Hakimi tehdit eden Ahmet Altan'a sessiz kalmadı!
Ahmet Kekeç: Bu elit suçlular, en azından ahlaken yargılanmalı ve suçlu ilan edilmeli.
"Cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs" suçlarından ağırlaştırılmış müebbet hapis talebiyle yargılanan Ahmet Altan, davanın beşinci duruşmasında esas hakkındaki savunmasını yaptı.
Altan’ın duruşma öncesinde kitapçık haline getirilerek bastırılan savunması, duruşma salonundaki katılımcılara dağıtıldı.
Altan, savunmasında mahkeme heyetini üstü kapalı şekilde tehdit ederek, “Giyotine gönderen giyotine gitmiş, hapseden hapsedilmiş, sürgüne yollayan sürülmüştür. Zorbaların verdikleri cezalar, kendi kader haritalarında da ulaşılacak bir menzil olarak işaretlenmiştir. Şimdi siz beni hapiste öldürmek istiyorsunuz. Bütün bu gerçekleri anlattıktan sonra ben size diyorum ki: Ben hapishanede ölmeye hazırım. Ve size soruyorum: Ya siz? Siz de hapishanede ölmeye hazır mısınız? Çünkü vereceğiniz ceza sizin kader haritanıza da aynen kaydedilecek.” diye konuştu.
Altan'ın bu sözlerine Star yazarı Ahmet Kekeç bugünkü köşesinde sert tepki gösterdi.
Kekeç, "Bu cürümlerin yasalardaki karşılığını bilmiyorum ama bu elit suçlular, en azından ahlaken yargılanmalı ve suçlu ilan edilmeli. " diye yazdı.
İşte o köşe yazısı;
- Hâkimi ‘öleceksin’ diye tehdit eden kahraman gazeteci!
Hrant Dink ödülünü bu adama verdiler... Bu adamın marifeti, Hrant Dink cinayetiyle ilgili resmî raporu, Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer isimlerini ketmederek gazetesinde yayınlamış olması.
Bu bir marifettir...
Düşünebiliyor musunuz? Gazetecisiniz. İddia sahibi bir gazetecisiniz üstelik... Elinize tutuşturulan bavullar dolusu belgeyi sormadan, soruşturmadan, delillerin sağlam olup olmadığına bakmadan yönettiğiniz gazetede yayınlıyorsunuz ve bir darbe soruşturmasına zemin hazırlıyorsunuz.
Bu tutumunuz alkışlanıyor...
Birden “kahraman gazeteci” oluyorsunuz...
Ne güzel!
Fakat “kahramanlık” bir yerden sonra işlemiyor.
Daha doğrusu, FETÖ’nün suçları ortaya çıkınca, kahramanlık bitiyor.
Bu kez, elinize geçen belgeyi (Hrant Dink cinayetiyle ilgili belgeyi), bazı isimleri (cinayet şüphelisi iki polisin ismini) yok ederek gazetenizde yayınlıyorsunuz.
Haberden kaçamıyorsunuz ama o isimlerden kaçıyorsunuz; o isimlerden tasarruf etme hakkını tepe tepe kullanıyorsunuz.
Bunu yaptığınız, yani bir cinayeti karartma suçu işlediğiniz için de, Hrant Dink ödülüyle taltif ediliyorsunuz.
Bu ödülü sırıtarak, etrafa kahramanlık pozları vererek kabul ediyorsunuz.
Hiç utanmıyorsunuz.
Hiç vicdanınız sızlamıyor.
Bir gazetecinin görevi, kamuoyuyla paylaşmaya cesaret ettiği bir belgeyi, olduğu gibi, herhangi bir ek yapmadan, herhangi bir tasarrufa gitmeden yayınlamaktır. Ama siz, bir belgeyi yayınlamak suretiyle, hem bir “cesaret örneği sergilemiş gibi” yapıyorsunuz ve bunun getirisinden yararlanıyorsunuz, hem de FETÖ adına tasarruf ederek bir cinayetin faillerini gizliyorsunuz. Buna da “gazetecilik” diyorsunuz.
Bu “kahraman gazeteci”, önceki gün hâkim karşısına çıktı.
FETÖ’cü suçlamasıyla yargılanıyordu.
İsmi lazım değil...
Savunma yaparken mahkeme heyetini tehdit etti.
Şunları söyledi: “Giyotine gönderen giyotine gitmiş, hapseden hapsedilmiş, sürgüne yollayan sürülmüştür. Şimdi siz beni hapiste öldürmek istiyorsunuz. Bütün bu gerçekleri anlattıktan sonra ben size diyorum ki: Ben hapishanede ölmeye hazırım. Ve size soruyorum: Ya siz? Siz de hapishanede ölmeye hazır mısınız? Çünkü vereceğiniz ceza sizin kader haritanıza da aynen kaydedilecek. (….) Ben buraya yargılanmaya değil yargılamaya geldim. Binlerce masum insanı hapse atmak için yargıyı soğukkanlılıkla öldürenlerin işledikleri cinayetleri yargılayacağım. (….) Bizim darbeyle ilgimiz olmadığını yıllarca bizi izlemiş olan istihbarat teşkilatı da, polis de, bu iddianameleri yazan savcılar da biliyorlar. Benim de aralarında bulunduğum bu 'elit' suçlular artık nasıl bir manyaklarsa nerede silah görseler oraya koşuyorlar.”
Bu uzun alıntıyı yapmamın nedeni şu:
Kahraman gazetecimiz, hâlâ kahraman... Yüksek bir özgüvenle konuşuyor ve bir gün “kurtarılacağına” inanıyor.
Çünkü buna inandırılmış.
Savunmasını yaparken de suç işliyor.
Daha doğrusu, konuşurken suç kastı taşıyor ve söylediklerinin doğru anlaşılmasına özen gösteriyor: “Vereceğiniz ceza sizin kader haritanıza da aynen kaydedilecek.”
Kahraman gazeteci ve dâhil olduğu entelektüel grup (kendi ifadeleriyle “elit suçlular”) bir darbenin geleceğini biliyorlardı, belki de bu konuda enforme edilmişlerdi.
Klasik anlamıyla darbeci değillerdi ama darbeye altyapı oluşturacak (darbeye zemin hazırlayacak) bir düşünsel faaliyet içindeydiler. Bu mesailerini de gizlemiyorlardı.
Kurtuluş için “iç savaş” şarttı.
Erdoğan, yasa dışı yollarla da olsa, mutlaka indirilmeliydi.
Bu böyle gitmezdi.
Devlet içindeki bir merkez (FETÖ’yü kastediyorlar), olanları izliyor, kaydediyor ve harekete geçecekleri zamanı bekliyordu.
Kahraman gazeteci daha ileri şeyler söylüyordu: “Erdoğan’ı öldürecekler, cesedini de bir çöplüğe atacaklar... İstanbul sokaklarında tank görülmeden iç savaş çıktığı anlaşılmaz... Bize çok acı çektirecek bir altüst oluş lazım... Erdoğan çizmeyi aştı, bunun bedelini ödeyecek.”
Bu cürümlerin yasalardaki karşılığını bilmiyorum ama bu elit suçlular, en azından ahlaken yargılanmalı ve suçlu ilan edilmeli.
Sen hem Hrant Dink cinayetini karatacaksın (ve bu marifetinin karşılığı olarak ödüllendirileceksin) hem de “sanık” kürsüsünde oturup hâkim tehdit edeceksin.
Sonra da utanmadan “kahraman gazeteci” rolü oynayacaksın.
Madem bu dünyaya “yargıyı öldürenlerle” hesaplaşmaya geldin, koskoca HSYK’yı ilkokul mezunu bir marangoza bağlayan FETÖ’nün “yargı düzenine” niçin bir çift sözün yok a be vicdansız adam, a be ucuz kahraman!