Hangi Kazım Karabekir Paşa?
Bugün haklarında hüsn-i zan beslediğimiz ve hatta bazılarını abartılı bir şekilde taçlandırdığımız geçen asrın birçok ismi biraz yakından incelendikleri takdirde inişli çıkışlı bir hayat felsefesinin yolcuları olarak karşımıza çıkarlar. Belki de bu nedenledir ki geçen asrın siyasete karışmış hemen her bir şahsiyetinin bir “eski”, bir de “yeni” yahut bir “önceki” bir de “sonraki” ismi ve şahsiyeti vardır. Tıpkı bazı şehirlerin, “eski şehir”, “yeni şehir” diye anılan kısımlarının olması gibi.
Eski ve Yeni hayatlı söz konusu isimlerin hemen hepsi mevcut iktidarı beğenmeyip ona karşı cephe almışlardır. Hatta bazıları iktidar sahibini sadece iktidar koltuğundan değil, canından da mahrum etmeye çalışmışlardır.
Bu isimlerden biri, hepimizin de çok iyi bildiği, Kazım Karabekir Paşadır.
Kazım Karabekir Paşa, İttihat ve Terakki Cemiyeti, 1896-1909, adlı kitabında İttihatçıların Abdülhamid’i dize getirmek maksadıyla onun hafızası mesabesindeki Arap İzzet Paşayı, muhtemeldir ki Talat Paşa'nın fikri gereği, bir suikast sonucu öldürmek istediklerinden bahseder...
Karabekir Paşa'nın verdiği bilgilere göre; Enver Bey konuyla ilgili kendisi ile görüşmek üzere 17 Ağustos 1907’de Manastır’da bulunan evine gelmiştir. Çok mühim bir meseleyi kendisi ile görüşmek istediğini söylemiş, İttihat ve Terakki Cemiyeti Genel Merkezi’nin, Sultan Abdülhamid’in bir süreden beri cemiyet hakkında bilgi edinmesi ve Manastır taraflarında bazı soruşturmalar yapılmasını istemesi nedeniyle İstanbul'da bir terör hareketi yapılmasına ve Arap İzzet Paşa'nın öldürülmesine karar verdiğini belirtmiştir. Bu suretle İttihat ve Terakki Merkezi’nin Abdülhamid'i sindirmek gerektiği fikrine vardığından söz etmiştir.
Kazım Karabekir Paşa, Genel Merkez’in bu kararını şekil bakımından doğru bulmaz. Manastır’dan fedai temininin cemiyetin oradaki mevcudiyetine zarar vermesi yanında Abdülhamid üzerinde de istenilen etkiyi sağlamayacağını ifade eder. İttihatçıların zoraki bir fedai bulduklarını ve onu da Manastır’dan temin edebildikleri şeklindeki istihza söylemlerine muhatap olacaklarını dile getirir. Kendisinin alınan suikast kararına uyacağını ancak zarar görmemek için tedbirli ve temkinli olmak gerektiğine dikkat çeker.
Fikrini beyana devamla; “İstanbul Manastır'ı ezmeye kalkar. Selânik kendisi bile zayıf bir halde olduğundan, mühim merkezlerde cemiyet henüz tam olarak teşkilatlanamamış bulunduğundan Sultan Hamid cemiyeti ezerse Türk Milleti çok uzun yıllar için hürriyete kavuşamaz. Türk Milleti ebediyen hürriyete veda etmiş olur… Bence asıl olan meselenin kendisini iyice münakaşa edelim. Selânik'teki arkadaşların yanlış düşündüklerini de kendilerine anlatarak yapılması lâzım gelen işler hakkında esaslı bir program kabul ettirmeliyiz.” der.
Karabekir Paşa Enver Paşayı ikna etmeye çalışarak; suikast için seçilen hedefin yanlış olduğunu, hedefin Sultan Hamid olmasının daha isabetli olacağını, böyle bir hedefin seçilmesi halinde kendisinin tereddütsüz bir şekilde ortaya atılacağını… dile getirir ve bu fikrinde ısrar eder.
İlaveten de Sultan Hamid'i öldürmek teşebbüsü için gayet iyi bir surette teşkilatlanmış olmak gerektiğini, suikastın başarılı olamaması halinde neticenin yalnız cemiyetin değil birçok aydın kimselerin de felâketine sebep olabileceğini izah eder. Muvaffak olunsa bile işin bir merkezden idare edilmesi gerektiğine vurgu yapar. Kazım Karabekir’in sözünün özü; “tam teşkilât, tam icraat” demek olur.
Enver Paşa Karabekir’in sözlerine kani olur ve; “… Sultan Hamid'i Ramazan'daki Hırka-i Şerif ziyaretinde öldürme vazifesini biz üzerimize alalım. Sen veya ben yahut her ikimiz. Buna ne dersin. …Beşiktaş'ta bizim evin Yıldız'dan gelen yola bakan bir penceresi var. Bir tüfek temin ettin mi mesele kalmaz…” der.
Sonra da her iki isim, başarılı olsun veya olmasın, İstanbul'da bir terör hadisesi çıkarmanın faydadan çok zarar vereceği, İstanbul'da kuvvetli bir merkez kurularak ordu ve donanmaya el atılması, aynı zamanda Edirne, İzmir, Üsküp'te de teşkilâtlar oluşturulması ve bu şekilde civar ordularla ve oralardaki hürriyet severlerle temasta bulunulması şeklinde bir fikir geliştirirler. Onların bu fikri İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Selanik Merkez-i Umumisince de değerlendirmeye alınır.
Gerek münferit suikastlardan sakınılması ilkesi gerekse İstanbul'da bu tür teşebbüslerde bulunulmasının cemiyetin vaktinden önce ortaya çıkmasına neden olacağı ve ayrıca tehlikeli sonuçlar doğurabileceğine Merkez-i Umumi de kani olur. Neticede Arap İzzet Paşa suikasta hedef olmaktan kurtulursa da yeni hedef Sultan Abdülhamid olur.
Abdülhamid’e karşı tertiplenecek suikastın Cuma Selamlığı’nda yapılması konuşulursa da bunun mümkün olamayacağına karar kılınır. Zira Kazım Karabekir Paşa daha evvelce selamlık merasimine davet olunduğunu ve ortam ve şartları yakinen gözlemlemiş olduğunu belirtir. Dolayısıyla suikastın Ramazan’ın on beşinci günü Hırka-i Şerif ziyareti esnasında olması daha makul bulunur.
Ramazan ayı gelmeden çok önceden Beşiktaş'ta bir ev kiralanması için Selânik İttihat ve Terakki Merkez-i Umumisi ile yazışmalar yapılır. Hemen faaliyete geçilir. Beşiktaş'ta yol boyunca uzanan ancak sınırlı sayıda olan evler bütünüyle Sultan Abdülhamid'in hizmetinde olanlar tarafından tutulmuş olduğundan suikastın icrası için uygun bir ev bulunmasına çalışılır. Nihayet Fındıklı'da İttihatçılardan Topçu Binbaşısı Nahit Beyin evi hem caddeye baktığından hem de çok münasip olduğundan suikast için uygun bulunur.
Karabekir Paşa Nahit Beyi ziyaret ederek evi yakından inceler. Ev, gerektiğinde kullanılmak üzere hazır tutulur.
Ancak kafalar biraz karışıktır. Abdülhamid birkaç fedainin saldırısı neticesi Hırka-i Şerif ziyareti esnasında mı yoksa selâmlık törenine katılması sırasında öldürülmesi gerektiği konusunda tam bir karara varılamamıştır. Bu hususu görüşmek üzere Karabekir Paşa Manastır'a gitmeye karar verir.
Organizatörleri arasında Kazım Karabekir Paşa'nın da yer aldığı Abdülhamid’e yönelik söz konusu suikast hazırlığının akıbetini bilemiyoruz. Ancak sonraki tarihlerde Abdülhamid’e karşı suikast düzenlendiğini farklı haber kaynaklarında okuyabiliyoruz.
Söz konusu haberlerden en son birinin 1908 Temmuzunda Sultan Abdülhamid’i hedef alan bir suikastın yapıldığı şeklindedir. Ancak bu suikast haberinin doğruluğu yanında Kazım Karabekir Paşa'nın bahsettiği suikastla ne derece alakası vardır buna vakıf değiliz.
Suikastın olup olmaması bir tarafa, tertibinin düşünülmüş olması dahi dönemin aydın, asker ve siyasi yapı ve şartlarını tanımak bakımından oldukça önemlidir. Ayrıca Abdülhamid suikasta uğramamış olsa dahi onun tahttan indirilmesi konusunda kimlerin ne şekilde etkili olduğunu göstermesi bakımından da yeterince ibret vericidir.