"Evet" bloku bu cevapları kullansa kimsenin diyecek sözü kalmaz!
Sevilay Yılman Habertürk'teki köşesinde referandum tartışmalarına değinirken, hem Atatürk dönemini örnek vermesini eleştirenlere cevap verdi hem de Özal'ın başkanlık sistemiyle ilgili görüşlerini hatırlattı.
İşte o satırlar:
Rejim değişiyorsa neden hafızamızı tazelememiz can sıkıyor?
Nisan ayında halkın onayına sunulacak Anayasa değişikliğine neden sıcak baktığımı anlatırken özellikle ülkenin ilk kuruluş yıllarından ve kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk’ten örnekler vermem “Hayır”cıların çok canını sıkıyor. Yazılarımda Atatürk’ün Cumhurbaşkanlığı yaptığı o ilk 15 yıldan niçin bahsettiğimi bugün yinelemeyeceğim. Zira yeterince açıkladığımı düşünüyorum bunun sebeplerini.
KURUCU LİDERİMİZ
Merak eden varsa bir zahmet arşivime gidip oradan okusun. Ancak hazır yeri gelmişken bu örneklerime karşın bu değişikliği şiddetle reddedenlerden sürekli tarafıma yöneltilen, “Neden Atatürk ve onun dönemini örnek gösteriyorsun ve neden ısrarla Atatürk’ün gönlünde asıl yatanın başkanlık sistemi olduğuna vurgu yapıyorsun?” sualine cevap vereceğim.
Esasında katıldığım TV, radyo programlarında ve yazılarımda ya da dost sohbetlerinde başkanlık sisteminin bu ülke için bir gereklilik olduğunu anlatırken verdiğim tek örnek Atatürk ve onun dönemi falan değil. Bu bir kere hakikaten şahsıma yapılan büyük bir haksızlık. Verdiğim ilk örnek, kurucu liderimiz olması sebebiyle Atatürk ve onun 15 yıllık Cumhurbaşkanlığı dönemi, ama ben başka dönemlerde de parlamenter sistemin hep bir sorun olduğunu örnekleyerek anlatmaya gayret ediyorum.
ÖZAL DA SAVUNUYORDU
Bunlardan biri de Turgut Özal dönemidir. Gerek Başbakanlığında, gerekse Cumhurbaşkanlığı dönemindeki tecrübelerinden hareketle Özal’ın başkanlık sistemini şiddetle desteklediği arşivlerde kayıtlıdır. Rahmetli Mehmet Ali Birand’la bu konu üzerine yaptığı bir mülakatta diyor ki Özal: “Başkanlık sistemi diyorum ben... Tabii Fransa gibi değil, daha çok Amerika’ya yakın. Sebebini şöyle tahlil ediyorum: Bakanların benim kanaatime göre, bizim tecrübemize göre parlamento dışından olması lazım. Çünkü 6 senelik parlamento hayatımda şunu gördüm: Bakanlar ile milletvekilleri arasına devamlı problemler giriyor. Çünkü bakanın da seçim kaygısı vardır, milletvekilinin de seçim kaygısı vardır. Aynı yerde veya aynı grupta olmadıkları takdirde birbirlerine zıt hareketler yapıyorlar ve dejenerasyon başlıyor!”
Şimdi bir suspuslar. Konuşmuyorlar ya da konuştuklarında çarpıtıyorlar ama Özal’ın başkanlığı ne kadar istediğini ve bu işe ne kadar gönül verdiğini onunla görev yapan, onu yakından tanıyan herkes çok iyi bilir. Özal’ın bugün bu değişiklikle ilgili ortaya atılan tüm argümanlara verdiği cevapların aynısını bugünkü “Evet” bloku kullansa kimsenin diyecek bir sözü kalmaz aslında. Çünkü bu değişiklik, rahmetlinin gönlünden geçen değişiklikle hemen hemen aynı. Çok enteresan ama mesela aynı mülakatta Mehmet Ali Birand, Özal’a, “Bu sistemi istiyorsunuz ama bu sistemle birlikte bir taraftan da tek adamlık tehlikesi çıkmıyor mu ortaya. Yani bir denetim var şu an Meclis’te, Meclis’in bir denetimi var. Bu ortadan kalkmayacak mı?” diyor. Özal da bunun üzerine şöyle cevap veriyor:
‘KARŞILIKLI DENGE VAR’
“Hayır, hayır. Denetim yok. Ben tam aksini iddia ediyorum. Bugün denetim yok. Neden, çünkü hükümet koalisyon da olsa tek parti hükümeti de olsa Meclis’e hâkim oluyor. Meclis hiçbir araştırmayı geçirtmeyebilir isterse. Çok rahatlıkla. Halbuki öbür başkanlık sisteminde kuvvetler ayrımı var kesin olarak. Amerikalılar buna ‘check and balance’ derler, yani karşılıklı bir denge vardır. Cumhurbaşkanı’nın kuvveti vardır icra olarak icra odur, buna mukabil Meclis’in de yetkileri vardır. Meclis bu sefer tam kontrol yetkisini yapar!”
Sözün özüne gelirsek... Yani Türkiye’yi yepyeni bir yönetim biçimine büründürecek Anayasa değişikliğine sıcak bakmamı ve yanında olmamı savunurken Atatürk ve onun dönemine vurgu yapmama öfkelenenlerin neden öfkelendiği meselesine dönersek. Kusura bakmasınlar ama gerçekten anlamıyorum bu öfkelerinin nedenini. “Bunlar rejimi değiştiriyor” şeklinde feveran eden kendileri. Öyle değil ama diyelim ki öyle... Madem rejim değişikliği gibi bir gündem varsa ortada, o halde neden Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihini sorgulamak, hafızamızı tazelemek bu kadar can sıkıyor?