Gerçek para birimi insan hayatıdır!
Irak’ta. Ukrayna’da. Şimdi Venezuela’da.
Birbirlerinden uzak coğrafyalarda başlayan krizler. Çatışmalar. Ölümler.
Aniden başlıyorlar. Dışarıdan müdahaleyle ortaya çıkıyorlar.
Dünya kaotik bir küre.
Kaos ise biten bir şey değil. İçerisinde ayakta kalınması gereken bir şey.
Joxe’un ifadesiyle bir “kaos imparatoru” dolaşıyor ortalıkta. Tacı bir tarafa kaymış, pelerini başka tarafa.
Kendi halkı “dünyayı yönetmek” iddiasını çoktan bırakmış.
Şimdi de gitti Venezuela’yı dürttü.
Çeşitli coğrafyalarda çıkan krizlerde insanlar canını kaybediyor. Ülkeler ekonomik kayıpta.
Her çalkantıda, para eşittir insan canı oluyor...
SANIRIM…
Siyasette;
Sanırım “ittifak” olgusu fazla abartılıyor, milletimizin dayatmadan hazzetmediği gerçeği görmezden geliniyor.
Sanırım Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Fiyatları artıranları silkelemeniz lazım” derken, “silkelememiz lazım” diyecekti.
Sanırım Kemal Beyle Meral Akşener birbirlerini ziyaret etmeyi pek sevmiş.
Sanırım, naylon poşet fikrinin zamanlaması doğru olmadı.
Sanırım, Mansur Yavaş daha az konuşup daha çok gülümserse daha sonuç alıcı olacak.
Sanırım CHP, İzmir’i kaybetmek için özel çaba harcıyor.
Sanırım yerel seçim kampanyasının en çarpıcı buluşu, Saadet’in “cepsiz ceket”i.
Magazinde;
Sanırım, “domates güzelimiz” Ayşen Gruda’nın olmadığı bir dünya daha da renksiz olacak.
Sanırım “Chloe, Serdar Ortaç’ı sevmiyor, kullanıyor” diyen Yeliz Yeşilmen haklı.
Sanırım Şeyma’nın Acun’dan boşanınca takipçi sayısının düşeceği konusunda haklı çıktım.
Sanırım DJ’likten dünyaca ünlü nasıl olunuyor, hiç anlayamayacağım.
Sanırım türkücü Zara, yeniden evlenen eski eşi Akif Beki’ye meydan okumak için dekolte oranını gittikçe artırıyor.
Sporda;
Sanırım Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fener’in gidişine el koyacak bir tavır sergileyecek.
Sanırım Galatasaray, Abdürrahim Albayrak’ın medyada eski sempatisinin kalmadığının pek farkında değil.
Sanırım Koç Ailesi, isimleriyle başarısızlık durumunu yan yana koyan Ali Koç’un canına okuyor.
ALLAH’TAN BIYIK, “BIRAK” DEYİNCE BIRAKILAN BİR ŞEY
Cumhurbaşkanı Erdoğan bıyıklıları daha çok seviyor diye dudak üzeri kıllarınızı hemen salıvermeyin.
Bir, kadınları kastetmiyor.
İki, solcu bıyığını kastetmiyor.
Üç, kaytan bıyığı kastetmiyor.
Dört, badem bıyığı kastetmiyor.
Bıyığın üst dudağına değmeyecek. Kıllar birkaç günlük traşlı gibi ne uzun ne kısa olacak.
Yani.
Bu iş zor.
“İMKANSIZ”I BAŞARDI, GİTTİ
Lütfullah Göktaş. Dile kolay cumhurbaşkanı başdanışmanı olarak rüzgârlı tepelerde sekiz yıl kalmayı başardı.
Herkesin, herkesin ayağını kaydırmaya çalıştığı zirvede, onca yıl kalmak kolay iş değil.
Şimdi. Vatikan’a elçi oldu.
Aydın Ünal’ın “Kaçıyor muyum, evet kaçıyorum” diyerek yazılarına son verdiği günlerde.
Ünal’ın “kaçışımız dost görünenden kaçıştır” dediği, o unutulmaz yazıyla veda ettiği günlerde.
Kendisini aradım. “Çok kıskandım” dedim.
Yaptığı işi, aldığı ünvanı değil. Roma, hep olmak istediğim yer.
Orada kendimi iyi hissettiğim kent.
Söyledim kendisine. “Beklerim, misafirim olun” dedi.
Sesi keyifliydi.
Zoru başarmanın, ipi göğüslemiş olmanın rahatlığıyla konuştu.
Nasıl başardı derseniz…
Hep mütevazı oldu.
Herhangi bir grubun adamı olmadı, mesafeyi korudu.
Çıkar ilişkilerinin karanlık dehlizlerine dalmadı.
Hırslı olandan uzak durdu. Etliye sütlüye karışmadı.
“Önemli adamım” havası atmadı.
Cumhurbaşkanı dışında kimseyi kafasına takmadı.
HAYATIN HANGİ ROLÜNDESİN?
Kimisi hayatı başrol, kimisi yancısı olarak yaşar.
Son yıllarda izlediğim en şahane dizi sahnesi İstanbullu Gelin’de yazıldı.
Başrol kadının yakın arkadaşı Dilara, yaşadığı hayal kırıklığıyla şöyle veda ediyordu arkadaşına:
“Kendi hayatımla ilgili bir şey fark ettim. Benim tutunduğum kim varsa onların hayatında yancıyım ben.
Bu kimseyle alâkalı değil. Bu benimle alâkalı. Kendi dertlerimi ben çözerim, sizin dertlerinizi de benim çözeceğime o kadar iknâyım ki, öyle düşünmeden cengaver gibi atlıyorum her olayın içine.
(Kimin) Neye ihtiyacı vardıysa hep en iyi ben bildim.
Benim ‘bana değer verin’ çığlığım, başkasının hayatı için kendimi paralamam. Başkasına ışık olmaya çalışmam.
Belki de bu yüzden karanlıkta kaldım. Belki de bu yüzden bu kadar görünmezim.
Belki de bu yüzden bu kadar çabuk benden vazgeçiliyor. Ben hep başka bir ışık bulunana kadarım. Bu seninle ilgili değil, bu benimle ilgili.
Nerede benim hikâyem? Düşünüyorum, düşünüyorum, hayatımdaki hiçbir hikâyede merkezde değilim ben.”
Senaristler Deniz Akçay Katıksız ve Armağan Gülşahin’e yürekten bir alkış.
FETÖ’NÜN KİRLETTİĞİ O ŞEY
Birkaç gün önce Ilgaz’daydım. Karda kafa tatili. Dağ başında bir telefon kulübesi gördüm.
Cam kapısı aralanmış, içeriye kar dolmuş. O kadar romantik, o kadar filmik.
Çalışıyor mudur merakıyla uzanıp ahizeyi kaldırdım, çalışıyordu!
Sanki telefona ihtiyacım varmışçasına keyiflendim.
Yıllar öncesine gittim.
Babamın emekli ikramiyesiyle kabasını aldığımız yazlığımız, telefon hattı olmayan bir yerdeydi.
Yolun köşesindeki ankesörlü telefona ev telefonu muamelesi yapardık.
Bizi arayan uzun çaldırırdı ki, evden alt yola inip ahizeyi kaldırmaya epey zaman gerekirdi.
Gittiğimizde kapanmış olurdu, beklerdik. Arayan yeniden arardı nasıl olsa.
Sonra.
Ilgaz’da. O kulübeden FETÖ’nün ankesörlü telefonlarla iletişim kurdukları haberlerine gitti aklım.
Eski günlerimizin kıymetlisi ankesörlü telefonların bile suça alet edilişlerine bir üzüldüm ki, sormayın.
Kirlenmedik ne kaldı?
FAZLA SÖZE GEREK YOK
“Kim Milyoner Olmak İster?”de genç bir kız yarışıyor.
Özgüven tavan.
Televizyonda sunucu, Instagram’da kanal sahibi olmak istiyormuş.
Soru: “Cumhuriyet ilan edildiğinde Atatürk kaç yaşındaydı?”
Joker kullanıp şıkları ikiye indirdi: 42 ve 62.
Tekrar joker kullandı! Telefondaki önce “62” sonra “42” dedi.
Atatürk’ün doğum tarihini bilmiyor. Cumhuriyetin kuruluş tarihini bilmiyor!
Matematik bilmiyor.
Atatürk’ün kaç yaşında öldüğünü de bilmiyor.
Tarih bilgisi, bilinci yok.
Milli Eğitim Bakanımıza soruyorum: Hali pür melalimiz budur, hasta kurtulur mu?
ÇİÇERO’YU İZLEYİN DERİM
Eski Yeşilçam filmleri dışında Türk filmi izlemem. Sayısız gerekçem var.
Arkadaşım Erdal Beşikçioğlu hayranı olunca, emrivakiyle Çiçero’ya gittik.
Arkadaş hatırına katlanılır dedim.
Yapımcı Mustafa Uslu, bir damar yakalamış oradan gidiyor. Gerçek bir durumdan hareket edip, kendi gerçeğini yaratıyor.
Sakıncası yok. Yeter ki, onun filmlerini izleyenler tarih öğrendim sanmasın.
Mustafa Uslu’nun aşırı ticari halinden hoşlanmıyorum. Ama. Sinemamızın başrolde kas yığını yakışıklı anlayışının yerine gerçek oyunculuğu koymasını seviyorum.
Filme gelince.
Beklediğimden çok iyiydi.
Aksayan yanları yok muydu? Vardı.
Klasik müzik bazı sahneler için fazla kaçmıştı.
Aşk hikâyesi fantastikti.
Mustafa Kemal rolü fazlasıyla plastik, konuşan bir büst gibiydi falan..
Yine de Çiçero, alternatifler arasında açık ara iyi.
Sinemaya gitmek istiyorsanız Çiçero’yu seçin.
BU İŞTE BİR TERSLİK VAR
Ali Şen, FB taraftarına “Başkan Koç üzgün, destek olun” demiş.
Halbuki tam tersi olması gerekiyordu, Başkanın taraftara güven verici mesajlar vermesi beklenirdi.
O ne yaptı? Jet sosyetenin kayak merkezine tatile gitti.
Şaka gibi.
Götürün FB taraftarını o kayak merkezine. Karşılayın masraflarını, bakın o taraftar Ali Koç’a nasıl destek verecek.
TAM KARAR VERİYORUM
Tam Twitter hesabı açmaya karar verecek gibi oluyorum, bir şey beni durduruyor.
Bu kez de Hazal Kaya durdurdu.
Ayşen Gruda ile ilgili üzüntü mesajı paylaşmadığı için saldıran Twitter yamyamlarına “haddinizi aşmayın” demiş. “Hayatımı herkesle paylaşacak değilim.”
Sosyal medya dediğin, had aşımı bir yer. Et yedikçe ayakta kaldıklarını sananların dünyası.
Her gün, üç kez tekrarlıyorum: Asla sosyal medyada olmamalıyım.
Sonra aklıma geliyor, asla asla deme.
AKLIMDA KALAN
“Güven, olmazsa olmaz koşuldur” bilgisi: Ertuğrul Özkök’ün Davos anılarından öğrendim. Primat psikoloğu Jane Goodall, “Bir maymunla ilişki kurmak sabır ister. Acele etmeyeceksiniz. Ona sabırla yaklaşacaksınız. Maymunlar için güven çok önemlidir” diyor. Bugün tanışıp, yarın ruh ikizini bulduğunu söyleyip ertesi gün ayrılanlara duyurulur. Goodall’ın maymuna dair söylediği şey, insan ilişkilerinin özüdür. Maymunun bildiğini bilmeyenler, hayal kırıklığına mahkumdur.