanacaktır?
Hayır, devlet kasası dolu olacak ve o para orada öylece duracaktır.
1946 yılında altınımız ve dövizimiz boldu, İsmet Paşa kılını bile kıpırdatmadı.
Memlekette şart olan "ekonomik açılım" bir türlü yapılamadı; çünkü istenmiyordu.
Hem sonra sanayileşme hızlanır, köylü şehirlere doluşur, bir işçi sınıfı oluşurdu...
Memur krediden de korkar.
Ne kendisi alır, ne kimseye verir.
Eskiden bir bankaya gidip de "ihtiyaç kredisi" isteme cüretinde bulunacakları kovmaktan beter ederlerdi...
Rahmetli babam "Borç en fena şey" derdi.
Kendi küçük bütçesi için öyleydi tabii...
Şu anda sahip olduğum her şeyi kredi kartıyla, taksitle, yani borçla aldım.
Televizyondan çamaşır makinesine, bilgisayardan kitaba kaleme, her şeyi. Babamı dinleseydim yanmıştım.
Memurun iki yakası bir araya gelemediği, yoksulluğa mahkûm olduğu için onu "içselleştirmiş" ve sevmeye başlamıştır.
Bu pis bir "mazoşizm" oluyor.
Çocukluğumuzda bize "Türkiye fakir bir memlekettir" diye sürekli tekrarlarlar ve bunu söylemekten gizli bir mutluluk duyarlardı...
Zenginleştirmek isteyeni de astılar.
Türk solu, memur kökenli ve memur kafalı olduğu için kendini bu tuzaktan kurtaramadı.
İşçi sınıfının ancak burjuva sınıfı oluşur ve gelişirse oluşacağını ve gelişeceğini göremeyecek kadar ahmaktılar.
Çünkü bu memlekette solcular önce Kemalist sonra Marksist...
Kapitalist kalkınmadan öcü gibi korktular.
Kalkınma olacaksa bunu ille kendileri yaparlardı... Kapitalistler yapacaksa hiç olmasın, herkes fakir kalsın.
Bu kafaya halkımız en fazla yüzde 3 oranında yüz verdi.
Bakınız yeni ekonomik atılımlar hakkında kıyamet kopuyor, bilen bilmeyen konuşuyor, her kafadan bir ses çıkıyor, destekleyen de var karşı çıkan da...
Soldan olumlu ya da olumsuz bu konuda bir tek şey duydunuz mu? Hani sol partiler neredeler, sendikalar neredeler?
Kılıçdaroğlu'nu solcu sanıyorlar ve onun zırvalarını benimsiyorlar.
Peki Kürt milliyetçilerinden herhangi bir ses duydunuz mu?
Çünkü umurlarında değildir.
Onların bir tek derdi vardır.
Kendi kendini "solcu mütefekkir" ilan eden bazı şarkıcılar da "orta halliliği" savunuyorlar ve Yunanistan'ı örnek veriyorlar.
Buranın "Osmanlı ülkesi" yani "merkez" olduğunun, "periferinin" bize örnek olmayacağının, Osmanlı'nın da "büyüklük ve gösteriş" sevdiğinin, saltanat ve sahavet boyutunun hiçbir zaman farkına varamadılar.
Alt tarafı Ankaralı oldular ve Ankaralı kalacaklardır."
YAZININ ORİJİNAL METNİ İÇİN TIKLAYIN;