Faruk Çelik, yeni parti kurulmaması için çözüm önerdi
AK Parti'nin kurucularından, 17 yıllık iktidar döneminde birçok bakanlık görevi yapan Faruk Çelik, SuperHaber'den Hülya Okur'a konuştu. AK Parti'nin kuruluş sürecinden, 31 Mart yerel seçimlerine, ittifaklardan İstanbul'daki seçim kaybına, FETÖ ile mücadeleden EYT'lilere kadar birçok konuda önemli açıklamalar yaptı. Çelik'in ayrılıkçılara da önemli mesajları vardı.
1970'te Türk Talebe Birliği ile siyasi arenaya adım atan zaman içerisinde sandık müşahitliğinden Türkiye'nin birçok bakanlığında en üst makama kadar yükselmiş halen de aktif olarak siyasetin içinde bulunmuş bir isim.
AK Parti'nin akillerinden, zorlu günlerde AK Parti'nin kuruluşuna imza atanlardan olan Faruk Çelik bugünlerde parti içindeki gelişmelere de parti cephesinden bakan nadir isimlerden.
Eski Devlet, Çalışma ve Sosyal Güvenlik ile Tarım ve Orman Bakanı olarak birçok görev ifa eden Çelik, AK Parti sayesinde kendisi gibi önemli görevlere gelen, bugünse ayrılık şarkıları söyleyenlere net mesajlar veriyor.
“Kopmaya çalışanların nereden kopuyoruz diye oturup düşünmeleri gerekir. Kişisel meseleleri kopuşa vesile kılmak doğru değil. Eğer bir kopuş düşünülüyorsa bunun kamuoyuna çok sağlam anlatılması gerekiyor.” diyor ve ekliyor: Bu parti hepimize makamlar, mevkiler verdi, neyi paylaşamıyoruz?
"Ne ithamı, ne derinleştirmeyi doğru buluyorum. Ayrılıyorum diyen gerekçesini sunacak. Şuna kızdığım için ayrılıyorum demeli. Çıkış gerekçesini sağlıklı hale getirmeli." ifadelerini kullanan Çelik, AK Parti'den başka yola girip partiye eleştiri taleplerde bulunanlara ise “Başka bir yola girdiğiniz an AK Parti’de ne olacağı sizi ilgilendirmez” mesajı veriyor.
AK Parti'nin geleceğinin ise salim akıldan geçtiğini “AK Parti akl-ı selimi hakim kılarsa 10’larca yıl daha hizmet eder” sözü ile özetliyor.
İşte AK Parti'deki gelişmeler kadar gündemdeki çok önemli başlıklarında konuşulduğu Hülya Okur-Faruk Çelik söyleşisinin detayları...
“GELENEKÇİLERDEN YANAYDIM”
1970 Milli Türk Talebe Birliği, 1977 MSP sandık müşahidliği, 1989’da Yıldırım Belediye Başkanı adaylığı, il başkanlığı derken AK Parti’nin kurucuları arasına girdiniz... Bu kuruluş neyin adıydı sizce? AK Parti’nin doğuş hikayesin hangi tefrikasına denk geliyorsunuz?
30 yılı aşkın siyasi geçmişimiz var. MSP’nin olduğu yıllarda ağırlıklı olarak Milli Türk talebe birliğinde gençliğini geçirmekle birlikte, tabandan tavana kadar bir çok görevler ifa etme imkanı bulduk. İl Başkanı iken Refah Partisi iktidar oldu, kapanırken de il başkanıydım. Fazilet Partisi’nde 99 seçimlerinde parlamentoya geldim. Kongrede genel başkan yardımcısı olarak görev aldım, gelenekçiler, yenilikçiler gibi tanımlamalar vardı. Ben o kongrede gelenekçilerden, Recai Bey’den yanaydım, az bir farkla Abdullah Bey seçilemedi, bir anlamda AK Parti’nin doğuşuna vesile olduk. O dönemde "yenilikçi" dediğimiz arkadaşlar kazanmış olsaydı Fazilet Partisi bünyesinde devam edecekti. Kazanır mıydı bilemem ama AK Parti’nin oluşturduğu sinerjiyi oluşturması mümkün değildi. Fazilet Partisi kapandı, arayışlar başladı, iki parti çıkacağı belli oldu. Erbakan Hocamızın konutunda her sabah geç saatlere kadar süren toplantılara iştirak ediyor idik. Bir tarafta Saadet Partisi’nin, diğer tarafta AK Parti’nin çalışmaları devam ediyordu. Demiryolu Sendika misafirhanesinde ve Yeni Şafak’ta bir ofiste çalışmalar yapıyor idi, PAM diye bir merkez vardı, yenilikçi hareketin önderleri de orada toplanıp çalışmalar yapıyordu. Konumumuz gereği, Erbakan Hoca yasaklıydı, bir taraftan millet de değişim istiyor. Tayyip Bey ile de hukukumuz var, 4 çocuğumuzun hepsine şahitlik etmiş bir hukuk, belediye başkanlığı seçiminde ve sonrasında daha üst noktaya çıktığı, milletvekili olduğum zaman Pınarhisar’da kendisini ziyaret ederek göreve başladığım bir hukuk. Bir anlamda her iki tarafın arasında kalmış, Erbakan Hocamızı kıramayan, onun nezaketi karşısında saygı duymak durumunda ve hepimize emekleri var. Diğer tarafta Tayyip Bey’in vizyonu, toplumun talepleri, beklentiler var. Ortada git geller var. 13 arkadaş birlikte diğer partinin kuruculuğundan ayrıldım. Tayyip Bey’in kuracağı partiye, -günlerden perşembe günü, Kısıklı’daki evine gittim, bizzat kendisinin yazdığı yazıyla, diğer kurulacak partiye gönderdi- ve böylece Ak Partiye partiye dahil olmuş olduk. Kurucularla, Kurucular Kurulu diye bir şey oluştu. Biz Kurucular Kurulu milletvekilleri arasındaydık. Bir sendika binasında yaptığımız toplantılarda partinin ismine ve amblemine karar verdik. Son dakika kararıyla aydöndü mü yoksa ampül mü olsun diye bir hayli tartışıldı. Sonunda ampüle karar verildi çünkü aydöndünün güneşin seyrine göre döndüğünü dikkate alıp, dönek derler diye bazı yorumlar yapıldı. Türkiye’nin o yıllarda kalkınmaya ve adalete aydınlığa ihtiyacı vardı. Onun için Adalet ve Kalkınma Partisi ve Ampul oldu.
“TAYYİP BEY’İN AK PARTİ İÇİN 20-30 YIL BEKLENTİSİ YOKTU”
Peki ne kadar bir gelecek tahayyül ediliyordu, 25 yılı bulan ve geçen bir başarı hikayesi bekleniyor muydu AK Parti’den?
İşin doğrusunu söylemek gerekirse parti kurulduğu dönemde sayın cumhurbaşkanı “partiler de her canlı gibi doğar ve ölürler” anlayışını ifade ederdi.Bu ifadesini belirli aralıklarla kullanırdı.Bizler de bölge sorunlarına bakınca 20-30 yılları bulacağını düşünemezdik. Türk siyasetine baktığımız zaman siyasi partilerin iniş, çıkışları ortada, hem ekonomik olarak, hem siyasi anlamda zor bir dönem üstelik. Bir bütünlük vardı, milletin desteği ve dayanışması vardı, ümidimiz bu iş gidecek şeklinde idi. İlk dönemde ayrılan arkadaşlar da oldu. Şu kararlar alındı, parti oy kaybediyor gibi yüzeysel yaklaşımlar oldu, ama ana gövde çok sağlam durdu. Millet, partinin arkasında durdu ve gerçekten de 20 yıla yaklaşan bir süreç devam ediyor. İnşallah yine devam eder.
“AK PARTİ’NİN YÜKSELİŞİ KÜÇÜMSENMEYECEK BİR DURUMDUR”
“AK PARTİ AKL-I SELİMİ HAKİM KILARSA 10’LARCA YIL DAHA HİZMET EDER”
Misyonunu tamamlamak demeyelim de, AK Parti değişim, dönüşüm sürecine mi girdi?
Bu süreç Türk siyasi tarihi açısından baktığınız zaman uzun bir süreç. Demokrat Parti'ye bakıyorsunuz 50-60 arasında darbe ile gönderilmiş, Rahmetli Demirel’in 6 kez gittim 7 kez geldim ifadeleri boşuna değil, Yine rahmetli Özal’ın Türk siyasi hayatına vizyoner çıkışı ve akabinde yaşadıkları ve siyaseten karşı karşıya kaldığı sorunlara baktığınız zaman AK Parti’nin 20 yıla varan yükselişi ve tüm seçimlerdeki başarısı küçümsenmeyecek bir durumdur. AK Parti aklı selimi hakim kılarsa 10’larca yıl daha Türkiye’ye hizmet etme imkanı olur diye düşünüyorum.
“ERBAKAN HOCA'NIN PARTİLERİ BİR OKULDU”
O dönem ana gövdeden ayrılanlardan arasındaydınız. Bugünkü tabloya baktığımızda milli görüşün kökleri bir tek Sayın Erdoğan’da mı tuttu sizce? Çünkü kardeşlik hukukunun, dava şuurunun tartışıldığı bir dönemdeyiz. O sağlam dediğiniz ana gövdenin parçalarının birbirinden uzak oluşunu ön görmüş müydünüz?
Rahmetli Erbakan Hoca'nın kurduğu partiler bir okul. Türk siyasetine çok ciddi aktörler yetiştirdi. Halka hitap etmek için sizi genel eğitime tabi tutuyor, genel merkezde kurallar konuyor, sonra mikrofon size veriliyor, birkaç çam deviriyorsunuz belki ama halkla yüzleşince, kendi gayretleriniz ve halkın sizi itmesiyle halkın taleplerini görüyorsunuz. İlk konuşmamı 87’de yaptım. Mart ayı, varil bir sobanın olduğu kahvede, tarih bilgimi aktarırken, yarım saatte Abdülhamit’e ancak geldim, adam bana “Be oğlum sen ne anlatıyorsun, domatesi dereye dökmüşüz, derdimiz domates” dedi. Halkın problemleri başka bir şey, siz hatip olarak çıkmışsınız başka bir şeyden bahsediyorsunuz. Adam benim gündemimden konuş diyor. Erbakan Hoca bu şekilde partiye hatipler yetiştirdi. Türkiye'de son 20 yıldır konuşulan bütün siyasi aktörlerin tamamı AK Parti, Refah Partisi, dolayısıyla Erbakan hocanın kaynağından çıkmış insanlar.
“ERDOĞAN, BÜYÜKŞEHİRİN İMKANLARINI ANADOLU İLE PAYLAŞTI”
“TAYYİP BEYİN KARİZMASI SIRADAN, UÇUK BİR KARİZMA DEĞİLDİ”
Erbakan okuldu ama Erdoğan da bir ekol. Onun arkasından da gelecek nesilleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tayyip Erdoğan’ın doğuşu, 1991’de mazbatanın iptaliyle başlayan bir doğuş var. 3 yıl sonra da büyükşehir belediye başkanı oldu. Başkan olunca da Büyükşehir'in imkanlarını Anadolu ile paylaştı. Bu çok önemli. Sayın Cumhurbaşkanının birinci merhalesi milletvekili mazbatasının elinden alınmasıdır, ikincisi büyükşehir belediye başkanı olması ve başkan olunca İstanbul’un bazı araç gereçlerinin bakımlarını yaptırarak bütün Anadolu ile paylaşmasıdır. İstanbul Belediyesi'ni, Türkiye belediye başkanlığı yapar gibi yaklaşımı Tayyip Erdoğan’ın nasıl bir hizmet adamı olacağı açısından önemli kilometre taşlarıydı. Ondan sonra belediye başkanlığı haksız bir şekilde elinden alındı, cezaevine konuldu, partileşme sürecine şartlar kendiliğinden getirmiş oldu. Tayyip Bey; çalışmayı seven, gayretli, insan ilişkilerinde son derece başarılı, ekip çalışmasına son derece yatkın bir lider. Yöneticilik kabiliyeti sonradan kazanılmaz. Bu doğuştan olan özellikleriyle, gayretleri birleşince siyasette beklenen karizma ortaya çıktı. O karizma belliydi ki, milletin değerleriyle bütünleşen bir yapıydı. O karizma, sıradan, uçuk, birilerinin methettiği bir karizma değildi. Milletle iç içe, milletin değer yargılarını yaşayan ve milletle özdeş bir lider. Bu uzun yıllardır beklenen bir lider profiliydi. Tayyip Erdoğan ile milletimiz bunu yakaladı. Bu partinin uzun yıllar hizmet etmesinin altında halkıyla bütünleşmiş lider ve kadrosu yatıyor.
“SAYIN ERDOĞAN TAM BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİ VERİYOR”
“TAYYİP ERDOĞAN İLE DOST, DÜŞMAN ORTAYA ÇIKTI”
Bu liderlik onun aynı zamanda çok fazla düşman sahibi olmasına yol açtı. Siz “Menderes'i alıp bu milletin gönlünden götürdünüz idam ettiniz. Özal’ı da şu memleketin sorunlarına neşter atayım derken aldınız götürdünüz. Muhsin Yazıcıoğlu’nu da götürdünüz. Bu memlekete kim çivi çakmaya çalışmışsa onlarla uğraştınız. 'Bu kadar şeyi yaptık Tayip Erdoğan’ı da yeriz' dediniz, yedirmeyiz” demiştiniz. Erdoğan bu liderlik vasfını elinde bulundururken, tüm karşıtlarına rağmen varlık göstermeye devam edebilir mi?
Türkiye zor şartlarda kurulmuş olan bir ülkedir. Bugün Suriye önümüzde. Suriye’de huzurlu bir yapı kurulması için kaç devletin müdahil olacağını düşünüyorsunuz? Mümkün değil çünkü buraya ABD karışacak, Rusya, İran, ister istemez Türkiye müdahil olacak. Bugün bir vatandaş çıksa ben Suriye’de bir devlet kuracağım dese ancak bu ülkelerin müdahalesi altında bir devlet kurabilir. Gelelim Türkiye’ye, imparatorluk bakiyesi bir devlet, her şey dağılmış. Tabii ki bu cumhuriyet kolay bir iş değil, kuranları şükranla anıyoruz. Burada kaç ülkenin eli olduğunu düşündüğünüz zaman Türkiye’nin bu tortulardan kurtulmak için süre içinde mücadele verdiğini söyleyebiliriz. Rahmetli Atatürk, Menderes, Özal, Demirel herkes bir mücadele vermiş. Türkiye’nin; tam bağımsız demokratik bir ülkke olabilmesi için. Tayyip Erdoğan bu işlerin son halkası. Ne yapmak istiyor Sayın Cumhurbaşkanımız? Türkiye’nin bütün bağlantılardan, hak etmediği yaptırımlardan uzak, kendi kendine karar veren, kendi yol haritasını belirleyen bir ülke olması. Bu yol haritası birçok kesimi rahatsız ediyor? Batı’ya bakın, hepsi Avrupa Birliği himayesinde. Yunanistan’a bakın. Doğu’daki yapılara bakın, bağımsızlıktan söz edebilir misiniz. Türkiye zor şartlarda bağımsız olarak kurulmuş ama bugün tortuları var. Bunlardan kurtulma mücadelesi verenler olmuş. Bugün de Sayın Erdoğan bu mücadeleyi veriyor. Düşmanın olması doğal, çünkü siz ülkenin tam bağımsız olmasını istiyorsunuz. Eskiden bunlar bilinmiyordu. Tayyip Erdoğan ile dost, düşman her şey ortaya çıktı, onun için bu mücadele şimdi açıktan yapılıyor. Açıktan yapılması da son derece uygun, yerinde. Bu mücadele yarın da devam edecek. Bu ülkenin çocukları mutlaka Türkiye'nin özgürlüğü, bağımsızlığı konusundaki engelleri kaldırma mücadelesini sürdüreceklerdir. IMF’yi hatırlayın, ben çalıştım onlarla, ama kurtulduk çünkü borç al, talimat al anlayışı demektir IMF. Size para veriyor ama 15 tane de yasa dayatıyor, bunları yaparsanız bu parayı alırsınız diyor, onları çıkartırken de başınızı bekliyor. Türkiye uzun yıllardır stand-by anlaşması ile geldi. 2013’ten bu yana yapılmıyor.Borcumuz ödedik, defteri kapattık. Türkiye’nin IMF ile bir bağı yok, inşallah da olmaz.
“KARŞITLIK SİYASİ REKABETTEN KAYNAKLANIYOR”
“PARTİ İÇİNDE TAYYİP ERDOĞAN KARŞITLIĞINI ÇOK CİDDİ YAŞAMADIK”
Türkiye’nin istikrarından küresel güçlerin rahatsızlık duyduğunu sık sık belirtiyorsunuz; 2002'den itibaren başımıza gelmedik bir şey kalmadı diyorsunuz. 367 kapatma davası, 17-25 Aralık safsatası, Gezi olayları, 15 Temmuz darbesi...Tayyip Erdoğan’ın içeride çoğalan karşıtlarının derdi ne, açlık oyunu mu, rant mı, küresel güçlere mi çalışıyorlar?
İçeride rekabetten dolayı olabilir. Siyasi partiler arasında rekabet var. Yani adam diyor ki: Bu adam geldi, 20 yıl olacak, ben 40 yaşındaydım 60 yaşına geldim, halen Tayyip Erdoğan. Yani siyasete bakışında bir hastalık var. Siyasetçi iseniz ülkede vatandaşın tercihi AK Parti, Tayyip Erdoğan ise bundan rahatsız olmamanız lazım. Vatandaşın sizi niye tercih etmediğini sorgulamanız gerekirken bu adam 20 yılını doldurdu, bize iktidar yüzü yok, deniyor. Siz halkla beraber yürümeyi öğreneceksiniz, halk sizi değil herkesi iktidar yapar. Birincisi karşıtlık, siyasi rekabetten kaynaklanıyor. Spesifik ortaya koyduğunuz bazı politikalara karşı çıkanlar oluyor. Lokal düşünürseniz, falan yerden yol geçireceksiniz, o yolun oradan geçmesini istemiyor. Lokal, genel bir çok sorun muhalefeti kendiliğinden oluşturuyor. Sizin kastettiğiniz parti içindeyse, Tayyip Erdoğan karşıtlığını biz parti içinde çok ciddi yaşamadık. Çünkü AK Parti’lilerin rahat ettiği konu buydu, çünkü karizmatik bir lider, liderle özdeşleşen siyasi bir hareket ve herkesin bir şekilde saygı duyduğu, sorunu kendi bünyesi içinde çözen bir yapı olarak bugünlere geldik. Düşmanlıklar, engellemelerin, hasetliklerin tamamı ya küresel güçler tarafından geldi, ya onların yardakçıları tarafından geldi veya klasik, beceriksiz muhalefet anlayışından gelen sorunlarla AK Parti karşı karşıya kaldı.
“KOPMAYA ÇALIŞANLARIN NEREDEN KOPUYORUZ DİYE OTURUP DÜŞÜNMELERİ GEREKİR”
“KİŞİSEL MESELELERİ KOPUŞA VESİLE KILMAK DOĞRU DEĞİL”
“EĞER BİR KOPUŞ DÜŞÜNÜLÜYORSA BUNUN KAMUOYUNA ÇOK SAĞLAM ANLATILMASI GEREKİYOR”
Kendi içimizde yaşamadık dediniz de… Cumhurbaşkanlığı adaylığı söz konusu olduğunda, Gül, Erdoğan ile karşı karşıya gelmez çünkü tartışılacak bir pozisyon yaratmazlar, demiştiniz. Şimdi tartışılma noktasında gelindi. Gül’ün, Davutoğlu’nun, Babacan’ın şu anki pozisyonlarında dış güçlerin güdümü ve etkisi olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Dış güçler şeklinde bir şey ifade edip, arkadaşları suçlayıcı bir şeyi doğru bulmuyorum. Her ailede, her mahallede sorunlar olabilir, her ülkede de sorunlar var. Siyasetin merkezinde olan bir partinin almış olduğu doğru, eksik, yanlış, mükemmel kararlar var. Bugün eğer bütünlükten kopmalar söz konusu ise ki, konuşulan o. Bence kopmaya çalışan arkadaşların bir kez daha nereden kopuyoruz diye oturup düşünmeleri ve kesinlikle duygusal veya yaşanmışlıklarla bağlantılı bir kopuşa fırsat vermemeleri gerekir. Ben kızmış olabilirim, belki 10 tane konu sayacağım ama bu olabilir. Kişisel meselemi kopuşuma vesile kılmak doğru değil. Yanlışlıkların olması doğal, olmaması akla da uygun değil, bir şeyin hayatiyeti devam ediyorsa orada mutlaka güzellikler, eksiklikler vardır. Öncelikle birinci görevin genel merkeze düştüğünü düşünüyorum. Genel merkez çok esnek olmalı. Orada 15 arkadaş görev yapıyor, bu arkadaşlar şu anda çok ciddi sorumlulukla karşı karşıyalar. Genel Başkan ile görüşüp, birlik ve beraberliğimizi korumaya dönük biz ne yapabiliriz noktasında oturup konuşmalılar. Yalnız Genel Başkanın değil, herkesin üstleneceği görevler var. Bunu çözmemiz gerekiyor. Bir dağınıklık yaşanmaması, bir kişi dahi olsa kopuşun yaşanmaması için herkesin sorumluluk duygusu ile hareket etmesi gerektiği inancı içerisindeyim. Özellikle partide yönetici olan arkadaşların çok ciddi görev üstlenmesi gerekiyor. Her şeyi Cumhurbaşkanına havale etmek değil, Cumhurbaşkanımızın karar verici olması gerekir İkincisi ayrılma şeklinde değerlendirmeler yapan arkadaşların da şunu bilmesi gerekiyor, bu parti çok seçim kazandı ve bu arkadaşlarla hep beraber kazandık. Sayın Davutoğlu’nun, Sayın Babacan’ın, Sayın Gül’ün… yani hepimizin katkıları oldu. Buradaki kopuşu 17 yıl başarılardan sonra, başarısızlık oldu da, haydi arkadaşlar deyip yorganı yakmak doğru değil. Merkez size diyorsa ki “Nereye gidiyorsanız gidin” buna bir şey diyemem. Kılıçdaroğlu 10-15 kez yenildi, Kılıçdaroğlu da orada oturuyor, arkadaşları da. %22’yi aşamadı, her seçimde mağlup oldu, oradaki birlikteliği de düşünmek lazım. Eğer bir kopuş düşünülüyorsa, gerekçesinin sağlam kamuoyuna anlatılması gerekiyor. AK Parti’de yol, yöntem olarak sıkıntılar var mıdır, bana göre bu sıkıntıları konuşmalıyız. Konuşup, mutlak suretle herkes sorumluluk almalı. Yoksa koptuktan sonra en uzaktaki siyasetçi daha yakın görülür, dün 10,15 yıl beraber yürüyen insanlar birbirine selam veremez noktaya gelirle, o çok zor oluyor, yaşadık.
“BU PARTİ HEPİMİZE MAKAMLAR, MEVKİLER VERDİ, NEYİ PAYLAŞAMIYORUZ?”
Hala bir umut var diye mi anlamak lazım bu sözlerinizi?
Bu partide Ali Babacan, Davutoğlu hizmet etmedi diye söyleyebilir miyiz? Sayın Cumhurbaşkanımızın şemsiyesi altında bütün arkadaşlarımız hizmet ettiler. 15 yıl geldik, niye bir 15 yıl daha gitmeyelim? Neyi paylaşamıyoruz? Bu parti hepimize makamlar, mevkiler de verdi. Çekinceler neyse açıkça söylenmesi lazım. Buna karşı çözüm noktaları konuşulması lazım.
“NE İTHAMI NE DERİNLEŞTİRMEYİ DOĞRU BULMUYORUM”
Evet dediğiniz gibi bütün makamlar verildi, buradaki gaye, iktidar savaşı mı, paylaşılamayan iktidar mı?
Bunların işin başında derinleştirilmesini doğru bulmuyorum. Ne ithamı, ne derinleştirmeyi doğru buluyorum. Ayrılıyorum diyen gerekçesini sunacak. Şuna kızdığım için ayrılıyorum demeli. Çıkış gerekçesini sağlıklı hale getirmeli. Partide şu eksikler var diyebilmeli, genel merkez de ne yapılması gerekiyorsa birlikte hareket edelim anlayışıyla yaklaşmalı.
“BAŞKA BİR YOLA GİRDİĞİNİZ AN AK PARTİ’DE NE OLACAĞI SİZİ İLGİLENDİRMEZ”
Siz konsensus diyorsunuz ama Davutoğlu şartlarını ortaya koydu aslında. Erdoğan’ın genel başkanlıktan ayrılması lazım, MHP ile ittifakı bitirmeli, merkeze oturmalı ve aile fertlerinin devlet yönetiminden uzaklaştırılması lazım, dedi.
Bunlar Sayın eski Başbakanın değerlendirmeleri. Bunların bu şekilde konuşulması doğru değil. Genel merkez bununla ilgili bir platform oluşturabilir. Bütün görüşlerini orada söyleyebilir. Ama bunu kamuoyuna deklare ederseniz, bu bir ayrışmanın net görüntüsü olarak karşımıza çıkıyor. Ayrışma olunca da AK Parti’de ne oluyor, ne bitiyor diye sormamızın bir manası yok. Ben diyorum ki, şunları kamuoyuna mal ettim, ben başka bir yola girdim dediğiniz an o zaman AK Parti’de ne olacağı, ne yapacağı konusu sizi ilgilendirmez. Bu meselelerin tamamını genel merkezin öne alıp, parti içerisinde konuşulup, neyin niçin yapıldığının ortaya konması gerekiyor.
“AK PARTİ, İSTANBUL SEÇİMLERİ İÇİN DAHA FARKLI BİRLİKTELİKLER SAĞLAYABİLİRDİ”
Böyle bir platform hazırlığı yok mu çünkü Abdülkadir Selvi, Sayın Cumhurbaşkanımızın bir seferberlik başlattığını, Bülent Arınç ve Cemil Çiçek’in Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu’nda görev almasının, Abdülkadir Aksu ve sizin hatırlanmanızın bu yönde bir adım olduğunu ifade etti. Ayrıca Gül-Babacan partisinin etkinliğini azaltmak için “çevreyi boşaltma” hareketi olduğunu yazdı.
Ben bireysel şeylere bakmam. Kurumsal olarak çağıracak, bölüşemediğimiz, kavgamız ne, nerede fazlası varsa anlatacak, bilgi eksikliği varsa tamamlayacak bir bütünlük içinde geleceğe taşınmasının yollarını aramak gerekiyor. Ben bu konuda çok net söylüyorum. Bize görev verilmesini, hatırlanma anlamında çok teşekkür ediyorum. Ama belki de bizim çok farklı yararlanılacağımız alanlar var. Bunun için maaşa da, makama da gerek yok. Bu partideki varlığımız makamlar için değil, bu parti bize makamları verdi. Yeni makam da verebilir. Hiç bir şey vermeye de bilir ama görevimiz olabilir. Bunlar da belki istişare edilmeliydi. Böyle bir algıyı neden oluşturalım? Benim bir bankanın yönetim kurulu üyesi olup olmamam, şu andaki fikirlerime ne artı, ne eksi bir şey katıyor. Tam tersine kamuoyundaki negatif yorumlardan dolayı rahatsız edici oluyor. İstanbul’da seçimlere gittik. Bir çok parti birliktelik sağladı. AK Parti daha farklı birliktelikleri önden görüşerek sağlayabilirdi.
“SAADET PARTİSİ İLE OTURULUP KONUŞULABİLİRDİ”
Bunu Saadet Partisi için yorumlayabilir miyiz çünkü 1 Kasım seçimlerinden önce de ittifak görüşmelerini bizzat siz yürütmüştünüz.
Efendim bu 1-2 gün içinde olur mu? Madem seçimlerde ittifaka giriliyor, öncesinden oturulup konuşulabilirdi. Kim aday çıkartacak, kim çıkartmayacak, nazımız geçen arkadaşlar kimler diye..
Ama o dönem hatırlarsanız Saadet Partisi 20 milletvekili şartı koymuştu. İstanbul için de imkanı olmayan şartlar konabilirdi, yine de olur muydu böyle bir ittifak?
O çok eski. Ben İstanbul seçimi için konuşuyorum. Bununla ilgili çalışma son 3 gün, 1 hafta olmamalı diyorum.
“CUMHUR İTTİFAKI GENİŞLETİLMELİYDİ”
“HER ŞEYİ CUMHURBAŞKANI MI HALLEDECEK?”
Cumhur İttifakı genişletilmeliydi mi diyorsunuz?
Tabii evet. İstanbul’da seçime gidiyorsunuz. Araştırmalar elinizde. O halde daha önceden inisiyatif alıp, ilgili arkadaşların bir platform oluşturması gerekiyor. Bu partinin 15 - 20 yıllık bir backgroundu var. Partinin birikimleri var. Bu birikimleri nerede kullanabiliriz? Ben 6 yıl Güneydoğu’da kaldım, bana hiç kimse Güneydoğu politikasını sormadı. Güneydoğu için emperyalistlerin emelleri var diyebilirsiniz, ama çözmek mümkün vatandaşla birlikte çözeceksiniz. 700’ün üzerinde köye gittim. Vatandaşın sırtını dayayacağı merci devlet olmalı, bu sağlanamadığı zaman güven sarsılıyor, güven sarsılınca gençler tarafından güveneceği yer aranıyor. PKK’nın doğuşu bu zaten. HDP’ye, PKK’ya sempatisi olan gençlerle konuştum. Halk devletine, yöneticisine güvendiği an, o halk her şeyi halleder, sorun bırakmaz. Ben bir örnek olarak söylüyorum, kendim için söylemiyorum. Ben bu partiyi bir noktaya getirdim mi, benden nasıl istifade edileceğini de bu partinin bilmesi lazım. Bu bir örnek benden çok değerli arkadaşlar var. Son 10 gün kala Sayın Cumhurbaşkanı Bursa’da sokağa inmemi talimat veriyor. İyi de 10 gün öncesine kadar bana gelin çalışın diyen olmadı. Böyle bir teşkilat yapısı olabilir mi? 10 yıl bakanlık yaptırdığınız, partinize 20 yıla yakın milletvekilliği yapmış olan, kuruluşunda bulunmuş olan bir arkadaşınızı (derdim kendim değil, konuyu anlatmaya çalışıyorum) parti genel merkezini bütün potansiyelleri masaya yatırıp, hangi ilde, hangi kesimlere dönük bir çalışma yapabiliriz de AK Parti’ye oy kazandırabiliriz diye çalışma yapılması gerekirken, bu kadar işin içinde Cumhurbaşkanı beni arıyor: “Faruk caddeye inmedin mi?” diyor. Her şeyi Cumhurbaşkanı mı halledecek? Binlerce meclis üyesi, teşkilat görevlisi, milletvekili hepsi niye aktif değil, bunu kim aktif duruma getirecek? Bunu aktif duruma getirdiğiniz an, AK Parti’nin kurumsal kimliği 2002’den bu yana bir anlam ifade eder. Siz dönem dönem bölerseniz, gelip işi 15 Temmuz sonrasına koyarsanız, bu kadar büyük bir tecrübeyi değerlendirmeyi bilemezseniz, o zaman da kendi içinde kısır çekişmeler başlıyor.
“KİMİ SUÇLAYACAĞIZ ŞİMDİ?”
“EVDE OTURUYORSUNUZ ÇÜNKÜ SİZE PROGRAM YAPAN YOK”
Mesela nasıl olmalıydı, sizden istifade etmenin yolu Bursa Belediye Başkanlığı adaylığı mıydı, en fazla Bakanlık görevini ifa eden sizsiniz. Zor dönemlerde çok önemli görevler üstlendiniz. Bunu bir nöbet değişimi gibi gördük ama tecrübenizi aktarabileceğiniz yer neresi olmalıydı?
Bursa’da, Artvin’de, Urfa’da, Karadeniz’de, Doğu’da, Batı’da nerede derseniz deyin. Benim göçmen kardeşlerime hizmetlerim oldu (Balkanlar, Ahıskalılar v.b). Göç eden kardeşlerimizle çok içli, dışlı olduk, ciddi düzenlemeler yaptık. Alevilerle, romanlarla, işçilerle, memurlarla, patronlarla saatlerimiz geçti. Her kesimle bir araya gelmişsiniz ama siz evde oturuyorsunuz çünkü size program yapan yok. Kimi suçlayacağız şimdi? Yanlış yapanlar kim? Kimler?!...
“YENİ BİR PARTİNİN ÇIKMASI DEMEK, AK PARTİ’NİN ZAAFA UĞRAMASI DEMEK”
“YENİ BİR PARTİ, ARADAN BİR BAŞKA PARTİNİN ÇIKMASI DEMEKTİR”
“AK PARTİ’NİN 2023’E GİRİŞİNDEN RAHATSIZLIK DUYAN KESİMLER VAR”
31 Mart seçimlere baktığımız zaman, AK Parti strateji olarak tecrübeli isimleri kullandığında yaşanan kaybın izahı neydi? Mesela Özhaseki Bakanlıktan geliyordu. İstanbul’da Binali Yıldırım gibi bir tecrübe neden beklenen sonucu veremedi?
Benim o konularla ilgili söyleyeceğim çok şey var ama onları ileride konuşmak gerekiyor. Onlarla ilgili görüş beyan etmiyorum şu anda. Ama ettiğim bir şey var, bu partinin birlik ve bütünlüğü için kim üzerine ne düşüyorsa yapmak zorunda.Siz Tayyip Erdoğan'ı ne kadar zaafa uğratırsanız bir yere kadar getirirsiniz (diyelim ki uğrattınız) Bu şu demektir. Aradan çıkacak bir başkasının iktidar olması demektir. Unutmayalım, cumhuriyetin 100. yılına, 2023’e gidiyoruz. Ben bazı mahfillerin cumhuriyetin 100. yılı ile ilgili bu kadar hizmetleri yapmış olan siyasi partiye dönük bir planları olduğunu hissediyorum. AK Parti’nin 2023’e girişiyle ilgili rahatsızlık duyan kesimler var. Diyelim ki bir parti kurdu arkadaşlarımız, diyelim ki bu parti tek başına iktidara geldi, bu çok büyük bir başarı olur, tebrik ederiz.
Var mı öyle şansları?
Dünya görüşünü bildiğimiz arkadaşlar çıkmış başarılı olmuş diyelim. Veya AK Parti içinde bütünleşme olmuş, yeni 10 yıllara yelken açmış. Ama eğer biz bu süreci yönetmeyi beceremezsek korkarım ki, aradan hiç beklemediğimiz farklı siyasi anlayışların gelip iktidar olacağıdır.
“BEN ARKADAŞLARIMIZIN DIŞ GÜÇLERLE BAĞLANTISI OLDUĞUNA İNANMIYORUM”
“AKLIMIZI KULLANMAZSAK, ÜLKE BAŞKALARINA YAR EDİLİR”
Yani Babacanların, Davutoğlu’ların kuracağı partiden daha tehlikesi ortaya çıkar mı diyorsunuz?
Eğer aklımızı kullanamazsak, toparlayıcı olamazsak, bu bizlere yar edilmez, başkalarına yar edilir. Emperyalizmi, dış güçleri orada aramak lazım. Arkadaşlar arasında aramayı ben doğru bulmuyorum. Dış güçlerin desteğiyle parti kuracaklarına inanmıyorum. Bizim hiç bir -ne ayrılmak isteyen, ne de konuşan- arkadaşımızın böyle yapılarla beraber olacağına inanmıyorum. Netice ne olur, şu anda dostken, birlikte aynı masa etrafında yemek yerken, birbirine selam veremeyecek noktaya geldiğimiz an, bir başka kesimin seçim zaferlerini kutladığını andır. Büyük oyun orada olmuş olur.
“İMAMOĞLU AK PARTİ’NİN DİLİNİ, METOTLARINI KULLANDI”
“TÜRKİYE’NİN AK PARTİ’YE ÇOK İHTİYACI VAR”
İstanbul için ne düşünüyorsunuz, tehlike gibi gözüküyor mu, yani kazanan tarafın başarısı kendilerine ait bir başarı mıydı?
800 bin fark oy için tehlike diyemeyiz. İstanbul seçimini başından sonuna ayrıca değerlendirmek gerekiyor ama neticede bir başarı hikayesi var. Kazanan arkadaş AK Parti’nin 2000’lerdeki dilini kullandı. Metodlarını kullandı. Biz sandıktan geldik. Sandık neticelerini AK Parti teşkilatına sorun bilmiyorlardır., SKM’sine sorun bilmiyordur, ama Sayın İmamoğlu son saniyeye kadar sandığın başından ayrılmadı, bunu yapan geçmişte AK Parti’ydi. Demek ki çalışınca, hakkı verince başarılı oluyorsunuz. AK Parti onlarca seçimde çalıştı, hakkını verdi, başarılı oldu. Bu seçimde başarısızlığın bir faturası mutlaka var. Bu fatura kimin? Bu fatura kiminse ona gönderilmesi lazım. Ahmet’i, Mehmet’i tecrübeleriyle evinde oturtup, araziye çıkartmayan anlayış neyse bence bunun sorgulanması lazım. Ya da “Arkadaşlar size ihtiyacımız yok” denmesi lazım. Eğer arkadaşlar bunun için parti kuruyorlarsa vay halimize. Bu çok vahim bir durum olur. Bir yanlışlık yaptık diye bakıyorsak, bir an önce toparlanılması lazım. Türkiye’nin AK Parti’ye çok ihtiyacı var. Çok kritik bir süreçten geçiyoruz. Başkanlık sisteminin oturması gerekiyor. Yeni Başkan seçilmiş. Herkesin el birliği ile sistemi sağlıklı hale getirmesi için çaba göstermesi gerekiyor.
“SURİYE’DEKİ HALKLAR AKRABALARIMIZ”
Suriyeliler meselesine gelince, istihdam problemleri ve geçici kimlik konularını çözdünüz. AK Parti’nin Suriye politikalarında gösterdiği başarı da çok eleştiriliyor.
Sınır ötesine baktığınız zaman tek görüş yok, farklı görüşler var. Biz imparatorluk bakiyesi bir ülkeyiz, daha geniş bakabilir miyiz, o coğrafyadaki bütün halklar akrabalarımız. Kuzey ırak yönetimi, pasaportu buradan alırlardı. Ticari faaliyetlerimiz gelişti. Aynı şey Suriyeliler için de geçerli olabilir. Türkiye sınırları içinde hapsolmuş, değil sorunları sınırların ötesinde karşılamalı ve çözmelidir. Küresel unsurların tehditleri var, ne zaman olmadı ki?
“AK PARTİ’NİN GENÇ POTANSİYELİ İSTEDİĞİMİZ DÜZEYDE DEĞİL”
“MİLLİ, MANEVİ DEĞERLERİNE BAĞLI GENÇLİK DEVLETİN GÖREVİDİR”
Aslında 70’li yıllardaki sağcılık, solculuk fitnesinin gençliği 1985’te biz niye birbirimizi vuruyoruz sorgulamasına getirdiğini, bugün de üzerimizde oynanan oyunlara kapılıp gidenlerin; ya zindan ya da kabirde kendilerini bulacaklarını ifade ettiniz. Sahip olunabilen, olunamayan AK Parti gençliği için düşünceleriniz neler?
Gençlik, gelecek demek. Avrupa bugün niye zor durumda? Genç nesil arkadan gelmiyor. Bizi bekleyen tehlike de var. 65 yaşı dolduran nüfus %8,5’larda, 2050’lere geldiğimizde %19’a dayanacak. Nüfusunuz 100 milyon ise, 20 milyonu yaşlı nüfus olacak. Şu anki pozisyonumuz iyi. AK Parti açısından bakacak olursak; gençlere imkanlar sağladık, okullar yaptık, spor sahalarını yeniledik ama bir eksik var. AK Parti bu seçimlerde de 30 yaş altında sıkıntı yaşıyor. AK Parti'nin ciddi bir genç potansiyeli var ama bizim istediğimiz düzeyde değil. Bana göre AK Parti’li yetiştirecek anlamında demiyorum ama muhafazakar bir parti olarak bizim savunduğumuz, eğitim sisteminde milli ve manevi değerlerine bağlı bir gençlik yetiştirmek devletin de görevidir.
“EĞİTİM SİSTEMİMİZDE ARIZALAR VAR”
Çocuklar laik sistemle eğitildiğinde din karşıtlığı da kendiliğinden doğuyor demek istiyorsunuz?
O şekilde demek doğru değil. Seküler bir anlayış bizim ön gördüğümüz bir anlayış değil. Laiklik başka bir şey. Eski yanlış uygulamalar kalktı ama değer yargılarımız etrafında eğitimini almış, gençlik konusunda ne kadar başarılı olup olmadığımız araştırılmalı. O değerlerin verildiği bir müfredata ihtiyacımız var. Eğer o eğitim verilse Türkiye’de bir çok badireyi kendiliğinden çözecek. İstiklal Marşımız, bayrağımız, inancımız bizi biz yapan tabi ki değerlerdir. Bir başkasına özenen, bir başkasının potasında eriyen bir gençlik istemiyoruz. Eğitim sistemimizde ufak tefek arızalarımız var. Bunları yapınca gençler değer yapısına sahip olsun.Hangi siyasi anlayışı tercih ederlerse etsin.gençlerin değer yargıları olsun, hangi partiden olursa olsun.
“SİYASİ PARTİLER CANLI MEKANİZMALAR GİBİDİR”
Şairin şu dizelerini paylaşıp, 'Hayat her gün yeniye koşar. Her gün bir farklılığa bürünür. Sen aynı kalıyorsan toprağında hayat kıvılcımı kalmamıştır' Çok şükür AK Parti’liler toprağında hayat kıvılcımı olan kadrolardı, yorumunu yapmıştınız. AK Parti kadrolarıyla ilgili memnuniyetiniz ne noktada?
Sürekli değişim ve dönüşüm var. Sen aynı kalıyorsan, değişimi göremiyorsan,dönüşüme ayak uyduramıyorsan toprağında hayat kıvılcımı kalmamıştır diyor. Siyasi partiler canlı mekanizmalar gibidir. Nasıl tabiatta ağaçlar gelişiyor, meyve veriyorsa, partilerin de meyvesi de icraatlarıdır. Eğer icraat yapamaz noktaya geldiyseniz toprağınız da kıvılcım kalmamış demektir. Tüm bu anlattıklarımız bu kıvılcımı kaybetmeyelim. Sahip çıkalım ve geleceğe taşıyalım, amacına yöneliktir. Biz merkezli, herkesi kucaklayan bir anlayışı hakim kılmaya devam etmemiz gerekiyor.
“BAŞKANLIK SİSTEMİNDEN SONRA SEÇİM OLMAMALIYDI”
Peki Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde bir aksama var mı size göre, kabine milletvekillerinden ziyade dışarıdan oluşturuldu. Bu sizin de başında bulunduğunuz bakanlıklar açısından bir risk mi?
Hülya Hanım. Cumhurbaşkanı siyasi, bakanlar siyasi olmayacak. Nasıl olacak bu? Cumhurbaşkanımızın kendisi siyasi ve başkan değil mi, zaten mayası siyasetle yoğrulmuş bir cumhurbaşkanı değil mi? Şimdi bakanın siyasi olmaması ne demek? Seçimde nasıl çalışacak, toplum psikolojisini bilmeyecek… Bakan neye bakacak, neyi çözecek? Bu siyaset ya, topluma hizmet alanı. Biz Cumhurbaşkanını siyasi kimliğe kavuşturduk, “bakanlar siyasi kimlikte olmayacak” dedik. O zaman büyük bir çelişki meydana geldi. Sistemde giderilmesi gereken arıza bu. Cumhurbaşkanı partili mi? olsun tartışması var. Bu sistemin talihsizliği şu; Cumhurbaşkanı seçildikten sonra,yerel seçimler de 24 Haziranda yapılmalıydı.O zaman sistemin oturması için önümüzde 5 yıllık süre olacaktı.Seçim falan konuşulmayacaktı . Sistem oturacaktı, 5 yıl sonra millet olmuş veya olmamış diyecekti.
“BÜROKRAT YÖNTEMİYLE ÜLKE YÖNETİLMEZ”
Aslında bu yerel seçimler demokrasi, tek adam iddiaları ve Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi için de bir cevap olmadı mı?
Demokrasinin işlediği kısmında bir sorun yok ama yeni sistemin henüz başındayken algıların farklı olduğunu kabul edelim. Kimisi tek adam diyor, kimisi başka bir şey, konuşuyor.
Siz ona ne diyordunuz?
Tek adam filan değil kardeşim. Şunu deseniz kabul. Tek kaptan sistemi.
Yönetimde seri karar almalar çok önemli. Ama olabilir bazı uygulamalar tek adam algısı da oluşturabilir, bu 1 yıllık bir sistem daha. 70 - 80 yıllık sistemlerin tartışmaları yapılıyor da, bunda arızalar olmaz mı, bunu da kabul etmek gerekiyor. Şu uygulamalarda şöyle bir algıya sebep olduk ama düzenlemeyi yapıyoruz dersiniz olur biter. Biz başkanlık sistemine geçmişiz, millet oylamayı yapmış. Buradaki arızaları seri olarak düzeltme imkanı bulacağız. 4 sene seçim yok. Bunları da bütünlük içinde yapmak gerekir. Konu siyasidir, hükümet, bakanlık faaliyetlerinin tamamı siyasidir. Bürokrat mantığı ile bu ülkenin yönetilmesi mümkün değil, bakanlıkların da yönetilmesi mümkün değil, siyaset bu kararı verecek, bakanlıklarda da bu kural uygulanacak, halkla iç içe olunacak ve tavan taban arasındaki mesafe kısalacak.
“HALK AK PARTİ’YE MERKEZDE KAL, DEDİ”
Seçimlerin sonucuna baktığımızda; toplumda güçlü bir değişim talebi mi var, yani AK Parti için talebi ne olabilir, HDP’yi sivil siyasete katılmaya, CHP’yi merkezi siyasete çektiği söylenebilir mi?
Bu seçimlerde AK Partiye, “Merkez partisi olarak kal” dedi. Merkez önemli. Siz merkezi boşalttığınız an merkeze hücum başlar.
MHP ile ittifakı açısından mı söylüyorsunuz bunu, yani o da mı sakınca doğurdu?
Hayır ittifak rejimi bu, ittifak yapabilirsiniz ama merkez partisi hüviyeti son derece önemlidir. Ne MHP ile, ne HDP ile ne de İYİ Parti ile ileri derecede bir tabloyu ben toplumun okeylediği kanaatinde değilim. MHP köklü bir parti, CHP’den sonra en köklü siyasi parti. Siyasi fikirleri cumhuriyet öncesine bile dayanıyor. MHP’nin kulvarı belli. İYİ Parti kendine kulvar açmaya çalışıyor. Burada AK Parti’nin uzun yıllar iktidarda kalmasının altında yatan ana unsur, merkezde olması.Dolayısıyla herkese hitap etmesidir. Biz bütün partilerden oy alıyoruz. 7 Haziran’da %43’lere indik, 6 ay sonra %49,5’a çıktık. Çünkü merkezdeki partinin istikrar unsuru olduğunu ifade ederek bize oy veriyorlar. Merkezi boşaltıyor, merkezden ayrılıyor izlenimi vermeyecek politikalar izlemek gerekiyor. Bunun MHP, CHP ile ilgilisi yok. Merkezi boşalttığınız an, Türkiye’de tartışmalar büyüyor. Başkanlık sisteminden dolayı MHP ile birlikteliğimiz var, saygılıyım ama bunun ölçüleri çok iyi belirlenmeli. Aynı şey tersi içinde geçerli. MHP yerine başka bir parti ile birlikteliğiniz olsa merkez partisi yine sorgulanır. Çözüm sürecinde de HDP ile ilişkiler bu kapsamda değerlendirilebilinir Seçimlerden aldığım mesaj, halk her partiden oy alın. Konumunuzu koruyun konumunuzda kalın, diyor.
“FETÖ, CUMHURBAŞKANINDAN ÖNCE BENİMLE UĞRAŞIYORDU”
“REFAH PARTİSİ ÇİZGİSİNDEN GELENLERDE FETÖ MUHABBETİ OLAMAZ”
Samsun'da eski polis memuru Y.A'nın telefonunda size yönelik eylem planlarına rastlanmıştı. Siz FETÖ’nün neden bir numaralı hedefleri arasındaydınız? Ayrıca Zekeriya Öz'le irtibatı tespit edilmesinin ardından casuslukla yargılanan ABD'nin İstanbul Başkonsolosluğu görevlisi Metin Topuz'un müştekilerindensiniz...Bunun yanında ihraçlar konusunda; bizi vatansız bırakma, bizi uydu devletçikler haline getirme, bölüp parçalama hedefi olan birilerinin oyuncağı, maşası olarak sahneye çıkmış olanlara karşı merhametli davranma hakkımızın olmadığını açıkça ifade etmiştiniz. FETÖ ile mücadelede merhameti biraz fazla mı kaçırdık sizce?
Ben niye hedefteydim. Bursa’da FETÖ’nün ilk hedeflerinden biriydim. Birincisi Urfa’ya gönderilmemdir. Urfa’ya gönderilmem, FETÖ yapısıdır. Cumhurbaşkanımız Urfa'ya görevlendirdi ama Bursa’da olmamam gerektiği şeklinde raporladılar. Hiç beklemediğim bir zamanda aldım çantamı Urfa'ya gittim. Gittikten 1 ay sonra Bursa’da görevli, yetkili istihbarat müdürü Urfa’ya tayin oldu. Şu anda kaçak. Bir müddet sonra da Bursa’da vurulmamda asayiş müdürü olan emniyetçi, aynı ekip tarafından Urfa Emniyet Müdürü yapıldı. Yani Bursa’da yapılanmanın karşısına engel görüldük, onun için Bursa’dan gitmemiz gerekiyor idi. 15 Temmuz'daki yargılamalarda Bursa'daki üst düzey bütün bürokratlar cezaevinde girdi. Bütün yöneticilerin yargılamalar sonucunda tutuklanmaları tesadüf değil. Bursa’da rahatça at koşturabilmeleri için benim Bursa’dan gitmem gerekiyordu. Gittim ama yalnız bırakılmadım peşime istihbaratçısı da geldi. Ve Urfa’da başarısız olacağımı düşündüler, Urfa’dan başarıyla dönüp geldim, geldiğimin gecesi evde henüz yatmadan ağabeyimi cezaevine attılar. Attıranları da biliyorum, suç ortaklarını da biliyorum. Bursaspor davasında hiç ilgisi olmayan ağabeyimi cezaevine kumpasla attılar. Sayın Cumhurbaşkanımızın önüne gelmeden benimle uğraşmaları vardı.
15 TEMMUZ GECESİ YAŞANANLAR
Polatlı'ya 100 km mesafede bulunan TİGEM çifliğinde Hasat Bayramı yaparken, 15 temmuz gecesi saat 21:00’da oradan ayrıldım, 22:30’ta Ankara, ateş hattında iken whatsapp’a mesajlar düştü. “Faruk Çelik’i infaz deceğiz korumaların üç tanesi bizden”sosyal medyada hızla yayılmaya başladı. Meclise giden yol kapalı. Atatürk Orman Çiftliğinde bombalar, külliyenin önünde çatışma vardı. O gece yaşadıklarımızı Allah bilir. Ancak Gece 02:30’da Habertürk'e bağlanabildik. FETÖ olayı toplumun bütün kesimlerine sirayet etmiş bir olaydır. Çünkü 1978'den beri her iktidar döneminde bir şekilde yol bulmuşlar ve sızmışlar, kaynağını ve meşruiyeti nereden aldıklarını gördük. Türkiye’de hepimiz bunların okullaşma hallerine iyi niyetle baktık. Refah Partisi çizgisinden gelenlerin bunlara muhabbetinin olmadığı kesindir. Fakat Cumhurbaşkanının yapmış olduğu bir tasnif var; ibadet, ticaret, ihanet diye. İhanet edenlerle, ticarette bu terör örgütünün finansörlüğünü yapanı birbirinden ayırmazsanız,adalet duygusunu zedelemeye dönük değerlendirmeye neden olur. Rahmetli Erbakan hariç bütün siyasilerle iletişimleri vardı. Bu iletişimden dolayı insanların muhabbet duymaları gayet kolay oldu.
Erbakan çizgisinden gelenlerin FETÖ'cü olmaları imkansız dediniz de… FETÖ’nün siyasi ayağı nerede aranmalı?
Onlar vardır. Bütün AK Parti’liler için söylemiyorum, vardır içinde ama geneli itibariyle söylüyorum Refah Partisi’nin öğretilerinden biridir, emperyalizmin güdümünde bir yapı olduğunu Erbakan Hoca hep anlatmıştır;”Patates dini gibi”derdi Bu yapı yolunu, işini bilen, konusuna hakim siyasetçilerin bertaraf edilmesi için gayret göstermiştir. Onlardan biri de ben oldum..
“FİNANSÖRLER VE ELE BAŞLARININ ÜZERİNDE DURULMALI”
Yargıda bu konular, hukuk çerçevesinde ele alındı. Adaletsizliğin olmaması ve kimsenin ahının alınmaması ve ikincisi benim için üzerinde durulması gereken konu ise finansörleriyle, ele başları inşallah tümü derdest edilmiştir. Yoğun şekilde devletin çalışmaları var. Hassas bir şekilde üzerine gidilmeye devam ediliyor.
“TARIMI MİLLİ YAPMAZSANIZ FELAKETLE KARŞILAŞIRSINIZ”
“Tarım ayağa kalkmadan Türkiye’yi ayağa kaldıramazsınız. Her şeyin modası geçti ama tarımın modası geçmedi. Teknolojisiz yaşanır ama tarımsız yaşanmaz” diyordunuz. Tarım politikalarında bir yanlışlık mı oldu ki, patates ve soğan seçimin belirleyici unsurları arasına girdi?
Bizim dönemimizde öyle bir şey yoktu.
Sizin döneminizde de domates vardı.
Şimdi domates 40 - 50 kuruşa satılıyor, kimse konuşmuyor. Nerede o konuşanlar, manşet atanlar? Domatesi çiftçi üretiyor.Aralık ayında domates fiyatı yüksekmiş olsun.kış aylarında yemezsin olur biter. Yemeyiver şubat ayında. Çiftçinin ayakta durabilmesi gerekiyor şu anda domates 50 kuruş çiftçinin desteklenmesi gerekiyor ki domatesi sürekli yiyebilesin halk. Niğde, Nevşehir bölgesinde toprak hastalıklı. Biz patates ve soğanı desteklenecek ürünler arasına aldık. Gelecekte hastalıktan dolayı patates ve soğan da sorun olacağını gördük. Bizden sonra yapılması gereken, “Filan yere, şu 50 havzada patates, soğan ekerseniz destek vereceğiz ” derseniz bitiyordu. Tarım milli olmalı. Başka çare yok. Tarımı milli tarım yapmazsanız felaketle karşı karşıya kalırsınız çünkü dünyayı bekleyen açlık ve susuzluk. Yakın bir tehlikedir. Tarımda planlı üretime geçtik, oradan dönülmemesi gerekiyor. Ne kadar ihtiyacımız varsa, o kadar üretmemiz gerekiyor. Ve tarım arazilerine sahip çıkmamız gerekiyor. Ben 250 alanı tarımsal sit alanı ilan ettirdim, bunun 500 ovaya çıkartılması gerekiyor. Her alanda milli tarım projesi uygulamak gerekiyor. Civciv yumurtalarını dışarıdan alıyoruz, kendi yerli tavuklarımızın ırkını geliştirip dışarıya muhtaç olmamamız gerekiyor.
“EYT, OYUN OYNANIRKEN KURALIN DEĞİŞMESİDİR”
Çalışma Bakanlığınız sırasında da; 1 Mayıs’ın tatil olması, Alevi çalıştayı, kıdem tazminatı, iş güvenliği reformları, evde çocuk bakımı ücreti, emek ve sermaye çatışmalarını giderici çalışmaların yanında, 2009 krizinden sonra 5,5 milyon istihdam performansı, hazine arazileri üzerinde anahtar teslimi fabrika açma imkanı getirdiniz… Döneminizde erken emeklilik tartışmaları vardı.. Bugün de EYT. Sizce Calışma Bakanlığı nasıl çalışıyor?
EYT ile ilgili söyleyeceklerim var. Evet ben bir çok bakanlıkta görev yaptım, sosyal kesimleri ilgilendiren çok önemli konu başlıkları var. Türkiye’de SGK, çok önemli bir kurum. SGK’ya gözümüz gibi bakmamız gerekiyor. Çünkü gözünüz ağrısa SGK karşılıyor. SGK’yı zaafa uğratacak bir eylemin içinde değil, güçlendirecek bir anlayış içinde ilerlememiz gerekiyor. EYT yanlış anlaşılıyor. 1999 öncesinde çıkan yasaya göre, emekli olamayıp yaşa takılanlardır bunlar. Yani 99’da bir yasa çıktı, 60 yaş emekliliği çıktı. 60 yaş emekliliğinden dolayı bir arkadaşı 15 yıl çalışıp emekli olanların diğer arkadaşının 14 yıl çalışıp bu yasaya takılıp emekli olamamaları, EYT bu! EYT konusu ayrı bir şekilde görüşülmeli. Bu, oyun oynanırken kuralın değişmesidir. Onun için EYT’lilerin haklı tarafları var, ben çözüleceği inancındayım. 50 yaşını geçmiş birisi emekli olamadığı için sağlıktan yararlanamıyor. Sağlık güvencesini sağlamak gerekiyor. Hükümet her yıl uzatarak sağlık güvencesini sağlıyor. 6 milyon 300 kişiyi ilgilendiriyor. EYT’yi konusunu ayrıca konuşalım.
“S-400 82 MİLYONUN GELECEĞİ İÇİN DOĞRU BİR KARARDI”
S-400’leri sonunda aldık. Faal hale getirilmemesi gibi bir durum olabilir mi?
Keşke NATO ikinci büyük ordusu olan Türkiye’ye dönük sinsi ve hasmane bir tutum içinde olmasaydı. Patriotları verseydi, Türkiye, kendi güvenliğini kendisi sağlasaydı, bunu yapmadılar. Türkiye tam bağımsız bir ülke olmalı. Sayın Cumhurbaşkanımız da, Türkiye’nin 80 milyonun güvenliği ve geleceği için Rusya’dan almak durumunda kaldı. Çünkü 82 milyonun geleceği Cumhurbaşkanını ilgilendiriyor. Doğru bir karar. Yanlış olan, hem NATO’da müttefik olacaksınız, hem gerekli korunakları güvenceleri vermeyeceksiniz, bu çifte standartı Türkiye’ye uyguluyorlar. Türkiye de buna karşı onurlu ve şahsiyetli bir duruş sergiliyor.