Güzel Adam Süreyya filmi yarın vizyona giriyor! /VİDEO
Güzel Adam Süreyya filminin konusu ne? 1981 yılından bu yana Beşiktaş'ın emektarı olan Süreyya Soner'in anılarından oluşan filmin ön gösterimi yapıldı. Fikret Orman, yönetmenliğini Gökçe Kaan Demirkan’ın, seslendirmesini Yılmaz Erdoğan’ın yaptığı Güzel Adam Süreyya belgeselinin ilk gösteriminde kulübün emektarını tebrik etti. Peki filmde kimler oynuyor? Detaylar haberimizde...
Beşiktaş yönetimi, "Güzel Adam Süreyya" filminin gala gecesinde tam kadro buluştu. FutbolArena - Beşiktaş'ın malzemecisi olan Süreyya Soner'in filmi, 'Güzel Adam Süreyya'nın ilk gösteriminde Beşiktaş camiası buluştu. Film ile ilgili detaylar sinema severler tarafından merakla araştırılıyor. Peki, Güzel Adam Süreyya filminin konusu ne? Filmde kimler oynuyor? Detayları haberimizde bulabilirsiniz...
FİLMİN KONUSU NE?
Eyüp’de doğan çocukluğu ise Zeytinburnu’nda geçen Süreyya Soner, çok sevdiği dayısı onu Beşiktaşlı yaptığında henüz 8 yaşındadır. Semt takımlarında kalecik yapan Süreyya, futbolcu formasını giymeyi hayal etmediği Beşiktaş’a malzemeci olarak girmeyi hayal eder ve kısa süre sonra bu hayaline kavuşur. 1981 yılına Beşiktaş Spor Kulübü’nde malzeme sorumlusu olarak çalışmaya başlayan Süreyya Soner’in Beşiktaş’a adadığı yaşamının anlatıldığı belgeselin yönetmenliğini Gökçe Kaan Demirkıran üstleniyor. Süreyya’nın günümüzde, kaybolduğunu, unutulduğunu düşündüğümüz bazı değerlerin temsilcisi olarak anlatıldığı filme Fikret Orman, Metin Tekin, Ali Gültiken, Feyyaz Uçar, Les Ferdinand, Gordon Milne, Ricardo Querasma gibi bir çok isim konuk oluyor.
"BABAMLA BİRLİKTE GİDİP İZLEYECEĞİM"
Hürriyet yazarı Ömür Gedik, film ile ilgili bir yazı kaleme aldı...
İşte o yazı...
Vizyona girdiği ilk gün, yani yarın babamla birlikte bir kez daha izleyeceğim “Güzel Adam
Süreyya”yı.
Siyah beyaza adanan isimler, Metin Tekin, Ali Gültiken, Feyyaz Uçar’dan Fikret Orman’a, Gordon Milne’e, Les Ferdinand’a, Candaş Tolga Işık’a, herkes onu anlatıyor filmde.
Süreyya Soner kim mi?
35 yıldır takımın belkemiği...
Gordon Milne’den Ferdinand’a, Quaresma’ya Beşiktaş’a gelen her yabancıyla, tek kelime yabancı dil bilmediği halde kanka olmayı başaran...
İlk günden beri kar
kış demeden takımın yanında olan...
Her sabah 07.00’de işbaşı yapan...
Deplasmanda olduğu için iki çocuğunun da doğumunda bulunamayan...
Sürekli sahada olduğu için kimilerinin oyuna bir türlü alınmayan yedek futbolcu sandığı...
İnönü yıkılmadan önceki son üçlüyü çektirmesi için seyircinin stadı Süreyya diye inlettiği...
İşte böyle acayip bir adam Süreyya.
Bir Beşiktaşlı olarak onu uzaktan, tribünlerden izlerdim hep.
Ama bu belgesel sayesinde daha da yakından tanıdım.
Süreyya ile aynı takımı tutuyor olmakla, Beşiktaş’la bir kez daha gurur duydum.
KURGU SİNEMA
Kurgu. Türkçe anlam karşılığı kurmacadır. Kesme, film yapımında en yaygın kullanılan terimlerden biridir. Yönetmenin bir çekimi bitirmek için kullandığı bir fiil (KES – İngilizce CUT kelimesi, teknik olarak filmlerde hem iki sahne arasındaki kesme, hem de bitirme işlemini belirten kesme olarak kullanılır; çn.) olabileceği gibi, bir film bandı ya da iki ayrı çekim arasındaki bağlantı anlamında bir isim de olabilir. Aynı zamanda, bir filmin farklı safhalardaki bir versiyonu da olabilir (Taslak kurgusu, yönetmenin kurgusu, final kurgusu). Bu makale çerçevesinde kesme, çekimler sırasında olmasa bile, gösterim esnasında birbirinden ayrı iki çekimin, birbirlerini kesintisiz takip edecek şekilde birleştirilmesi anlamında kullanılmıştır. Beş basit kurgu türü vardır: düz, zıt, paralel (çapraz), atlama ve biçim kurgusu.
Düz kurguda, bir görüntü, kesintisiz olarak diğerini takip eder. Düz kurgu, en yaygın biçimdir: B çekimi, A çekimini takip eder. The Lady Eve (1941) filminde, Preston Sturges, bir geminin yemek salonunda bir masada oturan Charlie Pike (Henry Fonda)’dan (Çekim A), onun bulunduğu tarafa bakan bir grup kadına (Çekim B) doğru kesme yapar. Zıt kurguda ise birbirini takip eden görüntüler doğal olarak birbirinden ayrıdırlar; örneğin, Slaves (Herbert J. Biberman, 1969) filminde kölelerin kelepçeli ayaklarından, dörtnala giden atların toynaklarına yapılan kesme esir ile özgür kavramları arasındaki zıtlığı belirtir.
Paralel ya da çapraz kurgu, aynı anda gerçekleşmekte olan iki olayı anlatır. Saboteur filminde, Brooklyn Navy Yard’daki bir geminin vaftiz töreninde, geminin sabote edilmesi girişimi, törenin kendisiyle birlikte paralel kurgu içinde ele alınmıştır. Moonstruck (Norman Jewison, 1987) filminde, bir anne, kızı Metropolitan Operası’nda sevgilisi ile birlikteyken, üniversitede profesör olan biriyle yemek yemektedir. King and Country (Joseph Losey, 1964) paralel kurguya örnek olabilecek iki sahne içermektedir: yağmurda askerlerin bir fareyi kıstırıp oynamaya çalışmaları, ve bir firarinin barakalar içinde yapılan duruşması. Burada, firarî askerin içinde bulunduğu kötü durum ile farenin içinde bulunduğu kötü durum birbirleriyle benzeştiriliyor. Fare de, firarî asker de kurban durumundadır – firarî şüpheci askeri kuralların, fare ise askerlerin can sıkıntısından kaynaklanan bir zulmün kurbanıdır.
Olayların akışında bir boşluk bırakan, devamlılık dahilindeki bir kırılma, bir atlamalı kurgu meydana getirir. Darling (John Schlesinger, 1965) filminde, bir binanın girişine yirmi metre mesafedeki bir çiftin görüntülerini, aynı çiftin binanın giriş kapısından içeri girişlerini gösteren bir görüntü takip eder. Açıkçası, belirli bir sahne veya sekanstaki her şey görüntülenmek zorunda değildir, ancak sürekli atlamalı kurgu kullanımı, filme çizgi roman benzeri bir devamlılık verebilir. Ancak ne yaptığını bilen bir yönetmen atlamalı kurguyu kullanıyorsa, bunun bir sebebi vardır. Breathless (Jean-Luc Godard, 1959) filminde, asıl karakter Marsilya’da bir polis memurunu vurur, bir tarladan koşarak geçer ve Paris’e ulaşır. Godard, devamlılığı sebepsiz yere bölebilecek kadar maharetli bir film yapımcısıdır. Breathless filmi tam anlamıyla bir film olarak dikkat çeker: 1930lar ve 40larda düşük bütçeli filmler üretmiş olan Monogram Pictures’e adanmış, ve daha akılcı bir yaklaşımla, bir karakterin araç kullanmadan bir yerden başka bir yere gidebilmesi şeklindeki bir sahneyi içerebilecek düşük bütçeli bir Amerikan filminin tarzını yaratabilmiştir.
Biçim kurgusu ise, benzer şekilli iki nesne arasında yapılan kesmedir. Detour filminde, müzik kutusu içindeki bir plaktan, bir davula yapılan bir kesme vardır – burada yuvarlak şekilli bir nesne diğerinin yerini alır. Bir çekimin diğeri ile eşleştiği ve devamlılıkta bir boşluğa sebebiyet vermeyecek kadar kolay geçişin sağlandığı eşleştirme kurgusu, prensip olarak biçim kurgusuna benzer. Bir eşleştirme kesmesi, öyle olmamasına rağmen, genellikle eşleştiği sahneye şekil olarak benzer. Büyük ihtimalle, en ünlü eşleştirme, 2001: A space odyssey (Stanley Kubrick, 1968) filminde mağara adamının bir çekimde elindeki kemiği gök yüzüne fırlattığı ve bir sonraki çekimde yörüngedeki bir uzay istasyonunun görüntülendiği eşleştirmedir. Eşleştirme, iki görüntüyle evrim tarihine değinmektedir.