Eski Orman Bölge Müdürü Faruk Çebi'nin başına neler geldi?
2003 yılında İstanbul Orman Bölge Müdürlüğü'ne atanan Faruk Çebi,maden ocaklarının hafriyat toprağıyla iyileştirilmesi projesini başlatmıştı. Hafriyat çetelerine adeta savaş açan Çebi'nin başına ise gelmeyen kalmadı.
2003 yılında İstanbul Orman Bölge Müdürlüğü'ne atanan Faruk Çebi,maden ocaklarının hafriyat toprağıyla iyileştirilmesi projesini başlatmıştı. Hafriyat çetelerine adeta savaş açan Çebi'nin başına ise gelmeyen kalmadı.
FETÖ'yle birlikte hareket eden çetelerin iftiralarına maruz kalan Çebi, kendisini bir hukuk savaşının içerisinde buldu. 15 Temmuz hain darbe girişiminin ardından yaşanan gelişmeler ise Çebi'nin haklılığını ortaya serdi.
İşte Faruk Çebi'nin kendi kaleminden yaşadıkları...
JAPONYA’DA TÜM DÜNYA’YA ANLATABİLDİĞİM PROJENİN ÖNEMİNİ RANTTAN DOLAYI KENDİ ÜLKEMDE HİÇ KİMSEYE ANLATAMAMIŞTIM
''2003 yılında atandığım İstanbul Orman Bölge Müdürlüğünde ormancılık tarihinin en büyük ve en önemli projesi olan ormanlardaki eski maden ocaklarının hafriyat toprağıyla iyileştirilmesi projesini gündeme taşımıştım. Olağanüstü gayretlerimle İstanbul’u 2010 Avrupa Kültür Başkenti'ne hazırlayan üç mega proje arasında yer almasını sağlamıştım.
Söz konusu projeyle İstanbul ormanlarında madencilikle yok edilmiş takriben 100 bin dönüm alanının tamamen ağaçlandırılması, hafriyat ihalelerinden en az 5 milyar dolar gelir sağlanması ve iyileştirilmiş sahalara dikilecek 5 milyon fıstık çamının tohumundan da her yıl ortalama 400-500 milyon dolar ekonomik değer yaratılması hedeflenmişti.
İLK 3 YILDA 50-60 MİLYON DOLAR GELİR SAĞLANDI
Büyük bir şevk ve heyecanla başlattığımız proje kapsamında gerçekleştirilen hafriyat ihalelerinden ilk 3 yılda 50-60 milyon dolar gelir sağlanmıştı. Geçmişte her yıl zarar eden İstanbul Orman Bölge Müdürlüğü görev dönemimde sürekli kar etmiş, 2005 yılında da bölge müdürlükleri arasında birinci olmuştu. Eskimiş tüm binalar yerleşkeleriyle birlikte silbaştan yenilenmiş, ağaçlandırma faaliyetleriyle de orman alanları artırılarak her alanda tarihi rekorlar yaşanmıştı.
Hafriyat ihalelerinin verimli, hızlı ve şaibesiz gerçekleşebilmesi için de inşaat sektörünün eroini olarak bilinen ve İstanbul’un en cazibeli rantı olan hafriyat rantından beslenen çetelerle ve bürokratik statükoyla amansız mücadele edilmişti. Hiç yılmadan ve yorulmadan yaklaşık 5 yıl süreyle verilen mücadeleye bakanlık yönetimi de tam destek vermişti. Rant çetelerinin bizans oyunlarına rağmen geçekleştirdiğimiz başarılı çalışmalar uluslararası çevrelerde de takdirle karşılanmıştı. Japonya Okayama Üniversitesinde değişik ülkelerden gelen doktora ve mastır öğrencilerine bakanlığımız adına 2006 yılında verdiğim konferanstaki bilgiler ayakta alkışlanmıştı.
HAKKIMDA KARALAMA KAMPANYASI BAŞLATILDI
Tıpkı bir ahtapot gibi kamu yönetimine nüfuz eden rant çeteleri hafriyat ihalelerini engelleme
gayretleriyle yetinmeyip ürettikleri yalan ve iftiralarla şahsım ve ihaleler hakkında büyük bir
karalama kampanyası başlatmışlardı. Şahsımın görevden alınmasını, ihalelerin tamamen durdurulmasını ve hafriyat gelirlerini doğrudan kendilerine akıtacak ihalesiz sistemlerin oluşturulmasını istemişlerdi. Bu amaçla her kılığa girerek ulaşmadıkları makam, çalmadıkları kapı bırakmamışlardı.
2007 yılında göreve yeni atanan Sayın Bakan’a gerçekleştirdiğimiz çalışmalar ile rant çetelerine karşı verdiğimiz mücadele hakkında brifing vermeme fırsat tanınmamıştı.
Japonya’da büyük bir gururla tüm Dünya’ya anlatabildiğim projeyi kendi bakanıma anlatamamıştım. Bakanlığının 20. gününde alel acele ve hiç de etik olmayan bir yöntemle görevden alınmıştım. Suçlu kovalar gibi rutin yazışma süresi beklenmeden görevimden hemen ayrılmam için de talimat verilmişti.
MÜFETTİŞLER YASAL OLMAYAN BİR DURUMA RASTLAMADI
Hafriyat ihaleleri de dâhil İstanbul’daki tüm çalışmalarımın incelenmesi için görevden ayrılamadan önce resmi yazıyla müfettiş talebinde bulunmuştum. Müfettiş yerine görevlendirilen muhakkiklerin olumlu raporunu yeterli görmeyerek müfettiş talebinde ısrar etmiştim. Görevlendirilen müfettişler tarafından da yasal olmayan hiçbir olaya rastlanılmadığı tespit edilmişti.
Görevden alındıktan sonra kamuya gelir sağlayan hafriyat ihaleleri yetki gaspıyla ivedilikle durdurulmuştu. Hafriyat rantından dolayı yaşanan sorunlarda yıllardır mücadele ettiğimiz kişi
ve kurumlar muhatap alınmıştı. Yargı kararıyla eski görevime döndükten sonra hiçbir yasal gerekçe gösterilmeksizin gerçekleştirilmesine onay verilmeyen ihalelerden dolayı milyonlarca lira “Kamu Zararına” neden olunduğu, tekrar zarar edilen eski yıllara geri dönüldüğü ve ranta dayalı kaçak hafriyatta da olağanüstü artış yaşandığı tespit edilmişti.
Yaklaşık 3 ay süren ikinci görev dönemimin sonunda brifing amacıyla kaleme alarak Sayın Bakan’a gönderdiğim Ağustos-2008 tarihli raporda da belirttiğim gibi ranta dayalı kaçak hafriyatın oluşturduğu çevre sorunlarıyla sel ve su baskınına alenen davetiye çıkarılmıştı.
SEL FELAKETİNE KAÇAK HAFRİYAT NEDEN OLDU
Eylül-2009’da İstanbul’da yaşanan sel ve su baskınından dolayı onlarca insan çamur altında kalarak can vermişti. Yaşanan faciaya kaçak hafriyatın neden olduğunu olay günü İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Kadir Topbaş da teyit etmişti. Sabah Gazetesinin art arda iki gün verdiği manşet haberiyle söz konusu raporum kamuoyuyla paylaşılmıştı.
İstanbul Orman Bölge Müdürlüğünden Trabzon Orman Bölge Müdürlüğüne yapılan atamadan sonra Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrol Genel Müdür Yardımcılığına yapılan atama da kesinleşen yargı kararlarıyla iptal edilmişti. Atama işlemlerini iptal eden her iki yargı kararı da İstanbul Orman Bölge Müdürlüğünde başarılı olduğumu ve rant çetelerinin isteği doğrultusunda görevden alındığımı teyit etmişti.
2010 yılında da Orman Kanunu değiştirilek ihalesiz sistemler oluşturulmuştu. İhalesiz sistemdeki en kritik görevlere de ayrıcalıklı kadrolara açıktan atanarak memur yapılan özel kişiler(!) seçilmişti.
Hem yetkili makamlara gönderdiğim mektup,ileti ve raporlarla hem de ulusal basın aracılığıyla kamuoyu oluşturmaya ve yargı yoluyla da haksızlıkları engellemeye 3 yıl boyunca olağanüstü gayret göstermiştim. Buna rağmen rant çetelerine ait taleplerin eksiksiz yerine getirilmesine engel olamamıştım.
Yasal değişiklikle oluşturulan ihalesiz sistemden sonra da “Siyasi Otoritenin” yanıltıldığı inancıyla mücadeleye devam etmiştim. İhalesiz sistemlerden dolayı yaşanabilecek yolsuzluklara engel olmak amacıyla kaleme aldığım 01.12.2010 tarihli 24 sayfalık raporu en yetkili makamlara göndermiştim. Yetinmeyip, meslek dergimizde de yayınlatmıştım. Ayrıca sorumlular hakkında gereği yapılması için de İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na sunmuştum.
Her şeyi göze alarak verdiğim mücadelenin amacı ne birilerine hakaret etmek, ne birilerini zan altında bırakmak ne de yönetime muhalif olmak asla değildi. Sadece 75 milyonluk “Türk Milletinin” ana sütü gibi hakkı olan milyarlarca dolar değerindeki kamu kaynağının ihalesiz sistemlerle rant çetelerine peşkeş çekilmesine engel olabilmekti.
Vermek zorunda kaldığım mücadele ne bir tercih, ne de bir arayışın sonucuydu. Sadece yaşayarak bizzat tanık olduğum haksızlıklar ve yolsuzluklar karşısında “dilsiz şeytan” olamayan vicdanımın sesiydi. Rantın ve menfaatin zirve yaptığı İstanbul’da edindiğim bilgi ve deneyim söz konusu mücadeleyi alın yazıma dönüştürmüştü.
Kamu yönetimindeki çetelerin çok güçlü olduğu ve çıkarlarına hizmet edenleri en iyi kadrolarla ödüllendirdiği yıllarda şahsi istikbalini düşünen bürokratlar gibi davranmamıştım.
DEŞİFRE ETTİĞİM İÇİN BAŞIMA GELMEYEN KALMADI
2007-2010 yılları arasında kaleme alarak en yetkili makamlara gönderdiğim rapor, mektup ve iletilerde dile getirdiğim ifadelerle rant çetelerinin varlığını, kamudaki gücünü, kirli ilişkiler
ağını ve çıkarları için yapılan hukuksuzlukları yıllar önce tamamen deşifre etmiştim. Bundan dolayı başıma gelmeyen de kalmamıştı.
Yaşanan tüm olaylar dışında kesinleşen yargı kararları da yıllar önce dile getirdiğim ifadelerin
hepsini onaylanmıştı.
15 TEMMUZ HAKLILIĞIMI ORTAYA ÇIKARDI
15 Temmuz darbe girişiminden sonra gerek basına yansıyan bilgi/belgeler ve başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere yetkili kişilerin beyanları, gerekse Cumhuriyet Savcılıklarının iddianameleri de mücadelemin haklılığını ve ifadelerimin doğruluğunu teyit etmişti. Ayrıca, yıllardır mücadele ettiğim rant çetelerinin Feto Terör Örgütüyle ilişkisini de alenen deşifre etmişti. Hafriyatın dışında diğer kamu kaynaklarının da FETö'cülerle birlikte hareket eden işbirlikçi çeteler tarafından nasıl peşkeş çekildiğini ayyuka çıkarmıştı.
Aklını ve vicdanını tamamen şahsi çıkarına teslim eden “rant çeteleri” ile CIA ajanı imam bozuntusuna teslim eden “terör çetelerinin” işbirliğiyle sadece kamu kaynakları peşkeş çekilmemiş, Devletimizin bekası da tehlikeye düşürülmüştü.