FETÖ'den 'sanık' Yazıcıoğlu dosyasında ‘tanık'

SuperHaber programcısı Nedim Şener, Hürriyet'teki köşesinde Muhsin Yazıcıoğlu davasını irdelemeyi sürdürüyor. Önceki yazısında davada yeni bir boyuta geçildiğini ve kendisini Hrant Dink davasının başlangıcındaki gibi hissettiğini yazan Şener, bugünkü yazısında konuya ilişkin büyük bir tuhaflığa dikkat çekti.

Nedim Şener, örgütsel faaliyet kapsamında Yazıcıoğlu dosyasının üstünün kapatılması için yargıya etki ettiği, HTS ve ByLock yazışmalarıyla Yazıcıoğlu dosyasının üzerinin kapatılmasında rol aldığı açık birinin, dosyada “sanık“ değil “tanık” olarak ifadesinin alınmasına dikkat çekti.

"Kahramanmaraş Adliyesi’nden Yazıcıoğlu dosyasına son derece hâkim bir hukukçuyla yaptığım uzun telefon konuşması hislerimin beni yanıltmadığını gösterdi. Yazdığım son yazılarımla ilgili “objektif” olmamakla suçlarken, birilerinin beni yönlendirdiğini de söyledi." diyen Şener, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Oysa tüm kaynağım üst düzey kamu görevlilerinin yargılandığı Yargıtay 5. Ceza Dairesi’ne savcılık tarafından sunulan 221 sayfalık ana, 81 sayfalık ek mütalaa ile Kahramanmaraş Savcılığı’nın hazırladığı Yazıcıoğlu’nun ölümü ile ilgili hazırladığı 96 sayfalık iddianameydi. Yani beni yönlendiren, tıpkı 2007’de Hrant Dink cinayeti dosyası araştırmasında olduğu gibi yalnızca Yazıcıoğlu dosyalardaki bilgi ve belgelerdir. Her iki dosyanın ortak özellikleri, soruşturmanın eksik ve bütünlükten uzak yapılmasıydı.

DİNK VE YAZICIOĞLU’NUN BENZER AKIBETLERİ

Ne ilginçtir ki Hrant Dink de Yazıcıoğlu da öldürülmeden önce FETÖ’cülerin kontrolündeki Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanlığı’nda FETÖ’cü istihbaratçı Ali Fuat Yılmazer ve Ramazan Akyürek’in yasadışı biçimde 2006 yılı Haziran ayında kurdukları C5 isimli büro tarafından takip edilmiş. FETÖ’cülerin BBP içine yerleştirdikleri ajan Erhan Tuncel’in yönlendirmesiyle 19 Ocak 2007’de Dink öldürülünce, Yazıcıoğlu ve partisi neredeyse cinayetin zanlısı ilan edilecekti.

Bu cinayetten sonra “Bizim tarla çoktan sürülmüş” diyen Yazıcıoğlu da 25 Mart 2009’da düşen helikopterde hayatını kaybetti. Daha sonra her iki cinayet de FETÖ’cüler tarafından ‘Ergenekon kumpasına’ eklenmek istendi.

Yapamadılar, çünkü böyle bir durumda failin FETÖ olduğu ortaya çıkacaktı.

Yalnız kendileri değil, Dink ve Yazıcıoğlu dosyaları da benzer akıbeti yaşadı.

2007’de Dink dosyasını okuduğumda aynı yılın nisan ayında çıkmış olan iddianamede en önemli ifadelerin ve resmi belgelerin değerlendirilmediğini görmüştüm. Bazı konular dosyadan koparılmış, Trabzon’a soruşturma yapılması için gönderilmişti. Tıpkı önceden ve şimdi Yazıcıoğlu dosyasında olduğu gibi.

Ben 2007’de Dink dosyasını okuyup, içindeki belgeleri yayınlamaya başladıktan ve ‘Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları’ adıyla da kitaplaştırdıktan sonra olanlar oldu. FETÖ’cülerden davalar, iftiralar, kumpas ve cezaevi...

TUHAF SORU: İFADEYİ NEREDEN BULDUN?

ŞİMDİ Yazıcıoğlu suikastı dosyasına yoğunlaşıp iki yazı yayınlayınca benzer bir sürecin yaşanabileceğini bekliyorum. Çünkü Kahramanmaraş’tan konuştuğum kişi bana ısrarla, 2020 yılı Şubat ayında Hürriyet gazetesinde yayınladığım, FETÖ itirafçısı Abdullah Önder’in ifadesini nereden bulduğumu sordu.

FETÖ’cü istihbaratçılar da bana 2009’da 28 yıl hapis ile açtıkları davada sürekli Hrant Dink’in öldürüleceğine dair Emniyet İstihbarat raporunu nereden bulduğumu sorarlardı. Gizli belge yayınladığımı, benim yönlendirildiğimi iddia ederlerdi. Oysa belge Dink dava dosyasının eklerinde, herkesin erişebileceği kadar yakındı. Tıpkı Yazıcıoğlu dosyasında olduğu gibi. İşte bu yüzden kendimi Dink cinayetini araştırmanın başında gibi hissediyorum. O kişiye de söylediğim gibi tekrar edeyim: Beni yönlendiren yalnızca gerçeklerdir. Neler yapabileceklerini biliyorum ve buna da hazırım.

 ‘OBJEKTİF DEĞİLSİN’ SUÇLAMASI

Bir de “objektif” olmadığım suçlamasıyla karşılaştım. İşte burası çok ilginçti.

Çünkü 1 Ocak tarihli yazımda, 2004’te FETÖ’ye katılan, yüksele yüksele 2014 ile 2017 arasında Elazığ il avukatlar sorumluluğuna gelmiş olan, eşi tutuklandıktan sonra örgütten tamamen kopan ve etkin pişmanlıktan yararlanan Abdullah Önder’in iddianamede de yer alan ifadesine dayanarak, FETÖ’cülerin girişimiyle 2014 yılında Yazıcıoğlu dosyasının takipsizlik kararı ile kapatıldığını anlatmıştım.

Önder, ifadesinde Yazıcıoğlu ve altı kişinin ölümü ile sonuçlanan, 25 Mart 2009’da düşen helikopterin elektronik cihazlarını söken, 15 Temmuz darbesinde de Cumhurbaşkanı Erdoğan’a suikast ekibinde de yer alan FETÖ’cü askerler Davut Uçum ile Aydın Özsıcak’ın avukatlığını 2014’te FETÖ’cü Mustafa Atalar’ın üstlenildiğinin ortaya çıktığını söyledi.

Bunun örgütte büyük bir paniğe yol açtığını söyleyen Abdullah Önder, ifadesinde dosyanın üzerinin kapatılmasında rol alanları şöyle sıraladı: Elazığ il imamı Mehmet Durakoğlu, FETÖ’cü avukat Ahmet Atilla Kavuran, büyük bölgeci Sezai Çetin, Gaziantep bölgesi avukat dernekleri imamı Turan Canpolat, Malatya dar bölge sorumlusu Halil Kayı?ş’ın yanında birçok FETÖ üyesi bulunuyor. Abdullah Önder’in ismini verdiği FETÖ’cü avukatlardan birisi Gaziantep avukatlar sorumlusu Kamil Bakum.

Önder ifadesinde, dosya hakkında takipsizlik kararı verilmesini şu sözlerle anlattı:

“Bu görüşme sonrası Mehmet Durakoğlu, Elazığ’a döndüğünde kendisine neler konuşulduğunu sordum. Mehmet Kocatürk ile beraber Kamil Bakum ile de görüştüğünü, ayrıca Gaziantep ilinde örgütün ‘hâkim ve savcı sorumlusu’ ile de görüştüğünü söyledi. O dönem Muhsin Yazıcıoğlu dosyasına bakan soruşturma savcısı olan ve halen Elazığ Cumhuriyet Başsavcısı olan Habip Korkmaz’ın yabancı biri olmadığını, bizim abilerimizden biri olduğunu, kendisine örgütün ‘Gaziantep hâkim-savcı bölge sorumlusunun’ ilettiğini söyledi.”

Ben de bu bölümü, 1 Ocak 2021 tarihli yazımda aktardım. Konuştuğum kişi, “Siz objektif değilsiniz, Mehmet Durakoğlu’nun ifadesi sizde yok mu? Abdullah Önder’in ifadesini yayınlıyorsunuz da Mehmet Durakoğlu’nun 18 Mart 2019 tarihinde alınan ifadesinde bu konu kendisine sorulduğunda ‘Yazıcıoğlu dosyasına bakan hakim veya savcıları tanımıyorum, ben hafızım, Kuran baştan sona ezberimdedir, böyle bir şey olsa mutlaka hatırlarım’ şeklinde verdiği cevabı neden yazmıyorsunuz” dedi.

‘HAFIZIM, KURAN EZBERİMDE’ DİYOR AMA İSİMLERİ VE BYLOCK’U HATIRLAMIYOR

ELBETTE yazacaktım ama konuştuğum kişinin acelesi olduğu için bugüne yayınlama kararı verdim. İlk tuhaflık, örgütsel faaliyet kapsamında Yazıcıoğlu dosyasının üstünün kapatılması için yargıya etki ettiği, HTS ve ByLock yazışmalarıyla Yazıcıoğlu dosyasının üzerinin kapatılmasında rol aldığı bu kadar açık birisinin, dosyada sanık değil “tanık” olarak ifadesi alınmıştı. Zaten Kahramanmaraş’taki son iddianamenin en tuhaf yönü, Abdullah Önder’in verdiği yer ve isimler HTS analizleriyle doğrulanırken, tamamı ByLock kullanan bu kişilerden yalnızca Mustafa Atalar’ın sanık yapılmasıydı.

Adı geçen ByLock kullanıcısı tüm FETÖ imamlarının “tanık” olarak ifadesi alındı. Böylece dosyanın üstünün takipsizlik kararı ile kapatılması konusu da yargılama dışı kalmış oldu. Öyle ki Abdullah Önder’in itirafları sonrası yapılan incelemede, Mehmet Durakoğlu’nun ByLock’ta (User ID 194966) “Benim başıma Yazıcıoğlu hadisesi gelince hemen İzmir’e gittim. Barbaros abiyle görüştüm. O Büyüğümüzle görüştü. Sabah İstanbul’da heyet toplandı. Öğlen El Aziz’e geldim noktayı koyduk... Tereyağından kıl çeker gibi iş halloldu. Amerika’ya gittiğimde Büyüğümüz ‘Sürecin en sıkıntılı hadisesiydi’ dedi” şeklinde yazışması dikkate dahi alınmadı.

Şimdi sıra, kendisine söz verdiğim davanın taraflarında da bulunan Elazığ 2. No’lu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutuklu olan Mehmet Durakoğlu’nun 18 Mart 2019’da “tanık” olarak alınan ifadesini vermeye...

Mehmet Durakoğlu, ifadesine şöyle başlıyor: “Ben FETÖ yöneticiliği iddiasıyla yargılandım ve ceza aldım ancak hakkımdaki ceza kesinleşmedi.”

Şöyle devam ediyor:

“2010-2015 yılları arasında Elazığ’da halkla ilişkiler alanında çalışıp din dersi öğretmeni olarak çalıştım. Bana sormuş olduğunuz Abdullah Önder’i çalıştığım Özel Yavuz Selim Lisesi’nde öğrenci velisi olması sebebiyle aynı zamanda Milli Eğitim’de öğretmen olması sebebiyle tanışıklığım vardır.

Av. Mustafa Atalar kurumumuzun yani Özel Yavuz Selim Lisesi’nin bağlı olduğu ünvanını hatırlamadığım şirketin avukatıdır. Bu sebeple tanırım.

Av. Ahmet Atilla Kavuran Elazığ’da avukatlık yapar. 2013 yılında FETÖ Elazığ İl imamı şeklinde hakkımda haber yapılınca bu haberin tekzip edilmesi için kendisine vekalet verdim.

Av. Turan Canpolat’ı hatırlayamadım. Sezai Çetin’i hatırlayamadım. Kamil Bakum’u hatırlamıyorum. Halil Kayış’ı hatırlamıyorum. Mehmet Kocatürk’le birlikte Kayseri’de çok kısa bir süre ilahiyatı bitirdikten sonra bir kurumda tanışmıştık. Aynı kurumda çalışmış olmamız nedeniyle tanıyorum. Gaziantep Hakim Savcı imamı diye birini tanımıyorum, tanışmadım. Barbaros’u tanımıyorum. Samimi olarak söylüyorum. Ben herhangi bir örgüt üyesi değilim, ilahiyatçıyım, hafızım, ben Kuranı, peygamberi ve Allah’ı anlattım. Bunun dışında herhangi bir şey yapmadım. Sohbetlerime tüm kamu kurumunda çalışan görevliler gelmiştir.

Gaziantep’te Abdullah Önder’in dediği şekilde herhangi bir toplantı yoktur. Yazıcıoğlu dosyasına bakan hakim veya savcıları tanımıyorum, ben hafızım, Kuran baştan sona ezberimdedir, böyle bir şey olsa mutlaka hatırlarım.

Bana okumuş olduğunuz Bylock yazışmaları bana ait değildir. İçerisinde ‘tereyağından kıl çeker gibi iş halloldu’ şeklindeki Bylock mesajlarını kabul etmiyorum. Ben Bylock programını kullanmadım. Üzerinde mektup simgesi olan Gmail şeklindeki bir programı kullandım.”

Evet, ortada şöyle bir durum var: Bir yanda “etkin pişmanlıktan” yararlanıp itirafçı olan, söylediği her şey HTS kayıtları, ByLock yazışmaları ile örtüşen, açık ismiyle ifadesi delil olarak dosyaya giren Abdullah Önder, diğeri FETÖ yöneticiliğinden ceza almış ve her şeyi reddeden Mehmet Durakoğlu.

Biz kişilere değil, delillendirilen gerçeklere inanacağız.

Nitekim Ankara Cumhuriyet Savcılığı’nın 27 Temmuz 2020’de, Kahramanmaraş Savcılığı’nın ise 24 Kasım 2020’de Hâkimler ve Savcılar Kurulu’na gereği için gönderilen yazılar sonucu yapılacak araştırma gerçeği ortaya çıkaracaktır."

YAZININ ORİJİNAL METNİ İÇİN TIKLAYINIZ

GÜNÜN VİDEOSU

Zalim ordusu saldırıyor! İsrail Gazze'de “Güvenli Bölge” ilan edilen çadırları vurdu

Gazze’nin Han Yunus şehrinde, İsrail işgal güçleri sivillerin sığındığı çadırları hedef aldı. Bombardımanda çok sayıda masum sivil hayatını kaybederken, yaralıların durumu kritik.