Öcalan'ın mektubu ve Osman Öcalan'ın TRT yayınının perde arkası!
"İstanbul seçimi bitti. Seçim sürecinde son dönemecin en tartışmalı konularından biri de terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’ın mektubu ve kardeşi Osman Öcalan’ın TRT Kürdi ekranlarında yaptığı açıklamaydı." diyen Hande Fırat, çok tartışılan 'Öcalan' meselesini değerlendirdi.
İşte o satırlar:
"23 Haziran sürecinde, CNN Türk ekranlarında görüşme sürecinin seçim sürecinden de bağımsız olarak kritik olduğunu belirtmiştim. On yıllardır devam eden sorunlu ve hassas bir alanda adım atarken devlet aklının çok iyi, çok ince ve dikkatli çalışması gerekir. Ancak özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin açıklamalarının ardından, doğal olarak tartışmalar sürüyor. Hem tartışmaları hem de kaynaklardan edindiğim bilgileri alt alta koymaya çalışacağım. Çünkü mektup belli ki “İmralı görüşmeleri niteliksiz ya da nitelikli” şekilde sürse de sürmese de her şekilde bundan sonraki süreçte Türkiye’nin gündeminde olacak.
OCAK AYININ BAŞINDA
Tartışma yaratan mektuba götüren süreç aslında Ocak 2019’da başladı. Öcalan’a uygulanan tecride son verilmesi için HDP Hakkâri Milletvekili Leyla Güven’in de aralarında bulunduğu bazı isimler 7 Kasım tarihinden itibaren cezaevlerinde açlık grevi ve ölüm orucu eylemlerine başlamıştı. Ocak ayında İmralı’ya kardeşi Mehmet Öcalan’ın gittiğini öğrendik. 16 Ocak 2019 tarihinde BBC Türkçe’ye konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, Öcalan’a uygulanan tecridin kaldırılması gerektiğini belirterek, “Bunun başka muhatabı yoktur, kimse de bu konuda muhataplığa soyunmasın. Bunu ne HDP doldurabilir, ne de başka yer doldurabilir” dedi. Süreçte cezaevlerindeki eylemler sürdü, ancak başta Leyla Güven olmak üzere sağlık durumları sebebiyle HDP’de endişe artıyordu.
GİZLİ TRAFİK YÜRÜTÜLDÜ
TBMM Başkanı Mustafa Şentop, HDP’li Pervin Buldan ve Mithat Sancar ile görüştü. Cezaevlerindeki eylemlerin son bulması için Ankara’da o tarihte gizli bir trafik yürütüldü. Cumhurbaşkanlığı, TBMM Başkanlığı, MİT, İçişleri Bakanlığı olarak ilgili tüm kurumların devrede olduğu bir trafik. Sonuç itibarıyla yasal altyapısı da hazırlanarak, 8 yıl aradan sonra 2 Mayıs tarihinde Öcalan’ın avukatları İmralı’ya gitti. Avukatlar mayıs ayındaki ikinci ziyaretlerini ise 22 Mayıs’ta yaptılar. Öcalan açlık grevleri ve ölüm oruçlarının amacına ulaştığını, artık sonlandırılması gerektiğini vurguladı. Açıklamadan sonra eylemler son buldu. Haziran ayında ise İmralı trafiği yine yoğundu. 7 Haziran’da kardeşi Mehmet Öcalan, 12 Haziran’da avukatları, 18 Haziran’da yine avukatları ile görüştü. 20 Haziran’da ise tartışma yaratan o görüşme yapıldı ve akademisyen Ali Kemal Özcan İmralı’ya gitti, tartışma yaratan o mektubu açıkladı.
DEVLET BİLGİ SAHİBİDİR
Bilinmesi gereken bazı hususlara mektupla ilgili tartışmalara geçmeden dikkat çekmekte fayda var. Her düzeyde yapılan İmralı görüşmelerinin içeriğinden devletin ilgili kurum ve makamları bilgi sahibidir. İçerik ilk günden beri devlette yetkili isimlere özel bir dosyada sunulur. Devlet doğal olarak bu içerikleri başta örgütle mücadele olmak üzere yürüttüğü politikalarda uygun şekilde kullanır. Yine devlet adı bir “çözüm süreci” olmasa da ilgili kurumları aracılığıyla zaman zaman “nitelikli üst düzeyde”, zaman zaman daha alt seviyede görüşmelerle Öcalan ile temasa geçebilir.
KRİTİK SÜREÇ
Bu bilgiyi de aktardıktan sonra gelelim mektuba... 18 Haziran tarihli mektup zamanlamasıyla, içeriğiyle, açıklanma tarzıyla, sonrasında yaşananlarla doğal olarak tartışma konusu oldu. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçimlerini etkileme ya da etkilememe durumundan ayrı ve bağımsız olarak, Kandil-HDP-İmralı ekseninde nasıl bir sonuç ortaya çıkaracağı, yeni süreç ya da sorunlara yol açıp açmayacağı, üçlü eksende sorun yaratıp yaratmayacağı da çok kritikti.
Buna bir de Osman Öcalan’ı ekleyelim. Öcalan’ın mektubunun hemen ardından, yine seçimden hemen önce TRT Kürdi ekranlarında gördük Osman Öcalan’ı. Seçimlerle ilgili mesajından öte Kandil’in meşruiyetini kaybettiğini ileri sürdü.
ÜST DÜZEY YETKİLİ: İÇ HESAPLAŞMA
Şimdi seçim bitti ama artık cin de şişeden çıktı. Bu mesajlar neye yol açtı ya da açacak? Ankara’dan konuştuğum bir “üst düzey yetkili”, terör örgütünün Öcalan’ın mektubunun şokunu yaşadığını, Kandil’in örgütü kontrol etmekte zorlanacağını öne sürdü. Üst düzey yetkili, “Osman Öcalan’ın TRT Kürdi’de yayımlanan ‘Kandil küresel güçlerin oyuncağı oldu ve kesinlikle Kürtleri temsil etmiyor’ tespiti, örgütün bütün propaganda argümanlarını elinden alıyor. Kandil, kendisinin meşruiyetini ortadan kaldıran Apo’yu tanımazken, Osman Öcalan içinse infaz emrini verdi. PKK’nın iç hesaplaşması şimdi başlıyor. Güvenlik güçlerinin PKK’ya sahada nefes aldırmayan tutumu, örgütü büyük bir çaresizliğe sevk ediyor. Öcalanlardan PKK’ya gelen darbe, bitişin fotoğrafını veriyor” dedi.
SORULAR... SORULAR...
Üst düzey yetkilinin ifadeleri böyle. Ancak bu ifadeler beraberinde bazı soruları da akla getiriyor...
- Öcalanlar, özellikle terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan Kandil’e karşı ne diyecek?
- İmralı’daki görüşme trafiği sürecek mi?
- Görüşme sürecek ise görüşmeyi kimler yapacak? Ortada açıklanmadığı ya da açıklanması bilerek geciktirildiği belirtilen bir mektup var. Durum bu ise Öcalan aynı avukatlarla mı görüşmek ister, avukatlarını mı değiştirmek ister? Devlet ne der?
- Öcalan örgüt ekseninde daha önceki yıllarda örgüt içinde olduğu gibi karşılıklı savunmalar verilir mi, orta yol mu bulunur?
- Yoksa örgüt içi hesaplaşma mı yaşanacak? Bu hesaplaşma, üst düzey yetkilinin savunduğu gibi örgütün bitişine mi neden olacak yoksa bir parçalanmaya mı yol açacak? Parçalanmış bir örgüt, devlet ve Kürt hareketi açısından hangi sonuçları doğuracak?
Örgütün geçmişine bakıldığında infazlarla dolu olduğu görülüyor. Bu soruları sorarken geçmişte Eruh ve Şemdinli baskınlarından aranan Osman Öcalan’ın PKK tarafından hapse atılmış olduğunu, iki kez örgüte geri dönmüş olduğunu, 2004 yılında PKK’dan ayrıldığını ve geçmişte de Türk medyasına konuştuğunu ama ilk kez TRT ekranlarında görüldüğünü de belirtelim."