Evet, sınır namustur...
Konu polemiklere kurban edilmeyecek kadar önemlidir.
Hassasiyetlerin iç politik çıkarlar için kaşınmaması gerekmektedir.
Evet, sınır namustur. Kahraman Mehmetçik de bin yıllardır ülkemizi, devletimizi ve insanlarımızı hudutlarımız içinde de, dışında da korur. Yiğit Türk polisi ve jandarması da içerde emniyetimizi, huzur ve güven ortamında yaşamamızı temin eder.
Dünyanın olağanüstü günlerden geçtiği, sorunların içinde bulunduğumuz coğrafyada yoğunlaştığı bir süreçte ortak akıl ile hareket etmek, iç ve dış güvenliğimizi koruma hassasiyetimizi hep birlikte sergilemek durumunda iken ithamlar, suçlamalar, hakaretler arasında siyaset yürütmek her şeyi daha da zorlaştırmaktadır.
Türkiye’nin Suriye iç savaşının başladığı günlerden itibaren giderek artan ve yoran bir sığınmacı sorunu vardır. Bunu görmeyen, bilmeyen yoktur.
Daha önce Irak savaşı ile aynı yoğunluk ve ağırlıkta olmasa da göçe maruz kaldık.
Şimdi ise Afganistan tam bir ateş topu. Taliban neredeyse tek kurşun atmadan ABD’nin Doha’da vardığı uzlaşma ve akabinde çekilmesi sonucu yeniden ülkeye egemen oldu.
Haliyle pek çok insan hayatından endişe ediyor, önemli bir kısmı daha evvelki uygulamalarını bildiği için Taliban’ın yaşam tarzlarına müdahale edeceğini düşündüğü için Afganistan’dan çıkmak istiyor.
Ülkedeki yoksulluk, yolsuzluk sarmalı nedeniyle Taliban öncesinde de bir kaçış vardı.
Pakistan’a, İran’a, Türkiye’ye ve batı ülkelerine yönelik bu kaçış esnasında payımıza bir hayli “kaçak göçmen” düşüyordu…
Sınırlarımızın standart koruma ve güvenlik altında tutulma halinin sınırdaş ülkenin göz yumması veya suiistimali ile meydana gelen bu rahatsız edici duruma ve olası bir yoğunlaşmaya karşı duvarlar, üzerine kesici teller, sık aralıklı gözetleme kuleleri, nöbet noktaları, elektronik gözetleme imkânları, havadan tarassut gibi pek çok fiziki ve teknik tedbir geliştirilmiştir.
Hal böyle olunca hudutlardan sızmalar bir hayli azalmış, yine ülke içinde başta ilk giriş noktaları olan Van ilimiz olmak üzere pek çok yerde göçmen kaçakçıları ile mücadele ve kaçak göçmenlerin yakalanıp iade süreçleri hız kazanmıştır.
Böyle bir gerçek varken aşarı bir dil ile birbirimize düşmemiz, kullandığımız üslup ile yabancı düşmanlığını, ayrımcılığı, nefret söylemini körüklememiz hiç akıl karı iş değildir.
Ülke içinde ajitasyonlara, provokasyonlara meydan vermeden tartışalım.
Türkiye ABD ile Afganistan konusunda açık veya örtülü bir anlaşma yapmadığını, göçmen kabulü cihetine gitmediğini açıklamıştır. İddiaların artması ile ABD’de de bu yönde açıklama yapmıştır. Dolayısı ile böyle bir anlaşmanın olmadığı kesin bir dille ortaya konmuştur.
Ülkemizi zaaf içinde, sınırlarımızı korunaksız, başta Mehmetçiğimiz, polisimiz, jandarmamız olmak üzere sınırlarımızda ve yurt içinde cansiperane görev ifa eden vatan evlatlarımızı ise işini yapmaz kimseler gibi göstermenin kimseye hiçbir yararı yoktur.
Afganistan acınası bir haldedir. İnsanların dramı büyüktür. Taliban dünya için büyük bir sorundur.
İnsanların ülkelerinden kaçmak için fırsat aramalarının kendilerince nedenleri vardır ama bu yükü Türkiye’nin üzerine bırakmaya hiç kimsenin hakkı yoktur.
Afganistan’ın bu günlerinde kimin ne etkisi katkısı var ise mağdurlara ve mazlumlara karşı yükümlü olanlar da onlardır.
Bununla birlikte Afganistan halkından bahsederken unutmamamız gereken gerçekler vardır.
Gazneliler Devleti’nin başkenti Gazne, Büyük Selçuklu’nun başkentlerinden Herat bu ülke sınırları içindedir…
Hâlihazırda büyük bölümü dillerini kaybetmiş olsa bile nüfusunun beşte ikisi Türk’tür.
Tarihe baktığımızda Afganistan’da M.S. 50. yılından 18. asrın ortalarına kadar Türk hâkimiyetini ve Türk devletlerini görüyoruz.
Saka (İskit), Kuşan Türkleri, Akhunlar, Samanoğulları, (ordusunun büyük bir kısmı Türklerden oluşmaktaydı) Gazne Türkleri, Selçuklu Devleti, Harezmşahlar, Timur ve Babür İmpartorluğu.bu coğrafyayı kapsar.
Afganistan’a yerleşen ilk Türk boyunun Halaçlar olduğu ve bunların 480 yılında Akhunlarla bu bölgeye geldiği ve yönetimi ele geçirdiği bilinmektedir.
Yine Halaç Türkçesinin Eski Türkçe unsurları koruması da Halaçların bu bölgede eskiden beri yaşadığı görüşünü kuvvetlendirmektedir.
Selçuklu Devleti yönetiminde Oğuz Türkleri, yani Türkmenler bölgeye gelmişlerdir.
Yine bazı görüşlere göre Moğol istilası döneminde Türk-Moğol karışımı Hazaralar Afganistan’a yerleşmişlerdir.
Özbek Türklerinin Timur ve Babür Devletleri döneminde, Kazak ve Kırgızların Bolşevik saldırılarının önünden 20. asırda kaçarak buralara sığındıkları ve yerleştikleri bilinmektedir.
Afganistan Anadolu’ya uzak gibi görünse de, arada başka ülkeler bulunsa da dilimiz, dinimiz, tarihimiz, kökümüz, kültürümüz ve hepsinden daha önemlisi insanlığımız bizi masumların gözyaşları ile buluşturmaktadır…
Kimseyi almayacaksak yine almayalım, sınırlarımızı yine kapalı tutalım ama tarihe ve talihe yenik bu insanları anlayalım; aşağılanmalarına ve yok edilmelerine, nefret söylemine, yabancı düşmanlığına, ayrımcılığa kapı aralamayalım…