ERDOĞAN NE İSTİYOR?
8. Olağan Kongre sonrası çoğunluk “Erdoğan ne yapıyor” sorusunun peşine takıldı. Doğru soru, “Erdoğan ne istiyor” olmalıydı.
Açıkçası, insanın kendisinin bile tam olarak ne istediğinin bilinemediği günlerde bu soruya yanıt bulmak zor. Ancak elimizdeki bilgiden yola çıkarak yorum yapabiliriz.
Kongre konuşmasına ve oluşturduğu parti yönetimine bakılırsa Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları istiyor;
Bir, kesinlikle artık kendi sesinin dönüp kendisine gelmesinden sıkılmış, farklı şeyler söyleyecek insanlarla konuşmak, saygısını kazanan insanlarla tartışmak istiyor.
İki, dünyada giderek yükselen milliyetçi dalgayı yakalamak için milliyetçi dozu artırmak istiyor. Bu çerçevede, ülkücü isimlerin partiye katılımına bakarken “komprador burjuvazi” vurgusuna da bakmak lazım.
Üç, Bahçeli’nin son dönemdeki DEM açılımı nedeniyle, MHP’den kopan ya da kopmaya meyilli oylara adres olmak istiyor.
Dört, yerel seçimlerdeki oy kaybını yanlış aday gösterilmesine bağlayarak teşkilat sorumlusunu ve partinin iletişim tıkanıklığını çözmek için iletişimden sorumlu olanları değiştirerek cezalandırmak istiyor.
Beş, seçim kaybedenleri yönetime alarak hem “kayıp senin suçun değildi” demek hem de partiye emek vermenin kazanıp kaybetmekten önemli olduğunu göstermek istiyor.
Altı, kendisiyle yol yürüyenleri küstürmeden görev değişikliği yaparak düşman edinmeden vefa duygusunun önemini göstermek istiyor.
Yedi, kadın seçmene önem veriyor ama onların siyaset yapma biçimini (ilgi istemek, hasetlik, duygusal zayıflık vs.) onaylamadığı için kadın siyasetçileri az tutmak istiyor.
Sekiz, partiye başka partilerden gelenlere önemli görevler vererek; partisindeki konumundan memnun olmayanlara değer görecekleri bir adres olmak, onların kendisini eleştirdikleri için başka partilere gitmeleri nedeniyle kendisinin alternatifinin yine kendisi olduğunu göstermek ve eleştiriden beslenmek istiyor.
Dokuz, teşkilattan gelen isimleri yükselterek, hem deneyimin önemini hem de partiye emek verenlerin emeklerinin karşılığını bulacağını göstermek istiyor.
On, söylemde gençleşmek, eylemde uluslararası güçlü aktör olmak, dijital dünyaya, Anayasaya, Türk dünyasına ağırlık vermek istiyor.
On bir, kilit isimleri yerinde tutup pergelin bir ucunu sabitleyerek ileriye ve yanlara genişlemek istiyor.
Sonuçta, kuruluşundan 24 yıl sonra bile binlerce insanı kongre alanına toplayabilme başarısını, onlara istedikleri değişimin gerçekleşeceği ve yola devam edileceği hissini vererek başarıyor.
Görevden alınanlar, görevi değişenler, yeni gelenler, eskimiş olanlar ve emek verenler inanıyorlar ki Erdoğan’dan başka gidecekleri adres yok.
AK PARTİ’DE YAPILMASI GEREKEN İŞ
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karışan, yoğunlaşan, tehlikeli bir gidişatı olan uluslararası ilişkilere yoğunlaşması beklendiği için Genel Başkan yardımcıları Efkan Alâ ve Mustafa Elitaş’a önemli iki iş düşüyor;
Birincisi bürokratik re-organizasyon. Mevcut sistemde tıkanıklığa neden olan durumları iyileştirmek için öneriler hazırlamak. Örneğin Bakanlıklarda müsteşarlık makamının yeniden kurulması gibi.
İkincisi ise iletişim re-organizasyonu. Cumhurbaşkanlığının, AK Parti’nin ve Bakanlıkların iletişimlerinin kendi içlerinde bağımsız olmaları sağlanmalı. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı başka kurumlarla enerji kaybetmek yerine, içerde ve dışarda gittikçe etki alanı genişleyen Cumhurbaşkanlığına ve CİMER üzerinden halkla ilişkilere, Parti ve Bakanlıkların da doğrudan kendi iletişimlerini geliştirmeye odaklanmaları sağlanmalı.
BENCE
Bence Ekrem İmamoğlu’nun diploma skandalı önemli bir siyasi sonuç doğuracak. Zira artık, o diploma sahteyse itibarı büyük yara almış olacak, sahte değilse de eğitim süreci hakkında ortaya çıkan bilgiler, imajına büyük zarar verecek.
Bence Serap Yazıcı’nın AK Parti’ye gidişi yanlış okunuyor. Gelecek Partisi’nden ayrılıp AK Parti’ye geçişindeki sorun, Yazıcı’nın değil onu CHP’den aday yapan Kılıçdaroğlu’nun sorunudur. İnsan eleştirdiği yapıya neden dahil olur? Bulunduğu yerdeki yapı umut vermiyordur da ondan. Unutmayalım ki siyasetçilerin ya idealleri ya da çıkarları vardır.
Bence Özgür Özel muhalefetçilik oynamaktan vazgeçip muhalefet etmeye geçmeli. AK Parti’nin delegelere saat hediye etmesinden “kongrede şaibe var” sonucu çıkarması siyaseten akıl dışı bir ifade. AK Parti’de hediye vererek oy devşiren bir yapı yok, tek aday var ve tüm oylar ona gidiyor, dahası tıpkı kendi partisinin kasasındaki para gibi saatin parası da AK Parti’nin kasasından çıkıyor.
Bence Almanya’da aşırı sağcı AFD’nin hem de kısa sürede oyunu ikiye katlayarak güç kazanması, ülkenin Nazi geçmişi nedeniyle “aşırı sağ yükseliyor” diye geçiştirilemeyecek kadar ciddi bir durumdur. Dışişleri Bakanlığımız da Alman Parlamentosuna seçilen 19 Türk kökenli milletvekiliyle temas konusunu değerlendiriyor olmalı.
Bence dünya “iki kutuplu”, “tek kutuplu”, “kutupsuz” söylemleri, Trump-Putin ilişkisiyle yerini “kutup kardeşliği”ne bırakmıştır. Barış için fırsat görünen ortam, kapitalizm için kremalı fırsat demektir.
Bence 400 bin liraya yemek yiyeceğini açıkladığı için müstehcenlikten göz altına alınan genç kız suçluysa, o parayı verecek erkekler de suçlu olmalıdır.
Bence “Türk gibi başlamak, Alman gibi bitirmek” deyimi her harfine kadar doğrudur. İddialı başlayan dizilerimizin en fazla dördüncü bölüme kadar iddiasını sürdürüp sonra cıvıması diye bir şey var. En son örnek “Deha” dizisi oldu. IQ’su yüksek baş karakterin maceralarını izlemek için ekran başına oturduk, dizi ilerledikçe bize küçük Emrah’ı verdiler.
HABERCİLİK NEDİR?
Habercilik, kendisini değil haberi göstermektir. Buna karşılık ekranlardaki itibarı yüksek birkaç haber sunucusunu dışarda tutarak söylemeliyim ki, haberciliğin, televizyonculuğun ve kadınlığın cılkını çıkardılar.
Habercilikte sunucu, haberin önüne geçemez. Bu evrensel kural ülkemizde yerlerde sürünüyor. Kimi haber sunucusu ve moderatörler kendilerini göze sokmaya kafa takmaktan işlerini yapmaz haldeler.
Bacak şovu yapacak kısalıkta etekler.
Popolarını öne çıkaran seksapelli duruşlar.
Beden hatlarını vurgulayacak kadar dar giysiler.
Düğüne gidip iki dönelim modeli abartılı saçlar.
Dolgu dudaklar ve canlı ruj renkleri.
Takma kirpikler. Abartılı makyajlar.
Göze sokulan her şey var ama ne yok? Reyting yok. Pornografiye varan gösteriye rağmen reyting almıyorlar, halkımız bunu istiyor değil yani.
Doğru Türkçe yok. Doğru vurgu yok. Sunduğu, sorduğu konu hakkında bilgisi yok. Yazılı soruları okumak dışında konukla etkileşimi yok.
Diyeceğim o ki biz kadının özgürleşmesi konusunu yanlış anladık, şekle ilişkin sanıp kafanın içerisine odaklanmadık.
Hadi o sunucuların itibar bilinci yok, peki medya yöneticileri ne yapıyor? Sordum. Aldığım cevap, “o görüntüleri yönetici kendisi istiyor zaten” diyenler oldu. Öyleyse sormam gerekmez mi, kendi çiğ göz zevki için oturdukları koltukları kullananlar kimler?
AKLIMDA KALAN
Palyaço olarak Zelenski: Daha ilk seçildiği günlerde yazmıştım, bu adamın tekin olmadığını, hatırlıyor musunuz? Seçilebilmek için başta ABD olmak üzere uluslararası güçlere yapmadığı şaklabanlık kalmamıştı. İşte o adam önce ülkesini savaşa soktu, insanlarının ölümüne, ülkesiz kalmasına neden oldu. Şimdilerde her gün Trump tarafından aşağılanıyor, itiliyor kakılıyor, değersizleştiriliyor. Ülkesinin madenlerine Trump’ın çökmesine ses çıkaramıyor. Kendi pespaye liderliğinin cezasını onu seçen insanlar ödüyor. Peki de neden? Eğer sen sıfırdan 100’e yükselirken gücünü kendi niteliklerinden değil de başkalarından alırsan, seni yükselten güç, seni alaşağı edebilir de. Şovmen Zelensky’yi alıp Ukrayna’ya lider yapan ABD, şimdi de piyonuyla dalgasını geçiyor. Siz siz olun, biri size altın kâsede olanak sunarken “bedeli nedir” diye mutlaka sorun. Zira vaktiyle yenen hurmalar bir gün gelir mutlaka tırmalar.