Erdoğan neden 'anketlere inanmıyorum' dedi?
AK Parti Tanıtım ve Medya'dan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal, Habertürk'ten Kübra Par'a konuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Anketlere inanmıyorum” sözünün perde arkasını açıklayan Ünal, "Anketler en az 15 gün öncesinin sonuçlarını yansıtıyor oysa gündem ve seçmen psikolojisi anlık değişiyor" dedi.
31 Mart’ta yapılacak yerel seçime neredeyse 3 hafta kaldı. “Hangi şehirde kim kazanır kim kaybeder” hesapları arasında bu seçime de anketlerin güvenirliği tartışması damga vurdu. Cumhurbaşkanı Erdoğan açıkça “Anketlere inanmıyorum” dedi. Peki, bu sözünün arkasında ne yatıyor? Araştırma sonuçları kendisini memnun etmediği için mi böyle söylüyor yoksa anketler gerçekten meydanlardaki havayı doğru yansıtmıyor mu? AK Parti’nin ses ve görüntü kirliliği olmasın diye başlattığı bayraksız, minibüssüz çevreci seçim kampanyası seçmende karşılık buldu mu? Ekonomideki hava seçim sonuçlarını nasıl etkiler?
Kübra Par AK Parti Tanıtım ve Medya’dan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal’a sordu. İşte yanıtları...
"İLK DEFA PARTİ OLARAK KAMPANYAYI KENDİMİZ
YÖNETİYORUZ VE BÜTÇESİ GEÇMİŞE ORANLA DAHA AZ"
31 Mart seçimlerinde AK Parti olarak farklı bir kampanya yürütüyorsunuz. Eski kampanyalara kıyasla daha sakin. Siz nasıl tarif ediyorsunuz bu seçimdeki stratejinizi?
Eğer bir kampanya zamanın ruhuna uygun değilse etkisiz olur. Uzunca bir süredir AK Parti çevrenin korunmasına ve sürdürülebilirliğe özel önem veriyor. Çünkü yeşil alanların, su kaynaklarının, diğer canlıların yaşam alanlarının korunması ve katı atıkların dönüştürülmesi artık günümüzde şehirlerin en temel sorunları. O yüzden biz kampanyamızı başlatırken, bu duyarlılığı öne çıkardık. Arzumuz sadece insanların değil, kuşun, böceğin, kedinin, köpeğin, bütün canlıların o şehirde kendini güven içinde hissetmesi. Bizim için gönül bütün mahlukata sevgiyle, merhametle bakmaktır. Duyarlılığımızın anlatılabileceği en doğru kelime ‘gönül’ kelimesiydi. Cumhurbaşkanımız da zaten daha öncesinde bizim belediyecilik anlayışımızı tanımlarken ‘Gönül Belediyeciliği’ kavramını kullanmıştı.
Bugünü ve 17 yılda verilen mücadeleyi anlatmak için, kullanabileceğimiz en doğru ve durumu ve zamanın ruhunu en iyi anlatan kelime ‘gönül’ kelimesiydi. Sonraki mesajımız “Bir işi gönülden yaparsan gönüller kazanırsın”dı. Filmlerimiz bunu çok güzel anlattı. İşini gönülden yapan ve gönüller kazan bir ekip var. Kampanyamızın bu seçim temel omurgası bu olacak.
Neden böyle bir değişikliğe gittiniz?
AK Parti, güçlü bir ekibe sahip. Defalarca kampanya deneyimi olan Sayın Numan Kurtulmuş, Naci Bostancı ve Ömer Çelik gibi güçlü bir ekiple kampanyayı bizatihi, birinci elden parti kendisi yönetiyor.
Kampanyanın bütçesi geçmişe oranla daha mı az?
Evet, bütün satın almaları kendimiz yapıyoruz. Hatta pazarlıkları ben yapıyorum! (Gülüyor) Gazete ilanlarından televizyon filmlerine, sinema salonlarına girecek filmlere varıncaya kadar hepsinin oturup tek tek pazarlığını yapıyoruz. Yaptıracağımız her işin önce teklifini alıyoruz, expert ettiriyoruz, sonra bütçeyi ayarlıyoruz ve en son da işi başlatıyoruz.
Bu seçimde sessiz bir kampanya yürütüyorsunuz. Sokaklarda artık bayraklar, seçim otobüsleri görmüyoruz, şarkılar duymuyoruz. Seçmen nasıl karşıladı bu stratejinizi?
İnsanlar artık bundan rahatsızlardı. O yüzden Cumhurbaşkanımız, görüntü ve ses kirliliğine izin vermeyeceğimizi söyledi.
"SEÇİMİN GÜNDEMİNİ VE PSİKOLOJİSİNİ ARTIK
TELEVİZYON VE GAZETELER DEĞİL, SOSYAL AĞLAR BELİRLİYOR"
Bir de bu seçim dijital kampanyaya daha çok ağırlık veriyorsunuz. Böyle yapmanız gerektiğini söyleyen araştırma sonuçları mı vardı?
Bu yaklaşık bir yıldan beri yaptığımız bir hazırlık. 2018 yılının Mart ayından itibaren çalışmalara başlamıştık. 2011’den bu yana yaşanan bir dijital dönüşüm var. 2011 Arap Baharı, 2012’de Obama’nın seçimi, 2013 Gezi olayları ve sonrasında 2014 seçimlerinde net bir şekilde gördük ki, artık seçimin gündemini ve psikolojisini televizyon ve gazeteler değil, akışkan, interaktif ve anlık sosyal ağlar daha çok belirliyor. 55 milyon sosyal medya kullanıcısının olduğu ve bunların ortalama üç saat sosyal ağlarda vakit geçirdiğini göz önüne alarak sanal ortamda da bir genel merkez kurduk. Artık günümüzde bütün örgütler, fiziki coğrafyadaki karşılıklarını internet coğrafyasına da taşımıyorlarsa iletişimleri eksik kalıyor. Bu sebeple, bir yıl önce 1 buçuk milyon teşkilat mensubumuzu geçtiğimiz altı ay içerisinde, yedi bölgede yaptığımız toplantılarla ve verdiğimiz eğitimlerle sanal ortama taşıdık. Şu anda çok ciddi bir dijital kampanya yönetiyoruz. 18 Şubat’tan bugüne kadar sosyal medyada ulaştığımız kişi sayısı yaklaşık 53 milyon. Bir mitingle 1 buçuk milyon kişiye ulaşırken, dijital platformlardan bir anda 5 milyon kişiye ulaşabiliyorsunuz.
Peki, bu yöntem güvenilir mi? Ülkedeki sosyal medya profilleri aslında genel seçmen profilini yansıtmıyor şeklinde söylemler var. Sosyal medyada ulaştığınız 53 milyon, bire-bir ulaştığınız 53 milyon seçmen kadar etkili olabiliyor mu?
Bu ikisinin koordinasyon içerisinde yönetilmesi, ne sadece dijital ne de sadece klasik olması gerekir. Bu kampanyanın ilklerinden biri, 1 Şubat ve 31 Mart arasındaki altmış günün planlanmış olması. Bir etkinliği tek bir kanaldan değil, bütün mecralardan aynı anda planlıyor ve ortak stratejilerini takip ediyoruz. Dolayısıyla, etki o zaman ortaya çıkıyor.
Dijital ekip kaç kişiden oluşuyor? Çekirdeği oluşturan genç ve yaratıcı bir ekip var mı?
Bir buçuk milyon teşkilat mensubumuz sosyal bir panel üzerinden günlük ve anlık iletişim sağlıyorlar.
"KAMPANYALARI ARTIK ANLIK STRATEJİLERLE YÖNETİYORUZ"
Bunun için herhangi bir yazılım geliştirdiniz mi?
Turkcell’in BIP uygulaması üzerinden bir panel satın aldık. Tüm teşkilat mensubumuzu bir planlama dahilinde görüştürüyoruz. Burada önemli olan, anlık ve günlük veri ve analiz sağlanıyor olması. Bunu yaparken, bir buçuk milyon kişinin sosyal ağlarda gerçek kişilikler olarak paylaşım yapması ile inanılmaz bir etki oluşturuyoruz çünkü karşımızda sahte hesaplar ve botlar var. Özellikle son yirmi gündür tüm illerde FETÖ’cü hesaplar harekete geçmiş durumda. Onlara dönük de bir karşı propaganda yürütüyoruz. Bunların hepsini yakından takip ediyoruz. Gündem ve psikoloji artık akışkan olduğundan, kampanyaları artık anlık stratejilerle, doğru müdahalelerle ve kendinizi iyi ifade ederek yürütmeniz gerekir. Biz tam da bunu gerçekleştiriyoruz şu anda.
"FACEBOOK, TWITTER, INSTAGRAM VE YOUTUBE İÇİN AYRI STRATEJİLER GELİŞTİRDİK"
Sosyal medyada Twitter, Instagram, Youtube ve Facebook’tan oluşan dört temel mecra var. Bunların arasında daha çok ağırlık verdiğiniz var mı? Sosyolojilerine baktığınızda hangisinden ne paylaşmanız gerektiğini analiz ettiniz mi?
Twitter’ın özelliği siyasi gündemi oluşturması. Türkiye’de Twitter kullanıcısı Facebook’a göre daha az ama Facebook kullanıcılarının özelliği de son derece yaygın olmaları o yüzden siyasi gündem Twitter’da oluşuyor ve Facebook’ta yayılıyor. Instagram daha çok insanların hobilerini ve özel yaşamlarını içeriyor. Youtube, erişilebilirlik açısından son derece yüksek. Bunların her biri için ayrı bir strateji geliştirdik. Bu hesaplar kendi özelliklerine göre nasıl yönetilir üzerine teşkilat mensuplarımıza eğitimler verdik.
Peki siz AK Parti olarak bu tür verileri lehinize kullanmayı düşünür müsünüz?
Hayır, biz asla manipülasyondan yana olmayız. Bizim tam olarak yapmak istediğimiz şey, bu siyasi dezenformasyonlara karşı bir propaganda oluşturarak, kendi gerçek kişiliklerimizle bu oluşumları bertaraf etmek. Seçmenlerin algısına dönük subliminal veya manipülatif bir çalışma içerisinde olmuyoruz.
Bu sözleriniz bana “AK Troller” tartışmasını hatırlattı. Cumhurbaşkanı da bir dönem tepkisini dile getirmişti. Buna dair düzenli bir önlem alıyor musunuz?
Buna asla müsaade etmiyoruz. Hatta Cumhurbaşkanımız da bununla ilgili “AK Parti adına konuşacaklar bellidir” dedi. O yüzden teşkilat mensuplarımızla gerçek kişiler olarak bu işleri yürütüyoruz. Ama öte yandan bugün verdiğimiz mücadeleyi bir memleket meselesi olarak görüp, bu mücadelenin yanında duran ve Türkiye’ye dönük yapılan operasyonlara da sessiz kalmayıp tepki veren insanları da birilerinin ‘troll’ olarak nitelendirmesini asla doğru bulmuyorum.
Mahir Ünal’a Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Anketlere inanmıyorum” sözünü sordum, cevabı çarpıcı “Anket sonuçları en az 15 gün önceki durumu gösteriyor, hâlbuki seçmen davranışlarına etki eden faktörler anlık değişiyor” diyor https://t.co/8vezCNQSvz @mahirunal pic.twitter.com/yv3jnT1XPf
— kübra par (@kubrapc) 8 Mart 2019
"ANKETLER EN AZ 15 GÜN ÖNCESİNİN SONUÇLARINI YANSITIYOR
OYSA SEÇMEN PSİKOLOJİSİ VE GÜNDEM ANLIK DEĞİŞİYOR"
Gelelim çok tartışılan anketler meselesine... Cumhurbaşkanı Erdoğan neden “Anketlere inanmıyorum” dedi? Bunun sebebi sonuçların onu mutlu etmemesi mi yoksa farklı bir nedeni mi var?
Kampanyaları artık anlık stratejilerle yönettiğimizi söylemiştim. Bununla ilgili konuştuğumuz her şey anketler için de geçerli. Akışkanlığın, anlık interaktif iletişimin, her bir bireyin cep telefonundan anında bilgiye ulaşmasının doğurduğu bir sonuç var. Seçmen psikolojisi ve gündem hızla değişiyor. Sahadan anket yoluyla çektiğiniz bir veri, sadece o andaki algıyı ve psikolojiyi yansıtıyor. Bu bir iki gün içinde kaçınılmaz olarak değişmiş oluyor. Yüz yüze anketlerde anket firması saha firmasına sipariş eder. 2 gün sorular hazırlanır. Sonra 1 hafta sahaya çıkılır. 2 gün sonuçlar bilgisayara yazılır. 2 gün de analizi sürer. Anket firması size 15 gün sonra bir sonuç sunar. O sonuç, on beş gün öncesinin sahasını yansıtır, bugünü değil.
Seçmen davranışları o kadar değişken mi?
Tam da onu söylüyorum. Seçmen davranışına etki eden faktörler artık akışkan ve değişken hale geldi. Dünyada artık seçmenin ilgilerine ve isteklerine yönelik veri çekmeye dönük dijital platformlar var. Bu verilerin sağlıklı olabilmesi için de gerçek kişilerle yapılması gerekir. Mesela araştırma şirketlerinden biri olan KONDA anket sonucu açıklamayacağını duyurdu çünkü sahayı okuma yöntemlerinin değiştirilmesi gerekiyor. Bazılarını bunu şöyle okuyor; Türkiye’de seçim belirsiz olduğu için saha okunamıyor. Hâlbuki bunun sebebi araştırmalarda kullanılan araçların ve yöntemlerin yetersizliğidir. Anlamak için kullandığımız yöntemler ve anlaşmak için kullandığımız dil değişiyor. Eski araç ve yöntemlerimizle bugünü okumaya çalışmamız artık işlemiyor. Peki sahaya dönük bir çalışma yapmıyor muyuz? Çok amaçlı, boyutlu ve katmanlı araştırmalar yapıyoruz ve sahada bir sorun görmüyoruz.
Peki yaptırdığınız anket sonuçları ne gösteriyor? AK Parti oyları Cumhurbaşkanlığı seçimine kıyasla yerel seçimlerde artacak mı azalacak mı?
Uzun dönemden beri muhalefete dönük dile getirdiğimiz bir ifademiz vardı, ‘siyasetsizlik.’ Bu artık ‘iletişimsizlik’e dönüşmüş durumda. Artık kamuoyuna da bir şey söylemiyorlar. Biz iki aydan beri sahadayız. Peki CHP ve İyi Parti ne yapıyor? Sahada bir iletişim ve kampanya yürüten birilerini görüyor musunuz? Yoklar. Dolayısıyla ilk defa garip bir şekilde muhalefet ortada yok.
Yaptığınız araştırma sonuçlarında da bunu görüyor musunuz?
Karasız seçmen sayısında yüksek bir artış var. “Peki bu seçmen önceki seçimlerde kime oy vermiş” diye bakıyoruz. Daha önce muhalefete oy vermiş. Bu kararsızlığının nedeni siyasi düşüncesini paylaştığı partinin siyasetsizliği ve iletişimsizliği.
Kimi yorumcular seçime katılımın az olacağını düşünüyor. AK Parti seçmeninde de kararsız bir kesim olduğuna dair bulgular var mı?
Ne sahada ne de araştırmalarda böyle bir şey yok çünkü AK Parti’li seçmen, muhalefetin tavrına rağmen, olup bitenlerin son derece farkında. Vatandaş, meselenin bir memleket meselesi olduğunun ve siyasetsizliği, iletişimsizliği, beceriksizliği hat safhada olan muhalefetin herhangi bir şekilde Türkiye’yi sırtlayıp taşıyacak bir gücünün ve çözüm kapasitesinin olmadığını görüyor. Seçmen 17 yıldan beri sorunları çözen ve bu kapasiteye sahip olan AK Parti’yi ve Recep Tayyip Erdoğan’ı net bir şekilde görüyor. Dolayısıyla burada, seçmenin kanaatiyle ilgili bir sorun yok. Hangi siyasi görüşten olursa olsun insanlarda ‘AK Parti ne söylüyorsa yapar’ anlayışı var. Araştırmalarda da AK Parti’ye icraat ve güvenilirlik konusunda çok yüksek bir destek var. Bir siyasi parti için en kıymetli olan budur. Seçmen dünyadakine benzer sorunlar yaşandığını görüyor ve zaman zaman daralıyor ancak bu sorunları kim çözer diye baktığında yine Recep Tayyip Erdoğan’ı ve AK Parti’yi görüyor.
"EKONOMİDE SEÇMEN NEZDİNDEKİ SIKINTILARI GÖRÜYORUZ, TÜMÜ DÜZELECEK"
Ekonomideki durumun, fiyatlardaki ve enflasyondaki yükselişin seçimin sonucunu aleyhinizde etkileyeceğini düşünüyor musunuz? Araştırmalarda buna dair bir veri var mı?
Şimdiye kadar yirmi ilimize gittim. Bir çay ocağına, kıraathaneye, işyerine girerek muhabbet ediyoruz, onları dinliyoruz ve anlamaya çalışıyoruz. 13 Ağustos Cuma gecesi Türkiye bir kur atağı yaşadı. Hiçbir gerçek karşılığı olmayan bir durum ortaya çıktı ve bir anda dolar yükselmeye başladı. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin hızlı ve esnek özelliği ile gece saat ikide 7.40 civarında dolar durduruldu ve 5.20-5.00’lere kadar indirildi. Vatandaş şu anda döviz rezervlerinin yüz milyarı aşmış olmasına varıncaya kadar tüm durumları çok yakından takip ediyor. Ekonomi yönetiminin bu işi hızla iyileştirdiğini görüyor, bu onu umutlandırıyor. O yüzden herhangi bir şekilde felaket tellallığına ya da birilerinin ‘Eyvah mahvolduk’ propagandasına da fırsat vermiyor. Seçmen nezdindeki sıkıntıları görüyoruz ve bu işlerin tümü düzelecek. Bu sıkıntıları yine çözerse Ak Parti çözer. 1960 ile 2002 yılları arasında 42 yılda Türkiye’de 36 adet hükümet değişmiş ve ortalama görev süreleri bir buçuk yıl. Hükümetler değişmiş ama sorunlar yıllar geçse de aynı kalmış. Oysa 2002’den bugüne eski sorunlar çözüldü artık yeni sorunları çözmeye çalışıyoruz. Muhalefetin anlamadığı şey şu; çözümün bir parçası olmak yerine sorunun bir parçası olmayı tercih ediyorlar. Onların temel açmazı bu...
AK Parti ilk kez bir yerel seçime ittifakla girecek. Cumhurbaşkanı Erdoğan ittifakla ilgili ilginç bir açıklama yaparak "Konsolidasyon tam olarak sağlanamadı” dedi. İttifakla seçime giriyor olmanızın sahada dezavantajlarıyla karşılaşıyor musunuz? “Konsolidasyon tam olarak sağlanamadı” sözü ne anlama geliyor?
İki farklı siyasi partinin, Cumhur İttifakı başlığı altında, siyasi kimliklerini koruyarak bir yol arkadaşlığı yapmasını konuşuyoruz. Cumhur ittifakı bir seçim ittifakı değil, 15 Temmuz gecesi bir beka ve memleket meselesinin doğal sonucu olarak ortaya çıkan bir ittifaktır. Bunu nasıl yönetmek gerekir? Biz seçim büroları, çalışmaları, koordinasyonu nasıl olacak, ortak aday gösterdiğimiz yerlerde ne yapılacak, aynı yerlerde farklı adayların durumu nasıl olacak, bütün bunlar üzerine on maddelik bir genelge oluşturduk ve hem MHP hem de AK Parti teşkilatlarına bu genelgeyi gönderdik. Bütün bunların amacı iki partinin konsolidasyonu ve ortak hareket etme becerisini en üst seviyeye çıkarmak. Her iki partinin de genel başkan yardımcıları olarak sürekli görüşme halindeyiz ve illerimize bir sorun çıktığı zaman “Birbirinizle konuşmak yerine AK parti ve MHP il başkanı bunu kendi genel merkezine iletsin, genel merkezler de bunu konuşsun” diyoruz. Çünkü bunu bir sistemle yönetebilirsiniz ve bu da bir süreç gerektiriyor haliyle.
Zor muymuş?
Zor değil, sadece dikkatli olmak ve emek harcamak gerekiyor. İki farklı siyasi partinin bir arada olmasının güzellikleri de zorlukları da var. Güzelliği MHP ve AK Parti’nin temel hassasiyetlerinin aynı olması. Yerlilik ve millilik, ülkenin bekası, devletin muhafazası... Tüm bunlar müşterek olunan konular. Sahada gördüğüm şey, Cumhur İttifakı’nın siyasetin genetiğini değiştirdiğidir. Bütün dünyada ülke meselesinde tüm siyasi partiler tek yumruk olurlar. Siyasi meselelerde gerilim yaşarlar. Türkiye’de maalesef memleket ve ülke meselesinde, siyaset bir birliktelik oluşturmuyor. 15 Temmuz gibi bir saldırıya bile ‘Kontrollü darbe’, diyen bir siyasi muhalefet var. AK Parti ve MHP memleket meselesinde kenetleniyor ve kendi siyasetlerinde de centilmen bir yol izliyor.
MHP ile ortak miting için neden İzmir seçildi?
İzmir, AK Parti hizmet ve belediyecilik anlayışıyla buluşturmak istediğimiz bir il. Bu nedenle en güçlü aktörlerimizden olan Binali Yıldırım’ı 2014’te İzmir’den aday gösterdik. Bugün yine hem belediye başkanlığı hem bakanlık deneyimi olan Nihat Zeybekçi’yi İzmir’den aday gösteriyoruz. Cumhur İttifakı olarak hem MHP hem de AK Partili seçmenin orada güçlü bir karşılığı var bu yüzden oradan başlıyoruz.
Geçmişte AK Parti’de siyaset yapmış isimlerin öncülüğünde yeni bir parti kurulacağı iddiaları var. Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun adı geçiyor. Zaman zaman aslında iki ayrı partinin oluşacağı söyleniyor. Bu partide de Ali Babacan ve Abdullah Gül’ün isimleri geçiyor. Siz bu ‘yeni parti’ oluşumu iddialarına nasıl bakıyorsunuz? Bu durum AK Parti’yi nasıl etkiler?
Bu durumla ilgili olarak Cumhurbaşkanımız gerekli açıklamaları yaptı. Henüz ortada olmayan bir şeyle ilgili siyasi bir yorum yapmayı doğru bulmuyorum. Şu anda bizim gündemimizde seçim ve kampanyalar var. Tanıtım ve Medya Başkanlığı olarak tek gündemimiz seçim kampanyamızı en güzel şekilde gerçekleştirmek.
Anketlerin iyi olduğunu söylediniz ama Ankara’da durumun kritik olduğu söyleniyor. Mehmet Özhaseki’nin kazanmasıyla ilgili bir risk var mı sahiden?
Sahada hiçbir sorun görmüyoruz. Cumhurbaşkanımızın da dediği gibi biz asıl olan meydanların diline ve coşkusuna bakıyoruz. Gittiğimiz her ilde, geçen Erzurum’da bile -7 soğuğa rağmen muhteşem bir coşku, heyecan ve kalabalık vardı, herhangi bir sorun görmedik.