“Eskiye Dönüş İttifakı” yeni sistemi pekiştiriyor
Şenol Göka: Dış müdahalelerin bir şekilde imkanları azaldığından Erdoğan düşmanlığının oluşturduğu karşı ittifak, Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin vazgeçilmezliğini gözler önüne serdi
Seçimlerin erkene alınması Türkiye’nin zayıf düşürülmesi için hazırlanan birçok operasyon senaryosunu engellediği gibi, Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin de ne kadar isabetli olduğunu ortaya çıkarması açısından önemli bir adım oldu.
Cumhur İttifakı karşısında yer alan muhalefetin ortak aday çıkarabilmesi dışarıdan müdahalelere rağmen pek mümkün görünmüyordu. Siyasi mühendislikle nasıl planlar yapılırsa yapılsın, sosyolojinin bu mühendislik hesaplarına yönlendirilmesi Türkiye şartlarında kolay değildi. Başlangıçta herkesin üzerinde mutabık kalacağı bir aday romantizmi hakim olsa da, adayın eskiden olduğu gibi sembolik olmayacağı yürütmenin de başı olacağı ve yürütmeyi belirleyeceği gerçeği ortak aday rüyasını kabusa çevirdi. Cumhur İttifakı’nın karşısındaki muhalefet bu kabusu kabullenebilecek bir sosyolojik tabana sahip değildi. Sonunda ortak adayımız, bir başka ifadeyle ortak yürütmemiz olmasın, ama ortak engelleme çabamız olsun kaygısıyla tekrar bir araya gelindi. Adı; Eskiye Dönüş, Geçmişe Özlem, Parlamenter Demokrasinin Dönüşü ne olursa olsun, kurulan ittifak Cumhur İttifakı veya Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin öngörmediği bir şey değildi. Tam tersine, olmasını beklediği hatta biraz da buraya iteklediği birşeydi.; çünkü Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi tıpkı başkanlık sistemlerinde olduğu gibi hızlı karar, güçlü yönetim ve liyakat için küçük parçalar olsa da iki ana damar üzerinde etkili siyaset yapılmasını hedefliyordu.
Bu ana damarlardan “sağ” diyebileceğimiz ilkinde sorun yok. Altyapıları da birbirine çok benzediğinden ve birbiri arasında çok kolay bir geçişgenliği kabul ettiğinden işleyiş sağlıklı. Diğerineyse “sol” denebilmesi bile sıkıntılı. İsmi herhangi başka bir şey olsa da ortak bir aday bulunamaması bunu teyit ediyor. Her ne kadar Erdoğan düşmanlığı gibi bir hedef tespit edilse de bu, köprüyü geçinceye kadar olabilecek bir anlaşma, sonrası biraz karışık. Erdoğan düşmanlığı gözlerini o kadar karartmış ki, içinde bulundukları, çözüm gördükleri durumun Erdoğan’ın öngördüğü, zaten eski ve yeni Türkiye diye netleştirmek istediği durum olduğunun farkında değiller veya başka seçenekleri kalmadı. Onlara yine varlık sebebi olarak yönetime talip olma değil, sürekli pürüz çıkararak yönetimi engellemeye çalışma seçeneği veriliyor. Onlar da mecbur kaldıkları bu varlık sebebini kendilerinin elde ettiği bir seçenekmiş gibi yaşıyor. Siyaset böyle bir şey; yenilmek, yenilgiyi kabullenmek yok, her durumda mutlak galibiyet, elde edilen avantajlar, kazanımlar ve büyük umutlar… Üstelik ihtimal ne kadar azsa heyecan ters orantılı olarak o kadar büyük yaşanır ve seçmenlere yaşatılır. Yani yüzde bir ihtimal yüzde doksandokuz heyecan, yüzde doksandokuz ihtimal yüzde bir heyecan demektir siyasette. Peki ya sonra sorulmadan yaşanan bu heyecan siyaset yapmanın motorudur.
Ülke yönetmeye talip olmak, gelecek kaygısıyla sorumluluklar üstlenmek, engel olma ve yaptırmama heyecanından farklı bir tutum gerektirir. Denir ki; geçici heyecanlarla kalıcı barış sağlanamaz, ama kalıcı barış için geçici savaşlar yaşanabilir. Türkiye’yi yöneten iradenin bunu çok iyi özümsediğini söyleyebilsek de, engelleme çabasından başka siyasi heyecan taşımayan muhalefetin durumu anlayabildiğini söylemek zor.
Bu yüzden her türlü dış etkiye ve manipülasyona açık hale gelen ve geleceğe dair hiçbir kurgusu olmayan bir muhalefete sahibiz.
Ortada yeni sisteme karşı yeniden mücadeleyi vadeden bir ittifak protokolü dolaşıyor. Erdoğan’a düşman olmak dışında hiçbir konuda müttefik olamayacakların oluşturduğu bu ittifak, 25 haziranda nasıl bir gelecek vizyonuna sahip bilinmiyor. Kuvvetle muhtemel yeni bir ayrışma hatta kapışma onları bekliyor. Büyük bir savrulma yaşanacak. Ardından eğer dışarıdan yeni bir telkin gelmezse, ayakta kalabilenler oturup ikinci damarı oluşturmak ve siyaseti bu şekilde sürdürmek üzere anlaşacaklar.
Cumhurbaşkanı’nın da Cumhurbaşkanlığı Sistemi için başından bu yana söylediği budur. Bir hal tercümesiyle ne dediğini birkaç cümleyle özetlemek gerekirse şöyle denilebilir, diyor ki; gel aday ol, ikinci ana damarın başat unsurunu oluştur ve bundan sonra ülke siyaseti vakit kaybetmeden sağlam yönetimlere kavuşsun.
Bu teklif ve öngörü akamete uğradı mı? Hayır. Seçimin erkene alınmasıyla daha da güçlü hale geldi. Dış müdahalelerin bir şekilde imkanları azaldığından Erdoğan düşmanlığının oluşturduğu karşı ittifak, Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin vazgeçilmezliğini gözler önüne serdi. Başka kaygı ve manipülasyonlarla karşı ittifak çalışmalarında baş rolü oynasa da Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin daha iyi anlaşılması için önemli bir görevi yerine getirmiştir. Hiç kabul etmek istemese de ileride bununla anılacaktır.
Şenol GÖKA