GÖZDEN UZAK OLAN…
Benim işim hayata iletişimden bakmak.
Güzel Bartın’ın, güzeller güzeli Amasra’sında maden faciası yaşandı, 41 canımız gitti.
Madencilik, iş kazaları uzmanlık alanım değil. Uzmanlık alanımdan bakınca üç şey var, yazmazsam olmaz;
Birincisi, biz ne medya olarak ne millet olarak toplu yas tutmayı biliyoruz. Aslında biliyorduk eskiden. Bozulma, “tüketim” tutsaklığımızla başladı, Özal da yardım etti.
İkincisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bartın’da yaptığı konuşmada gizli.
O konuşmada Erdoğan, “Artık madenlerimizde hiçbir eksik, hiçbir gereksiz risk görmek istemiyoruz” dedi.
O cümledeki “artık” sözcüğü üzerinde çok düşündüm.
“Artık”ın gereği yapılabilse,mesela Zonguldak- Kozlu kazasından sonra Soma’da 301 madencimiz ölmeyecek, Ermenek’te 18, Şirvan’da 16 ve en son Amasra’da 41 eve ateş düşmeyecekti.
Madende ölmek neden madencinin kaderi? Çünkü dünyanın en zor, en riskli işini gözlerden uzakta yapıyorlar da ondan.
İşleri şova, göze sokmaya uygun değil.
Her gün, eve bir daha dönememeriskinin yüksekliğini bile bile işe giden kaç meslek sayabilirsiniz?
İşe gidiyor, madene iniyor, gözden kayboluyor. Tüm risk, tüm sorun o gözden uzak olduğu yerde onu bekliyor.
Gözden uzak olan gönülden de uzak oluyor. Ne kadar acı.
İşte tam bu noktada üzerinde durulması gereken üçüncü konu var.
Gözden uzak olanı göz önünde tutmak, meslek birliklerinin, sendikaların görevidir.
Madencilerin koşullarının iyileşmesinin peşine düşecek olan Genel Maden İşçileri Sendikası’nda seçimleri kazanan başkan,sendikaya köçek çağırarak kutlama yapıyor!
Madencinin parasıyla bırakın köçek parası ödemeyi insan su içmeye utanır.
Her meslek grubundaki sendika yönetimleri, üyelerin parası üzerinden saltanat sürüyor ve bu saltanatı,eş-dost kayırmacılığı dediğimiz “kronizm” ya da siyasi kayırmacılıkla kalıcı duruma getiriyorlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bartın’da kurduğu o cümledeki “artık”ın gereği için ne yapacaksa yanına bir de bu sendikal saltanatların yıkılması ve yerine sağlıklı işleyen, en azından başkanların seçilme sayılarını sınırlayan düzenlemeleri de eklemesi gerekiyor.
Bu kez, gözden uzakta olanların gönlümüze yakın ve aklımızda olmasını dileyelim.
OY VERECEĞİM PARTİYİ SORUYORSUNUZ
Oy vereceğim parti konusuna girmem ama;
Bir, ilk ve orta öğrenimde ücretsiz yemek veren,
İki, sağlık hizmetlerini yeniden kamulaştıracak,
Üç, üniversite hastanelerinin profesör kaybetmesinin önüne geçecek,
Dört, tarihi mekânlarda konser, tiyatro organizasyonlarına son verecek,
Beş, madenlerin özelleştirilmesine engel olacak,
Altı, sendikaları “ağa baba”lardan kurtaracak,
Yedi, artık lüks tüketim sayılan şarküteri ürünlerinin reklamlarına kısıtlama getirecek,
Sekiz, insan onuruna yakışır devlet huzurevleri açmayı öncelik yapacak,
Dokuz, spor federasyonlarını lağvedecek bir parti olsun istiyorum.
OLMAZ
Bir:
Türkiye- Yunanistan sınırında 92 kaçak göçmen çırılçıplak halde bulunuyor.
Kaçakları denize atmaktan çekinmeyen Yunanistan, bu kez suçu Türkiye’ye atıyor. Cumhurbaşkanlığı ve Dışişleri Bakanlığı iddiayı şiddetle reddetti.
Bir tarafta Yunanistan varsa, diğer tarafa inanırım.
Ve fakat çırılçıplak soyulmuş kaçakların içler acısı halleri üzerine, Birleşmiş Milletler New York’tan, insan hakları grubu Berlin’den olayı kınayan açıklamalar yaptılar.
Açıklama yaparak olmaz, bir zahmet ellerini taşın altına soksunlar ve göçmenlerin yaşadığı bu insanlık dışı, insan onurunu ayaklar altına alan durumlardan kurtaracak çareler üretsinler.
İki:
Kılıçdaroğlu’nu şimdi çevresinde olan pek çok kişiden eski tanırım. Ülke seçime giderken yeryüzündeki tüm demokrasiler için tehdit algısı güçlenen ABD ziyaretini anlamak mümkün değil.
Böyle bir siyasi hata olmaz. Bu gezi önerisi kimden geldiyse,içlerindeki İrlandalı’yı Kemal Beyin orada araması gerek.
Üç:
Bu ülkede 41 gencecik insan ölüyor. 41 ev acıdan yerle bir oluyor. Popçularımız, sahneye çıkmaya devam ediyorlar.
Birkaç üzüntü belirten cümle edip ardından “eller havaya” kısmına geçiyorlar.
Olmaz, birlikte yas tutmayı, acıya saygı duymayı öğrenmedikçe bir adım yol gidemeyiz.
(Bildiğim bir tek Aydilge olayı duyar duymaz, konserini kesti, sahneden indi. Ona sevgilerimi yolluyorum buradan.)
ŞÖHRETLERİN AKLA ZİYAN SAÇMALIKLARI
Rap’çi Sefo bir şarkıya bir milyon, kendisiyle düet yapmak isteyenlerden de iki milyon istiyormuş! Pes!
Olmaz böyle saçmalık.
Artık yavaştan eskiyen Kıvanç Tatlıtuğ, yeni dizi için bölüm başına 1.5, ayda 6 milyon lira isteyince kendisinden vazgeçilmiş.
Kendi narsizminde boğulmuşbu çocukların etrafındaki dev aynalarını kırmazsanız bu saçmalıkları daha çok duyarsınız.
Masterchef yarışmasının itici mi itici aşçılarından Somer Sivrioğlu, koruma ordusuyla geziyormuş. Komediye bak.
Neyin kafasını yaşıyor bu arkadaş? Pis bir işi yoksa, insanların kendisini kaçırıp yemek tarifi alacaklarını mı sanıyor?
Olsa olsa, mutfağımızı modernize edeceğim diye pişirdiği berbat yemekleri protesto edebilirler.
Olmaz böyle saçmalık.
REDDEDİLMEK HAYATTANDIR
Gazetelerin üçüncü sayfaları, televizyon haberleri insan ilişkilerinden kaynaklı facialarla dolu.
Çoğu haberin öznesinin isminden sonra “teklifini reddeden ….’yı öldürdü” ifadesi yer alıyor.
İnsanlar “reddedilme” duygusunu travma olarak yaşıyorlar.
Halbuki hayatın olmazsa olmazıdır “reddedilmek.”
Ve fakat “onaylanma”ya odaklı, şımartılmış erkeklik ya da özgüvensiz kadınlık reddedilmeyi bir gurur meselesi haline getiriyor. Ruhen çöküntüye uğruyor.
Ruh çöküntüsü de ya kendisine ya da durumdan sorumlu gördüğü kişiye yöneliyor.
Sonuç felaket.
Siz siz olun;
Çocuklarınıza, reddedilmenin hayata dahil olduğunu anlatın.
Arkadaşınıza, reddedilmenin hayatın son olmadığını tembihleyin.
Kendinize, reddedilmenin kabul edilmek kadar doğal olduğunu söyleyin.
Ve unutmayın bir kapıdan geri çevrilirseniz başka bir kapıdan girebilirsiniz.
İKİ AKARYAKIT FİRMASI, İKİ YANLIŞ
Çocukların reklamlarda oynatılması çok sakıncalı bir durum. Buna rağmen konu,ne RTÜK’ün ne Rekabet Kurumu’nun ne de Reklam Kurulu’nun dikkatinde.
Çocukların reklamlarda yer alması tam bir başıboşluk içerisinde.
Şimdilerde Petrol Ofisi yeni reklamı ekranlarda dönüyor. Filmde çok sayıda okul çağı çocuğu,okul servisinden inip akaryakıt istasyonu marketine doluyorlar. Yukarıda sıraladığım kurumlar bunda sorun görmüyorlar.
Ve fakat bu kez filmde öğretmen de var! Çocukların öğretmeni, onlara Petrol Ofisi tuvaletlerini övüyor!
Bir öğretmen! Artık saf ve temiz hiçbir şeyimiz kalmıyor. Her şey satılık ve Milli Eğitim Bakanlığı dahil, ilgili kurumlar üzerlerine ölü toprağı serpilmişçesine seyrediyorlar.
Petrol Ofisi reklamındaki yanlışlarhepimizi bağlıyor.
Diğer akaryakıt firması Total’in hatası ise sadece kendisini bağlıyor.
Çok radikal ve yerinde bir kararla “Total” ismini “Total Enerji” yaptılar.
Ve fakat, yeni logoları markayı yaşarken öldürdü, varken yok etti.
İletişim bilgisinden bu kadar habersiz, yoksun bir logo için Allah bilir kaç yüzbin dolar ödenmiştir.
HEP SÖYLEDİĞİM İKİ ŞEY
Söz konusu futbol olunca hep şu iki iletişim meselesine dikkat çekerim;
Birincisi, teknik direktörünüzün ismi, futbolcunuzun isminden küçük olursa orada sorun bitmez.
İkincisi, bir teknik adam maç yenilgisini hakem kararlarıyla açıklamaya başlamışsa oradan bir şey çıkmaz.
Galatasaray Teknik Direktörü Okan Buruk’un, Kayseri yenilgisini hakem hatalarına bağladığını öğrenince bu iki noktayı hatırlayıverdim.
AKLIMDA KALAN
Şöhretin ömrü: Yeni dizi oyuncularımızdan biri, 4 Aralık’taki Kelebek Ödül Töreni’nde “Yıldızı Parlayanlar Ödülü” alacağı için çok heyecanlı olduğunu belirtmiş, çok heyecanlıymış. Geçen yılın da “yıldızı parlayanlar”ı vardı, onları hatırlayanlar kalmadı. Yeni zamanlarda şöhret de tıpkı, aşk gibi, başarı gibi hep topu 15 dakika bile sürmüyor. Heyecanlanın ama şöhret büyüsüne kapılmayın.