Gizemli tarikata operasyon için düğmeye basıldı! Ahmet Demirhan aylar önce duyurmuştu...
Almanya gizli servisi, ülkenin en önemli sanat müzelerinden olan Münih'teki 'Haus der Kunst'a ABD merkezli Scientology tarikatının 'sızdığı' iddiaları nedeniyle soruşturma başlattı. SuperHaber yazarı Ahmet Demirhan konuyu aylar önce gündeme taşımıştı...
Almanya'nın Bavyera eyaletindeki gizli servis çalışanları oldukça sıradışı bir iddiayı soruşturmakla görevlendirildi.
Ülkenin önde gelen gazetelerinden Süddeutsche Zeitung (SZ), Scientology tarikatının Münih kentindeki sanat müzesi Haus der Kunst'a sızmış olabileceğini öne sürdü.
Tartışmanın odağında müzeye personel alan, maaşların ödenmesinden sorumlu olan ve Scientology tarikatı üyesi olduğu belirtilen insan kaynakları departmanının başındaki kişi bulunuyor.
SZ'ye göre bu kişi bu görevinin yanısıra 1990'ların ortalarından beri devlete bağlı olan müze için danışmanlık yapıyor.
'DURUMUN NE KADAR CİDDİ OLDUĞUNUN FARKINDAYIZ'
Almanya, ABD'nin aksine Scientology'i bir din olarak kabul etmiyor ve organizyona şüpheyle yaklaşıyor.
Zira daha önce Alman makemeleri bu örgütün demokrasi ve özgürlüğü kısıtlayan eylemler içinde olduğuna ve yakından izlenmesi gerektiğine karar vermişti.
Die Welt gazetesine göre Scientology Bavyera eyaletinde yasaklı depil ancak 1996'dan beri özel sektör çalışanları Scientology Kilisesi'ne üye iseler bunu bildirmek zorunda.
İLK OLARAK SUPERHABER YAZARI AHMET DEMİRHAN GÜNDEME GETİRMİŞTİ
SuperHaber yazarı Ahmet Demirhan 2016'nın Eylül ayında kaleme aldığı "Fuller neyi koruyor? Bir kült olarak Gülenci yapılanma..." başlıklı yazısında konunun hassasiyetine Türk medyasında ilk dikkat çeken isim olmuştu.
Graham Fuller’in Huffington Post’ta yazdığı ve FETÖ’yü bir “kült” yapılanmadan ziyade “İslâmın en teşvik edilmesi gereken yüzü” olarak tanımladığı yazısını masaya yatıran Demirhan, bu kapsamda; Scientoloji ile Almanya arasındaki mücadeleye dikkat çekmişti.
Demirhan yazısında şu ifadeleri kullanmıştı;
“Tıpkı Moon tarikatı gibi 1950’lerde ortaya çıkan Scintoloji, bir Amerikalı bilim-kurgu yazarı tarafından “kişisel bir gelişim” öğretisi şeklinde doğmasına rağmen, giderek bir “din” halini almış ve kendi kilisesini kurmuş bir akımdır. Bu tür akımlar için tam bir memba olan ABD’de bir “din” olarak kabul edildi ve kendi kilisesini örgütlemesine izin verildi. Lakin Scientoloji’nin Avrupa macerası hiç de umulduğu gibi gitmedi. Özellikle Almanya Scientoloji’nin ülkesinde örgütlenmesine karşı sert tedbirler almış; bu da uluslararası olarak da yankı bulan bir mücadeleye dönüşmüştür.”
Almanya’da “Scientoloji tarikatı”na karşı alınan önlemlere de dikkat çeken Demirhan, Almanya devletinin Hamburg’ta “Scientoloji Özel Birliği” kurarak bu tarikatla mücadele ettiğini yazmıştı.
Sadece Almanya’nın bu tarikatı “kült” ya da “din” olarak görmediğini, Avrupa genelinde benzer tepkinin oluştuğuna dikkat çekerek, FETÖ yapılanmasının bir “kült” olarak görülüp görülmemesinin sonuçları için şunları kaydetti:
“Almanya’nın Scientoloji’yi bir “kült” olarak görmesi, aslında Avrupa’daki başka ülkelerde de karşılık bulmuş durumda. Birçok ülkede Scientoloji ya “kült” olarak tanımlanıyor veya hiçbir zaman kilise olarak örgütlenmesine müsaade edilmeyen bir “yardım (charity) kuruluşu” olarak kabul görüyor.
Örneğin Belçika 2005’de akımın bir “din” olarak kabul edilmesi amacıyla yaptığı yasal başvuruyu reddederken Avusturya, “din” olarak kabul etmediği akımı “vergiden muaf bir yardım kuruluşu” olarak tanıyor. Avrupa karargahının bulunduğu Danimarka’da bir “din” olarak kabul edilmesi amacıyla yaptığı çeşitli yasal başvurular sürekli reddedilen Scientoloji, bu ülkede yasal olmayan bir şekilde faaliyet gösteriyor. Fransa Scientoloji’yi bir “kült” olarak kabul ediyor ve Almanya kadar sert olmasa da akımı düşmanca bir tavırla karşılıyor. Hatta 2009’da Fransa’da Scientoloji “yolsuzluk” yapmakla suçlandı.
Scientoloji örneği üzerinden de görüleceği üzere, Fuller’in Gülenci yapılanmayı bir “kült” olarak tanımlamamaktaki ısrarı, Hırvatistan gibi sonradan bağımsızlığını kazanan bir iki istisnanın onu “din” olarak kabul etmesine karşın, Avrupa’nın genelinde Anayasal düzene bir tehdit, kamusal hayatı tehrip edici bir faaliyet alanı ve üyelerinin denebilirse “paralel” bir yapılanma içine giren Scientoloji’nin akibetine uğraması endilşesi yatıyor olabilir. İster böyle olsun isterse de Fuller başka bir amaç gütsün, Türkiye’nin Gülenci yapılanmayla uğraşırken, bir “kült” olan Scientoloji’nin Avrupa’daki macerasından öğreneceği bazı dikkat çekici hususlar bulunabilir. Özellikle kendi kamuoyumuzda oluşan Gülenci yapılanma algısının uluslararası arenada farklı bir algıyla örtüşmesi sağlanarak bu yapının Anayasal, toplumsal, kültürel ve dini hayat için oluşturduğu “tehdit” daha başka bir düzeyde ifade edilebilir.”