Erol Göka: 21 Mayıs'ta umutlar yeniden harekete geçiyor
Yeni Şafak Gazetesi yazarı yazarı Prof. Dr. Erol Göka, Recep Tayyip Erdoğan'ın 2002'de siyasi yasaklıyken aktif siyasete geri döndüğü tarih olan 9 Mart 2002'yle, Ak Parti'nin tarihi kongre günü olan 21 Mayıs 2017'yi özdeşleştirdi. "O duygular şimdi yeniden harekete geçiyor" ifadesini kullandı.
Hakkındaki mahkeme kararı nedeniyle 3 Kasım 2002 seçimlerinde milletvekili olamayan Erdoğan, yasal bir düzenlemeyle engelin kalkması üzerine 9 Mart 2003'te Siirt ili milletvekili yenileme seçimine katıldı. Oyların %85'ini alıp 22. Dönem Siirt Milletvekili olarak parlamentoya girdi. 9 Mart, Erdoğan'ı bekleyen, ona umut bağlayan kitlelerle kavuşma günüydü.Psikolojik zaman, çok yavaş akar ve kolektif hafıza, benzerliklere göre arşivini tutar. 2002'de Erdoğan parti başkanıydı ama Meclis'e girmesi yasaktı. Daha sonra iktidara geldi ardından Cumhurbaşkanı seçildi lakin sistem, bu kez onu partisinden ayırdı. 9 Mart gününün kavuşma duyguları, beklentileri, umutları şimdi yeniden harekete geçiyor. 9 Mart 2002'de Erdoğan'ı bekleyen insanları ne heyecanlandırıyor, umutlandırıyorsa 21 Mayıs kavuşması için de aynısı geçerli. Ne ki bu ikinci kavuşmanın çapı, gücü ve etkisi çok daha yüksek. Geçen 15 yılda Erdoğan'a yönelik bu duygu ve hislerin beslediği güven, ülke içinde üçe katlanırken, tüm İslam dünyasını kapladı, yeryüzü mazlumlarına yayılmaya başladı. Erdoğan adı, Türkiye'nin en büyük markası, dünya egemen sistemine karşı mazlumların simgesi haline geldi.
Erdoğan'ın başarısında birbiriyle sıkı sıkıya bağlantılı üç faktörün rolü var: Allah vergisi yetenek, inanılmaz azim ve gayretkeşlik, yeni durumlara uygun yeni siyasetler izleyebilme. Bu üç faktörlü başarıdaki kitlesel çekim gücünü izah edebilmek için bulunabilmiş en iyi kavram, bizim de sıkça gündeme getirdiğimiz “karizma”. Karizma, insanın toplumsal bir varlık olmasıyla alakalı. Toplumlar, özellikle kriz zamanlarında, içlerinden bazılarına karizma atfediyorlar. İnsanlar, nasıl boy pos, zekâ, hafıza yönünden farklılarsa, karizmatik yetenek açısından da farklılar. Karizmatik yeteneğe sahip olanlar, yaşadıkları toplumu, insanları anlama onların ihtiyaçlarını fark etme ve karşılamaya gayret etme özellikleriyle öne çıkıyorlar. Kendilerini toplumlarına adama ve hep bütünü düşünme eğilimleri çok güçlü oluyor. Toplum da onlardaki bu hususiyeti ve hassasiyeti anlıyor, lider konumuna karizmatik bir şahsiyeti getirmek istiyor.
Toplumumuz, Osmanlı gerilemesinden beri krizlerle boğuşuyor; kendine özgü modernleşme ve demokratikleşme mücadelesi veriyor. Hem modernleşme hem demokratikleşme bir kurumsallaşmayı gerektiriyor ama bu, öyle kolayca gerçekleşemiyor, çoğu zaman karizmatik bir liderliğe ihtiyaç gösteriyor. Karizmatik liderlik, dertlerimizin çözümü için daha bir süre daha önemli olacak ve Erdoğan'dan başka emaneti üstlenebilecek birisi ufukta görünmüyor.
Toplum, kendine özgü modernleşme ve demokratikleşme çabamızın bu son aşamasında, Erdoğan'ın karizmasına yeni umutlar, beklentiler yükledi. Her seferinde ona daha çok sahip çıktı. Vesayet sistemini ve onun yol açtığı devlet-millet ayrılığını kaldırmak, kırsal özellikleri ağır basan ve şehirlerde varoşlar etrafında kümelenmiş bir toplumu, üreten, modern ve şehirli bir hale getirmeye çalışmak, uluslararası sistemde “Türkiye vardır!” diyebilmekti Erdoğan'a düşen vazife. Bunları büyük ölçüde gerçekleştirdi. Bize ayak bağı olan sistemi değiştirmek için gereken temel adımları attı.
Bu süreçte birçok yan etki, komplikasyon, aşınma, paslanma; yeni durumların getirdiği yeni dertler de ortaya çıktı. Başka türlü ilerlememizin daha hayırlı olacağına inanan samimi, meşru muhalifler hep vardı. Onlar, baş göz üzerine. Ama Türkiye'ye asla böyle hamleler yaptırmamak isteyen dış güçler ve onların yerli işbirlikçileri de boş durmadılar. FETÖ, ihanetin asıl adresi, tezgahların, tuzakların kurulduğu ana merkezdi. Her seferinde Erdoğan'ın önünü kesmek için ellerinden geleni artlarına koymadılar. En büyük kozlarını 15 Temmuz'da oynamaya kalktılar. Millet, 15 Temmuz'da FETÖ eliyle kurgulanan darbe ve iç savaş senaryolarına boşa çıkardı, travmayı zafere çevirmesini bildi. Ülkesinden ve Türkiye'nin yürüyüşünden yana olduğunu can bedeli bir mücadele sergileyerek, gövdesini siper ederek gösterdi. 15 Temmuz direnişi, millet-devlet-lider ve demokrasinin kopmaz bağlarla bağlandığının ispatı oldu.
Büyük yürüyüşümüzün amacı da öznesi de milletimizin istikbali, milli gücün azami düzeye çıkarılmasıdır. Erdoğan, 9 Mart 2002'de sadece bir kesimin umuduyken şimdi toplumsal omurganın, hatta ümmetin umudu… Sayesinde yeni sistemimiz de artık büyük liderliğe göre şekillendi. Bugün, milyonlar, onunla kavuşmayı beklerken kendisine “büyük şehirler Türkiye”sine uygun, 15 Temmuz'un birlik beraberlik ruhunu esas alan, bir kesimi, bir zümreyi değil milletimizi özne kılacak bir programla yürüyüşümüze önderlik etme misyonu yüklüyor. Kalbimiz de duamız da sizinle Cumhurbaşkanım; başarınız, milletimizin başarısı...