Gelen gideni aratır derler, sen bize gideni aratma olur mu?
Zamanı hayatın merkezine koymak pek de akıl karı bir iş değil…
Çünkü her şeyin ayrı bir takvimi var, apayrı bir vakti, zamanı…
Dünyanın saati başka, ayın, yıldızların, gezegenlerin başka…
Kelebekle kaplumbağanın zaman kipleri farklı, hepsi bambaşka…
Ben, bizim takvime göre yarım asırdır buralardayım…
Yıllar geldi geçti, ben hala uslanmaz avare, aynı budalayım…
Elliden fazla yaz gelmiş geçmiş, bir o kadar da bahar, sonbahar…
Ağaçlar yapraklarını dökmüş ve yine çiçeklenmiş yemyeşil kırlar…
Kim bilir kaç kiraz mevsimini daha karşılayabileceğim...
Kaç yaz daha var önümde güneşin denizle raksını seyredecek…
Kar da yağmadı ne kötü bu sene…
Kim bilir bu güzelim şehri kaç defa daha bembeyaz örtüsünün altında seyretmek nasip olacak o büyülü sessizlikte...
Acaba kaç dostumun yeni doğan bebeklerinin cennet kokularını çekeceğim içime…
Kaç sevdiğimi toprağa vereceğim, dualar edeceğim arkalarından…
Büyük de konuşmamak lazım ama artık eskisi gibi heyecanlandırmayacak biliyorum hiçbir şey beni…
Başarılarım ayaklarımı yerden kesmeyecek, başarısızlıklarım hayatı zindan etmeyecek, etmesin…
En mutluyla en mutsuz arasındaki makas daralıyor yaş ellilerini devirince…
Hayat, kaçınılmaz olarak tekdüzeleşiyor belli bir yaşa gelince…
Ama yine de, yeni bir senenin arifesinde, hazır bunu söylemeye hala sesim nefesim varken, hepimize daha bol sevgi diliyorum...
Daha çok şefkat, daha çok hoşgörü, daha çok muhabbet gönülden gönle…
Hoşça kal biten sene ve merhaba yeni gelene…
Gelen gideni aratır derler; sen bize gideni aratma olur mu yine…