Gülben, Seren, Yeşim ve bir sansür skandalı

İzzet Çapa

İzzet Çapa

Farkındayım mesele çoktan mide bulandırıp kabak tadı verdi ama benim dikkat çekmek istediğim nokta çok farklı…

Çünkü ortada ayan beyan kocaman bir “haber örtme” vakası var!

Bu yüzden de bu saçma tartışmayı baştan sona okumak istemeyenler için giriş-gelişme kısımlarını aşağı atıp; ana fikri en tepeye koydum!

SÖZÜN ÖZÜ:

Gülben çıkıp hakkındaki ithamlarla ilgili konuşmadıkça, bu mesele sürüp gider.

Burası Türkiye, burada tıpkı Murathan Mungan'ın dediği gibi "Her şey olabilirsiniz ama rezil olamazsınız” bunu da en iyi yazımızın kahramanları bilir…

Hani derler ya; ilk taşı hiç günah işlememiş olan atsın, tam da öyle bir vaziyet işte...

Velhasıl bu acayip iş üç vakte kadar unutulur gider…

Geriye ise koskoca Hürriyet'in sansür, adam kayırma ve çifte standardı kalır.

Ama zaten hepimiz buna çoktan alışmadık mı?

GÜLBEN ERGEN:

Eski defterleri karıştırmak hiç hazzettiğim bir şey değildir ama eğer hayatınızı Türkiye'nin gözü önünde yaşıyorsanız ve ardınızda bir çok mağdur - mağdure bıraktıysanız bu kaçınılmaz.

Evlilikleri, ayrılıkları, ilişkileri hep magazinin manşetinde oldu Gülben'in.

Umre’de kocasıyla el ele yürürken de gördük onu; çocuğunun göbek bağını Anıtkabir’e gömerken de!

Yazıldı, çizildi, anlatıldı, konuşuldu...

Tıpkı Erhan Çelik evliliği ve hızlı boşanmaları gibi...

Tek cümlelik bir cevapla yetindi Erhan Çelik ayrılırken: "Gerçeklerin bir gün mutlaka ortaya çıkmak gibi iyi bir alışkanlığı vardır!”

Hani derler ya otur üzerine kitap yaz; işte öylesine okkalı bir cümleydi bu...

Ve hemen akabinde, geçmişte Gülben mağduru olduklarını söyleyen iki isim; Yeşim Salkım ve Seren Serengil bodoslama daldılar meseleye.

İkisi de acı ve öfke doluydu; ikisi de ekranlardan nefret kusuyordu.

Bütün gözler Gülben'in üzerindeydi artık.

Belki yıllar önce yaşanıp bitmiş meselelerle ilgili değil ama son dönemde yaşadığı iddia edilen aşkla ilgili bir şeyler söylemesi bekleniyordu.

Aşık olmak suç değildir ama aşkının arkasında duramamak, hele de Gülben hacminde bir kadını iyice köşeye sıkıştırdı.

Kendisine soru yönelten muhabirin mikrofonunu elinden almaya çalıştığı görüntüler ise olayı iyice çirkinleştirdi.

E be Özgür Aras…

Bu nasıl bir kriz yönetimidir?

O mikrofonlar sayesinde yıldız olan kadına, mikrofonları asla elinin tersiyle itmemesi gerektiğini nasıl öğretemedin sen?

Sonra ben ‘Türkiye’de menajerlik ve iletişim danışmanlığı diye bir kurum yoktur; çantacılık vardır’ dediğimde kızıyorsunuz!

Gülben'in yarın akşam, yürüttüğü sosyal sorumluluk projesi kapsamında bir konseri var.

Belki de kim bilir bu konserin bitmesini bekliyor ve sonrasında bir cevap verecek herkese topluca.

Ama olur da bu saatten sonra susmayı seçersen, sessizliğini korumaya devam edersen bu meselenin en büyük kaybedeni sen olursun; benden söylemesi!

Çünkü sükut ikrardan gelir ve iş bu noktalara vardıktan sonra sükut, otuz yıllık bir kariyerin heba olup gitmesi demektir!

YEŞİM SALKIM

Belli ki geçmişte büyük acılar yaşamış; belli ki canı çok yanmış...

Yıllar geçse de üstünden, küllenmiyor işte bazı acılar.

Gülben'in evli olan Tolga Bey’le yeni aşk iddiaları ortaya atıldığında meseleye balıklama daldı Yeşim ve yıllanmış tozlu defterleri bir bir açtı.

Kocası Hakan Uzan'ı elinden aldığını söylüyordu Gülben'in.

Bu acıyla rahim kanserine yakalandığını anlatıyordu ağlayarak.

Ve "Bu dünya ikimize fazla kızım" diyerek öfke kusuyordu ekranda, canlı yayında...

Gülben'in Hürriyet'te röportajlar yapması yüzünden grubun onu koruyup, kolladığını iddia ediyordu.

Peki haksız mı Yeşim?

Bugün Hürriyet'in Magazin Konseyi'nde meseleyle ilgili tek satır olmaması, başından beri Kelebek'in hiçbir şekilde haber yapmaması Yeşim'i doğruluyor.

Bu çapta bir magazin haberine Hürriyet'in, grubun diğer gazetesi Posta’nın sağır kalması (Bak sonuna kadar destekleyebilir, arkasında durabilirsiniz; yazarınızdır, hakkınızdır ama haberi hiç görmemek Gülben’i de yaptığınız bu trajik sansürün bir parçası haline getirmekten öte hiçbir işe yaramaz) hakikatten hazin ve bana kalırsa Gülben'e iyilik değil, tam aksine kötülüktür!

Çünkü artık kabul etseniz de etmeseniz de sosyal medya diye bir gerçek var hayatımızda ve siz bir haberi görmeyerek ancak deve kuşu gibi başınızı kuma gömersiniz gömmesine ama kıçınız açıkta kalır!

Onu da bütün memleket seyreder!

SEREN SERENGİL:

Allah kimseyi Cengiz Semercioğlu'nun karşısında program yaptıracak kadar aciz duruma düşürmesin!

Belli ki kızın içi, geçmişte Gülben’e kaptırdığı ilişkisinden dolayı çok dolu ama yine ayan beyan belli ki Cengiz, Seren'i konuşturmamak için elinden geleni yapıyor.

İşi gazetecilik olan bir adam, ne kadar üzücü ki bir mesele konuşulmasın en faşizanından sansür uyguluyor.

Üstelik bunu hem gazetesi Kelebek'te, hem de Doğan Grubu'nun en büyük rakibi olan Doğuş'un Star'ındaki Duymayan Kalmasın'da yapıyor.

Ama bana sorarsanız nafile...

Çünkü tıpkı Yeşim gibi Seren de her fırsatta geçmişin intikamını almak için Gülben'in üzerine gidecektir. Ve çünkü intikam, soğuk yenen bir yemektir...

KELEBEK MAGAZİN KONSEYİ:

İki koca sayfa magazin konuşmuşlar bugün ve Gülben'le ilgili tek bir satır yok.

Buna haberi gizlemek denilmez de ne denir?

Eminim ileriki yıllarda bu iki sayfa, iletişim fakültelerinde, gazetecilik okullarında mesleğin yüz karası olarak gösterilecek öğrencilere.

Bu yaşa geldim, inanın böylesine bir adam kayırma görmedim.

Keşke ucundan köşesinden iki cümlecik de olsa konuşsalardı.

Ve keşke Gülben'i, kendi gazetesinde kendi haberlerine sansür yaptıran star durumuna düşürmeselerdi.

Bana sorarsanız Gülben'e en büyük kötülüğü Cengiz ve şürekası yaptı. Hem de en sinsisinden, en alçakça...

ERTUĞRUL ÖZKÖK:

Ortada acayip bir trafik kazası var, tabiri caizse Özkök tutup arabaların markalarını, modellerini tanıtan bir yazı yazmış iyi mi cumartesi günü!

Hani suya sabuna dokunmadan meseleyi yazar gibi görünmek var ya; işte tam da bunu yapmış ulema-i muharririn.

Meseleye taraf üç kadının şeceresini çıkartarak eşitlemiş durumu.

Cephe genişletmek için konuyla uzaktan yakından alakası olmayan Hülya Avşar’ı da dahil etmiş; hangi akla hizmetse!

Sanki üç ayrı aldatma, sanki üç ayrı ihanet vakası varmışçasına üstü örtülü bir aklama yapmış Gülben için.

Aslında ortalığı iyice bulandırarak elmalarla armutları birbirine karıştırmış en kurnazından...

Hiç kimsenin anlamadığı bir yazı…

Baştan aşağı hamaset, tepeden tırnağa laf cambazlığı...

Nereden baksan tutarsızlık, nereden baksan ahmakça!

Ben onun yerinde olsam, Kelebek'in paşalarını alır karşıma, benim köşemde uzun uzun anlattığım son zamanların bu en büyük magazin bombası ile ilgili neden tek satır yok diye sorardım.

Ama nerede onda o basiret, nerede onda o yürek...

AHMET HAKAN:

Ahmet sen gel, kendi dediğin gibi hakikatten anlamadığın işlere burnunu sokma!

Burası senin ligin değil; sen git Ajdalı, Nazlılı, Zuhallı liginde oyna!

Not: Bence Gülben’in Hürriyet’teki candaşlarını bir iyi analiz edip, ‘Öğrendim Ki 2’ kitabını yazma vakti çokta geldi de geçiyor bile…

Bu kez kalemin keskin olsun arkadaşım…

Diğer Yazıları