FETÖ ile mücadele hayati bir konuma sahip! Özel röportaj
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mazhar Bağlı, FETÖ ile mücadelede gelinen noktadan ABD’nin tavrına birçok konuyu SuperHaber’e değerlendirdi.
SuperHaber’e FETÖ yapılanması ile ilgili açıklamalarda bulunan Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mazhar Bağlı, FETÖ ile mücadelenin Türkiye’nin karşı karşıya kalmış olduğu tehlikenin bertaraf edilmesi açısından çok önemli ve hayati bir konuma sahip olduğunu söyledi. Bağlı muhalefetin tutumunu da eleştirerek içinde bulundukları durumun AK Partiyi dövme sopası olarak görmelerinden kaynaklandığını belirtti.
FETÖ İLE MÜCADELE HAYATİ BİR KONUMA SAHİP
-FETÖ soruşturması kapsamında terörle mücadele halen devam ediyor. Gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
FETÖ ile mücadele gerçekten Türkiye’nin karşı karşıya kalmış olduğu tehlikenin bertaraf edilmesi açısından çok önemli ve hayati bir konuma sahiptir. Bu konu asla ihmale gelmez. Zira bu yapılanmanın nerede nasıl tekrar karşımıza çıkacağını tahmin etmek bununla ilgili tedbir almak çok mümkün değil. Bildiğiniz gibi, temel olarak deyim yerindeyse mücadele stratejileri içerisinde denilir ki rakibinizin veya düşmanınızın kim olduğunu nerede nasıl davranabileceğini tahmin etmek kişinin kendini güvende hissetmesini sağlayabilecek en önemli kriterlerden birisidir. Türkiye FETÖ karşısında hiçbir şekilde nasıl davranacağını tahmin edemediği için eğer etkin bir mücadele yapamazsa kendisini güvende hissetmeyecektir. İnsanlar karşı karşıya kaldıkları tehdit unsurlarını nasıl davranacağını hangi refleksleri göstereceğini bilirlerse tedbiri ona göre alırlar. Şu anda bütün bu mücadeleye rağmen Türkiye bu FETÖ karşısında doğrusunu isterseniz çok güvende değil. Çünkü nasıl davranacağını bilmemiz mümkün değil. Etkin bir mücadelenin ortaya konulabilmesi için kamu vicdanını rahatlatacak bir cezai yaptırım verilmesi gerekiyor. Aynı zamanda da bir daha Türkiye’ye karşı, toplumumuza karşı, devletimize karşı kalkışma cesaretini gösteremeyecek kadar da etkin bir cezai yaptırımın verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Cezalar veriliyor ama bunlar çok yeterli cezalar değil. Daha etkin daha caydırıcı cezai yaptırımlar uygulanmalı. Eğer hala FETÖ bir takım imalar ile mesajlar gönderebilme cesaretini gösteriyorsa bu kendi kripto elemanlarının bir biçimde burada halen kuluçkada var olan yumurtaların olduğu anlamına geliyor. Hiçbir şekilde mücadeleden taviz verilmemesi gerekiyor. Zannediyorum hükümette, devlette bu konuda gerçekten tavizsiz davranıyor. Tabi yüreğimizi soğutacak bir takım mücadele örnekleri gerçekleşmiyor. Bunu da mücadele edilemiyor diye görmemek lazım. Devletin işleyişi bakımından işin doğası gereği böyle bir durumun var olduğunu bilmemiz gerekiyor. Yani devlet hukuka bağlı kalarak yaptırım uygular mücadele eder. Belki biz hani daha hızlı etkin bir şekilde bir mücadele edilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
KAMUOYU VİCDANININ DA ÖNGÖRDÜĞÜ YAPTIRIMLAR UYGULANMALI
-Bunu biraz açar mısınız kastınız nedir?
Buradan kastım, bunlar ile irtibatlı olanların sadece kamudan çıkarılması değil daha fazla cezaların ve baskının uygulanmasıdır. Toplumun dışına itilmesi gibi konularda düşünülebilir. Ama devlet doğal olarak hukuk dairesindeki cezai yaptırımları uygular, uygulamayı öngörür. FETÖ için sadece hukukun öngörmüş olduğu yaptırımlar ile yetinilmemeli. Toplumsal taleplerinde kamuoyu vicdanının da öngördüğü yaptırımlar uygulanmalı. Benim kanaatim ikili bir yaptırım gerekiyor. Bundan dolayı işler yavaş yürüyormuş gibi gözükebilir. Ama en azından şunu gönül rahatlığı ile söyleyebilirim bir sosyolog olarak; Türkiye toplumunun hiçbir kesiminde bu yapının bundan sonra inanılır bir meşruiyetinin olması hiçbir şekilde mümkün değildir. Kendi örgüt elemanları içerisindeki inancın ya da onların bağlılıklarının dışında toplumun hiçbir kesimi ne muhafazakarı ne görece seküler olanı ne sağcısı ne solcusu ne kırsal alanda ne şehir merkezinde olanı yani hiçbir sosyolojik kompartımanı Türkiye’de bu Gülen casus çetesinin samimiyetine yahut onların herhangi bir şeyi iyi yapacağına dair bir kanaatleri asla oluşmaz.
AK PARTİYİ DÖVME SOPASI OLARAK GÖRMELERİNDEN KAYNAKLANIYOR
-Bu bağlamda özellikle muhalefete baktığımızda FETÖ’nün medya yapılanması vs. bu davaları ciddiye almayıp sürekli “gazetecilik yaptıkları için tutuklandı” gibi söylemlerde bulunmalarını nasıl okuyorsunuz?
Bunların tamamı devam eden darbe girişimi kalkışması, işgal girişimi davaları hem bahsettiğiniz medyadaki bazı davaların tamamını ve bunların sulandırılması ile ilgili bir takım çalışmaları yapmaları AK Partiyi dövme sopası olarak görmelerinden kaynaklanıyor. Bunun üzerinden acaba hükümeti devleti zorda bırakabilir miyiz diye dile getiriyorlar. Yoksa toplumun buna kanaat getireceğini ve inanacağını zannetmiyorum. Bir örnek vereyim izninizle; Milletvekili olduğum zaman ben bir CHP milletvekili ile Avrupa’daki bir programa birlikte gitmiştik. Kendisine uçakta söylemiştim “siz bu Gülen casus çetesinin yanında yer almakla bir özgürlük savaşçısı olduğunuzu mu zannediyorsunuz? Yani milletin böyle okuyacağını zannediyor musunuz gerçekten” diye. Hayır, zannetmiyoruz ama bizim muhalefet etme enstrümanımız budur demişti. İşte gerçekten ihanet bu!
Gülen casus çetesinin Türkiye’ye karşı girişmiş olduğu işgal girişimi ve Türkiye’de kaos oluşturma operasyonunun nerelere vardığını ve bunların toplum katında bir karşılık görmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Bunların yanında yer almak suretiyle Türkiye’ye, devlete ve millete olan düşmanlıklarını izhar etmiş oluyorlar. Yoksa gazeteciydi bunlar, fikir adamıydı, fikir özgürlüğü istiyoruz gibi laflar sahtekarca bir maske olarak söylenen cümlelerdir. Gülen casus çetesinin her bir üyesinin aynı zamanda bir ajan olduğu aynı zamanda bir terörist olduğu aynı zamanda Türkiye’ye karşı her türlü yıkıcı faaliyetlerde bulunma potansiyeli bulunduğu, aynı zamanda da başka maskeler takan bir kişi olduğunu bütün ülke canlı olarak 15 Temmuz’da görerek müşahede etti. Bunun ötesinde bir cümle söylediğinizde halkın zekasıyla dalga geçmiş olursunuz. Milleti dikkate almamış olursunuz.
TÜRKİYE İÇİN ÇOK KRİTİK BİR KONU
-Almanya gibi bazı ülkelerde terör örgütü FETÖ elemanları kalıyor ve iade edilmiyor. Amerika’da da terörist başının iade edilmesi gibi bir durum gözükmüyor. Uluslararası ilişkilerde sosyolojik olarak bakıldığında bu tabloya neler söylenebilir?
Bu konu Türkiye için çok kritik bir konudur. Türkiye genel anlamda terör ile mücadelede uluslararası kamuoyu ile birlikte hareket etmeyi çok arzu ediyor. Bunu her vesile ile dile getiriyor ve deklare ediyor. Uluslararası kamuoyundan kast ettiğimiz tabi ki Batı ve Amerika’dır. Niye başka ülkelerden değil de bunlardan istiyoruz? Çünkü bu ülkelerin bütün dünyaya deklare ettikleri bir prensipleri var. Diyorlar ki “biz terör ve şiddet unsuru içeren yapıların varlığına tahammül etmeyiz. Değil kendi ülkemizde başka ülkelerde de olsalar müdahale eder bunları ortadan kaldırırız bunlar ile mücadele eder bunlar ile savaşırız.” Nitekim böyle uygulamalarda yapıyorlar. O halde Türkiye diyor ki madem öyle burada da terör örgütleri var. PKK var FETÖ var DEAŞ var ben onlar ile mücadele ediyorum buyurun birlikte yapalım. O zaman iş değişiyor. Böyle bir deklarasyona karşı Türkiye bunu söylediği zaman çifte standart uyguladıkları, sahtekarca bir maske olarak bu ifadeyi kullandıkları açıkça görülüyor. Hem Amerika’nın hem Avrupa ülkelerinin Türkiye’nin FETÖ ile mücadelesinde terör örgütünün yanında yer alarak aslında Avrupa Birliğinin ve Avrupa düşüncesinin neredeyse Magna Carta ‘dan, 1200’lü yıllardan bu yana oluşmuş olan sivil siyasetin önemine vurgu yapan felsefeyi çökerttiler. Bunu samimiyetle söylüyorum. 15 Temmuz darbe girişimi karşısında batının takındığı tavır batı ideolojisini bitiren bir tarihtir. Baktılar ki Türkiye demokrasiden yana tavır alarak demokrasiyi muhafaza etmek için canını ortaya koydu. Onlar gidip terör örgütlerinin yanında yer aldılar. Türkiye’de inandırıcılıkları ve bu konu ile ilgili stratejilerinin karşılığı olmaz. Bu ülkeler hem ABD hem Avrupa hem Almanya bunların FETÖ’ye verdikleri desteğin bir demokrasiye özgürlüklere ilişkin mücadele olmadığını hepimiz biliyoruz. Biz ülkemizde gerek terör meselesi gerek Kürt meselesi gerek din vicdan özgürlüğü meselesini çeşitli biçimlerde ve çeşitli dönemlerde sizlerde dahil olmak üzere hepimiz yaşadık. İnsan Hakları Mahkemesinin Leyla Şahin davasında nasıl karar verdiğini hepimiz biliyoruz. Daha dünkü karardır. İnsan hakları ile ilgili bir karar alma noktasında oldukları zaman mütedeyyin kişinin mağduriyeti olduğunda başka karar alacaksınız bir terör örgütü mensubu olduğu zaman başka karar alacaksınız! Bu tabi Türkiye’nin uluslararası ilişkilerini ilgilendiren bir konu olmanın ötesinde dünyadaki mevcut var olan uluslararası mekanizmanın mantalitesini göstermesi bakımından ciddi bir konudur ve bu durum dünyada değişmeye mahkumdur artık. Takke düştü kel göründü. Bununla idare edilmesi ve devam edilmesi mümkün değil. FETÖ’yü verip vermemeleri onların bileceği bir şey ama Türkiye’nin bildiği bir konu var o da şu; batının bu bahsettiğimiz evrensel değerler ortak paydasında kaybettiği, bunun yerine çıkarlarını, kirli ilişkileri, menfaatleri teröre destek veren bir emperyal duyguyu ortak paydada buluşturduğu açık bir biçimde görülmüştür.
Arzu Erdoğral- SuperHaber/ Özel röportaj