GÖBEKLİTEPE'DEKİ KAFATASI KÜLTÜ!
Yazar Mehmet Sadık Öke, SuperHaber takipçilerini çıkardığı sır dolu tarih yolculuğunun yeni bölümüyle SuperHaber YouTube kanalında…
Mehmet Sadık Öke, tarihe farklı bir pencere açarak hep merak konusu olan efsaneler ve mitleri irdelediği programda sizleri büyülemeye devam ediyor. İstanbul’un hem yeraltı, hem de yerüstü kaynaklarının bilinmeyen dünyasında gezineceğiniz programda, bugüne kadar hiç duymadığınız gizemli öykülerin arkasında yatan gerçeklerle de tanışacaksınız.
SuperHaber izleyicilerini sıra dışı bir yolculuğa çıkaran Öke, programının yeni bölümünde peygamberler şehri Şanlıurfa'da saklı, dünyanın ilk inanç merkezi olan tarihi mirasımız Göbeklitepe'nin öneminden bahsetti.
Yazar Mehmet Sadık Öke, "Göbeklitepe’nin aslında önemsiz olduğunu söylemek, büyük bir yalan. Peygamberler şehri Şanlıurfa’nın önemini azaltmak için Batılılar tarafından uydurulmuş bir yalan olduğunu iddia eden makaleler çıkıyor sosyal meydada. Göbeklitepe hepimizin bildiği gibi dünyadaki ilk anıtsal mimari örneği. O kadar eski ki MÖ 10000 uzanıyor. MÖ 10000 uzanmasının önemi; daha ortada yerleşik kabileler olmadan yani yerleşik kavim başlamadan önce bir anıtsal tapınç yeri, inanç yeri yaratılmış. Bunun önemi ise, biz eskiden buraların hep bereket tanrılarla başladığını düşünürdük. Tanrılar oluştuktan sonra organize din, bu durumda başlamış oldu. Halbuki bu daha avcı göçebe kabile zamanında bile insanların bir inanç uğruna bir araya gelerek bir merkez inşa ettiklerini gösteriyor. Burası MÖ 10000 gidiyor ama katmanlar aşağıya doğru indikçe beki de daha derinlerde 12000, 13000 kadar gidebilecek olan bir silsile var. Hatta eski katmanların daha iyi yapılmış olduğu yukarıya çıktıkça biraz daha kalitenin bozulduğu da iddia ediliyor. Bununla beraber tabi bir bütün olarak mükemmel hatta belki de tamamı kazılmamış olabilir, onun için bizi ilerde ne sürprizler bekliyor bilmek mümkün değil. Avcı-toplayıcı insanları düşünün, bunlar bir şekilde göçebe. Ancak hepsi bir araya geliyorlar ve bir inanç için yer yakıyorlar. Bugün biz Ayasofya diyoruz, Fatih Camii diyoruz veya Vatikan… Bunlar hep organize din. Organize, yerleşik, ilk insanların yaptığı yerler. Oysa bu insanlar o devrin teknolojisiyle ciddi manada bin yıl boyunca iki bin boyunca kullandıkları bir dinsel merkez yapıyorlar. Dinsel merkez dediğimiz zaman burada bir şekilde hiyerarşik bir kas düzeni var. Yani birbirlerine emir veren, organizasyonu oluşturan, dini açıdan görevleri olan kişiler var. Baktığımızda burada hiç mezarlık falan yok, etrafta hiçbir ev yok. Yani demekki bu kişiler başka yerlerde ya da bu tapınağın içinde kalıyorlardı. Peki beslenmeleri nasıl sağlanıyordu? Demekki dışarıdan avcı toplayıcı kabileler bu kişileri besliyordu. Bugün diyebiliriz ki belki bir parazit, belki bir asalak gibi yaşıyorlardı bu insanların üzerinde. Ancak onlara sundukları şey bir inanç bütünlüğüydü, onları rahatlatan bir inanç. Peki onları rahatlatan bu inanç nedir? Ölüme, hastalığa, av yaralarına, kıtlığa, kötü avlara karşı bir nevi büyüler ve şifa dağıtımı, tabii onların tabiriyle bir şifa dağıtımı. Hele ki büyücülüğün ilk atası olacak olan insanlardı bunlar. Bunlara rahip diyemeyiz ancak rahibin, şamanlığın temeli diyebiliriz." ifadelerini kullandı.
Mehmet Sadık Öke'nin tarihin sır dolu sayfalarına çıkarttığı sıra dışı yolculuk SuperHaber YouTube kanalında yayında...