Hac için esir alınmış Suudi Arabistan'a gitmek farz mı?
Kemal Öztürk: Ne hazindir ki, Mekke ve Medine bu ülkededir. Ve bizler umre için, hac için İslam dünyasının yüz karası bu ülkeye gitmek zorundayız. Belki de gitmek zorunda değiliz!
Suudi Arabistan vatandaşı gazeteci Cemal Ahmet Kaşıkçı'dan, 2 Ekim'de ülkesinin Suudi Arabistan Başkonsolosluğu'na girdiğinden beri haber alınamıyor.
Türk yetkililer Kaşıkçı'nın konsoloslukta öldürüldüğünü düşünürken Suudi yetkililer ise bu iddiaları reddediyor.
Suudi Arabistan'ın son dönemde Türkiye'ye yönelik hasmane tavrı ve Kaşıkçı olayı ile birlikte, iki ülke arasında yeni ve gerilimli bir döneme girileceği öngörülüyor.
Bu çerçevede, İslam coğrafyası için önemli bir konuma sahip olan Suudi Arabistan'a hac ve umre ziyaretleri tartışmaya açıldı.
Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk bugün köşesinde konuyla ilgili çok önemli bazı soruları gündeme getirerek, "Ne hazindir ki, Mekke ve Medine bu ülkededir. Ve bizler umre için, hac için İslam dünyasının yüz karası bu ülkeye gitmek zorundayız. Belki de gitmek zorunda değiliz. Esir alınmış kutsal beldeye hac için gitmenin farz olup olmadığına din adamlarımız bir fetva verebilir mi bilemiyorum?" diye yazdı.
İşte o köşe yazısı;
- İslâm dünyasının yüz karası
İslam ülkeleri içinde bir başkasının başına gelseydi belki bu kadar üzülmezdik. ABD Başkanı, tüm dünyanın gözü önünde, o ülkenin kralını aşağılarken, hepimizin içinde bir utanç, bir öfke, bir isyan duygusu oluştu.
Öyle olmak zorunda, zira her gün yönümüzü o ülkeye doğru dönerek namaz kılıyoruz. Peygamber Efendimiz o ülkede metfun. Böyle olunca, aşağılanan sadece Suudi Arabistan’ın kralı değil, sanki Müslümanları da temsil eden biri gibi hissettik.
Bu kişi, hepimiz için kutsal olan Mekke ve Medine’nin ‘hizmetçisi’ olarak ilan ediyor kendini (Hadimul Haremeyni Şerif). Mekke ve Medenin çöpçüsünü dahi aşağılayamaz Trump ama ülkenin kralını aşağıladı hepimizin gözü önünde. O da sesini çıkarmadı.
KONSOLOSLUK MU, CİNAYET MAHALLİ Mİ?
Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu önüne geldiğimde, içimde bu aşağılanmaya ses çıkarmamış/çıkaramamış Suud yöneticilerine olan öfke hala diriydi. Şimdi bir başka olay nedeniyle öfkemiz, kızgınlığımız iki katına çıkmış durumda.
Demir parmaklıklarla çevrilmiş bu konsolosluk, bir cinayet mahalli olmakla suçlanıyor şimdi. Gazeteci Cemal Kaşıkçı, nişanlısını bina dışında bırakıp, Levent’teki bu binaya girdikten sonra kayboldu.
Kaybolduğu günden itibaren konuyu takip eden dostum, Türk-Arap Medyası Başkanı Turan Kışlakçı, korkunç bilgiler verdi kamuoyuna. Her gün konuşuyorum Kışlakçı ve yardımcısı Fatih Öke ile. Her seferinde hayretim, şaşkınlığım, öfkem ve nefretim artıyor. Zira söylenenler doğruysa, bu bina mezbahane gibi insanların kesilip paketlendiği bir cinayet mahallidir.
Cemal Kaşıkçı’nın öldürüldüğüne dair güvenlik kuvvetlerinin kesin olan bilgileri var ki, dünya kamuoyunu, yabancı basın aracılığıyla kuvvetli biçimde domine etti. O günden beri, medyanın ilgi odağı şimdi öfkeyle baktığım bu bina. Önünde yüzlerce gazeteci, yazar, aktivist var.
TÜRKİYE’NİN SAYGINLIĞINA YAPILMIŞ KORKUNÇ SALDIRI
Batılı ajansların, televizyonların muhabirleri, kurdukları kameralarının karşısında, hayret ve şaşkınlık ifadelerini yüzlerine yansıtarak anonslar çekiyor, canlı yayınlar yapıyor: “Evet bu binaya giren Cemal Kaşıkçı’nın, Suudi Arabistan’dan gelen 15 kişilik infaz timi tarafından öldürüldüğü ve sonra cesedinin parçalara ayrılarak götürüldüğü iddia ediliyor…”
Olayın anlatımı bile inanılmaz korkunç hisler veriyor insana.
Türkiye devleti, bu cinayeti doğrudan kendi saygınlığına ve itibarına yapılmış bir hamle olarak algıladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuyu bizzat takip ediyor. Savcılık soruşturma açtı, tüm güvenlik birimleri titizlikle çalışıyor. Yakında konsoloslukta arama olacak. Bir şey bulamayacaklarını güvenlik kuvvetleri de biliyor. Ancak resmi soruşturma açısından olay mahallinde inceleme yapmak zorundalar.
Türkiye bir yandan da, olayın doğru çıktığını duyurduğunda nasıl bir yol haritası izleyeceğini belirlemeye çalışıyor. Doğru çıkması halinde çok ciddi ve sarsıcı karşılığı olmak zorunda. Çünkü Türkiye devletinin güvenilirliğini, saygınlığını ve ülkesindeki yabancılara karşı sorumluğunu sarsan bir saldırıdır bu.
Yakında Türkiye durumu net olarak açıklayacak. İddiaların asılsız çıkması ve Kaşıkçı’nın sağ selamette olması için dua ediyoruz. Lakin korkarım bu çok zayıf bir ihtimal.
BU NASIL BİR DEVLET?
Bir ülkenin kendi konsolosluğunda cinayet işlemesi kimsenin aklının alacağı bir şey değil. Ancak terörist kafası, mafya kafası böyle bir şeyi yapabilir. Hatırlayınız daha önce kraliyet ailesindeki üyeleri, iş adamlarını, devlet görevlilerini, saygın aile üyelerini bir gecede toplayıp, bir otele kapatmıştı Prens Selman. Orada işkence yaptığı, zorla ‘senet imzalattığı’, servetine çöktüğü iddia edilmişti. O da ayrı bir utançtı Suud devleti için. Onu yapan kafanın bu cinayeti işlemesi gayet mümkün.
Suudi Arabistan’ın gelecekteki kralı ve şimdilerde devletin tek hâkimi Prens Selman’ın bu tür politikalarını eleştiriyordu Cemal Kaşıkçı, Washington Post gazetesindeki köşesinde. Türkiye dostuydu (zaten aile köken olarak Osmanlı’ya dayanıyor). Türkiye’de evi vardı ve burada evlenmek için nişanlısıyla konsolosluğa gelmişti.
Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’ın Türkiye’ye karşı, İsrail-ABD hattında yer aldığını ve hasmâne tutum içinde olduğunu biliyorsunuz. Zaten bu cinayet, Türkiye’yi daha da zor duruma sokmak, iki ülke ilişkilerini bitirmek için yapılmış bir operasyona benziyor.
Kaşıkçı, özellikle Yemen’de uyguladığı abluka ve saldırılarda çocukların, Suriye’deki tutumuyla sivillerin ölümüne neden olan ve kendi ülkesinde mafyavari tutumuyla vatandaşlarına kan kusturan rejimi sert olmasa da eleştiriyordu. Buna bile tahammül edemediler demek.
DİN ADAMLARIMIZ BİR FETVA VEREBİLİR Mİ?
Nerede bakarsanız bakın, utanç verici bir politika izliyor Suudi rejimi. İslam dünyasında ABD tarafından bu kadar aşağılanan, haraca bağlanan ve resmen köle gibi davranılan bir başka ülke olmadı.
Ne hazindir ki, Mekke ve Medine bu ülkededir. Ve bizler umre için, hac için İslam dünyasının yüz karası bu ülkeye gitmek zorundayız. Belki de gitmek zorunda değiliz. Esir alınmış kutsal beldeye hac için gitmenin farz olup olmadığına din adamlarımız bir fetva verebilir mi bilemiyorum?