Hayattan geriye kalan...

Nuran Yıldız

Nuran Yıldız

[email protected]

Yılın son günleri, benim için “bir yıl daha bitti, daha yapacak ne çok iş var” söylenmesiyle geçer.

Eğlenceden eğlenceye koşturmayı sevmem o yüzden.

Hayat dediğin, ilerde bekleyen değil geride bıraktıklarındır.

İleriyi de, geride bıraktıkların yapıyor nihayetinde.

Hayat stratejimin iki ayağı oldu hep;

Biri dürüstlük. Kimseye, hiçbir koşulda oynamamak.

Böyle olunca sevenlerinizin çok olmasını beklersiniz değil mi? Olmaz.

Dürüstlük fazla sert ve soğuk gelir nedense…

Bir o kadar da inandırıcılıktan uzak olduğundan, arkasına hikâye yazmaya heveslenir dürüstlükten nemalanmayanlar.

Diğeri, “an” içerisinde yapabileceğinin en iyisini yapmaktır. En lüks yaşam “keşke”siz bir yaşam.

“Bugün de olsa aynısını yapardım” demenin iç huzuru neyle değişilir?

Anladınız, yılın son günleri bende muhasebe demek.

2018, geride kalan ömrüme fena mıhladı kendini. Annem gitti. Kasım, sevmediğim aylar listesinde ilk sırada.

10 Kasım Atam, 13 Kasım annem…

Aklımda kalan yılları düşündüm…

1973 var. Babamın elimden tutup okula götürdüğü ilk gün.

Annemin ördüğü kolalı beyaz dantel yakam, ilk öğretmenim Emel Bozay’ın melek yüzü aklımda.

İnsanın başına ne geleceğini ilkokul öğretmeni belirliyor, kesin.

1984 var. Sevinçten ağladığım yıl…

Üniversite sınavlarında ilk tercihim olan Ankara Üniversitesi, Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Bölümünü kazandığım için.

1988, ilk maaşımı aldım.

1992’yi unutmam. İki kardeşimden birinin yurt dışına yerleştiği yıl.

Ailece havaalanında ağlayışımız. Yüzümüzü dış hatların camına yapıştırıp, gözden kayboluşunu izleyişimiz.

Canımızdan bir parçanın kopuşu gibi hissettiğimiz acı.

1998 var. Mülkiye, Siyaset Bilimi’nin zorlu jürisinden çok iyi dereceyle doktora yeterliliği aldığım yıl.

Ürkerek girdiğim sınavdan, özgüvenin zirvesiyle çıkışımı nasıl unuturum.

2000 yılı. Milenyumla bağımsızlığımı ilan edip, annemin dizinin dibinden ayrılışım. Kendi evime taşındığım yıl.

2006’yı da unutmam. Fatih Altaylı’nın, Sabah’da köşe yazmamı teklif ettiği, düzenli yazmaya başladığım yıl.

2011’i unutmak mümkün değil. Kâbus. FETÖ projesi olduğuna o günlerde kimseleri inandıramadığımız Taraf’a, manşet oldum! İlker Başbuğ ile irtibatlandırılarak.

Ana haberlerde ismim geçmişti. Sabaha karşı tutuklamalar dönemi.

Medya öcülerine dönüşmüş komşular, “Nuran da tutuklanmış öyle mi?” sorusuyla annemi telaşlandırmışlardı.

Onu tutuklanmadığıma inandırabilmek için, saat başı arayarak konum bildirdiğim yıl.

Sabaha karşı, pencereden polis arabası geldi mi diye baktığımız günler.

Aramada bulacakları şeyleri yanlarında getirdiklerini ya da kendilerinin koyduklarını bildiğimizden, güvenmek bir yana, güvenliğimize tehdit olmuş FETÖ’cü polisleri çaresizce bekleyişimiz.

Bunun böyle olduğunu bile bile kimsenin hiçbir şey yapmayışı unutulur mu?

Derken…

2016, dostum Erol Olçok’u aniden kaybedişim.

2017, dostum İbrahim Çağlar’ı aniden kaybedişim.

2018, annemin gidişiyle göbek bağımın gerçek kopuşu.

Kapatın gözünüzü, kendi unutulmaz yıllarınızı listeleyin. Hayatınız odur.

Geçmiş, acıyla örüldükçe ruhlarımız kabuk bağlıyor. Keyifle yaşandıkça yeryüzündeki cennete ortak oluyoruz.

2019 ise 1919’da ülkemizin üzerine güneşin doğuşunun 100. Yılı.

İlber Hocam bilir ama, 100 yıl bir ülke için gençlik yılları sayılır.

Heyecanı, gerilimi, gelişimi, keyfi, sıkıntısı o gençlikteki bir insan gibi işte…

Yeni yıl, yattığınızda iç huzurunuzla gülümseyerek uyuduğunuz bir yıl olsun.

METE BUNU YAPMAZ

Milliyet’in yayın yönetmeni Mete Belovacıklı, gazetenin tirajını artırmak için gazetecileri, Vatan Gazetesi’nden boşalan kata yollamış.

Rivayet bu. Da.

Alınan kararla motivasyon ya da cezalandırmanın ilişkisini kuramadım.

Ve fakat.

Mete’yi uzun yıllar öncesinden tanırım.

Tiraj kaybıyla gazetecinin doğrudan ilgisi olmadığını Mete bilir.

Böyle bir ilgi, ancak gazete yönetimiyle kurulabilir, Mete bilir.

Böyle bir tuhaflık, Mete’nin kararı olamaz.

İstanbul, Mete’yi o kadar da değiştirmez. Yoksa değiştirir mi?

Yok yok değiştirmez.

YENİ AKİT DÜŞÜNSÜN

Posta kutumda Yeni Akit uzantılı e-postayı görünce dedim ki;

Kesin ağır hakaret içeriyordur.

Eyvah al başına belayı.

İşin yoksa Yeni Akit’le uğraş.

Yine yargılamadan kesmişlerdir cezayı.

Kesin “laikçi teyze” demişlerdir.

Halbuki.

Yeni Akit’te çalışan bir okurumun yazılarımla ilgili beğenileri vardı e-postada.

Şaşkınlığım tavan.

Yeni Akit, algılanmasıyla ilgili bir düşünsün derim.

HATIRLA GEÇMİŞİ, SEN ORDASIN

Cem Özer’in, Cem Yılmaz’ı ilk ekrana çıkardığı programı izledim.

Görmeniz gerek.

Bugünün şişkin egolu Cem Yılmaz’ı o günlerde ürkek, heyecanlıymış meğer.

Bugünün utanmasız Cem’i çekingen, utangaçmış meğer.

Bugünün şımarık Cem’i mütevazıymış meğer…

O zamanlar yer etmişti gülmekten ağrıyan yanaklarımıza Cem Yılmaz.

Bugün iştahla tükettiği ne varsa, o günlerden miras.

KURTARICISI BİLE BELDEN AŞAĞI…

“Ağlama Anne”deki enişte-baldız ilişkisi rahatsız ettiğinden, dizi final yapacakmış.

Dizilerimizden yengesiyle aşk yaşayanları çıkarsanız geriye kaç dizi kalır bakmak lazım.

Hadi akrabalık bir yana.

En çok izlenen dizimiz var, “Sen Anlat Karadeniz.”

Altın Kelebek bile aldı da, biri tesettürlü biri tesettürsüz iki yazarı, törende, kadına şiddet konulu manifesto yayınladı.

Dizinin özünde, şiddet uygulayan kocasından kurtardığı kadınla aşk yaşayan bir adam var!

Memduh Bayraktaroğlu’nun anlattığı olay durumu güzel özetliyor:

Üniversiteli gençler bir gün, Neyzen Tevfik’i Atlas sinemasına götürüyorlar.

Filmde avcı, vahşi kabilelerin arasına düşen bir kızı kurtarıyor ve ikisi aşk yaşamaya başlıyorlar.

Sinema çıkışı gençler Neyzen’e, düşüncesini soruyorlar.

“Sinemayı sevdim” diyor Neyzen, “çünkü her yer günlük güneşlikken burası gece. Gün ortasında geceyi yaşamak çok hoşuma gitti.”

Devam ediyor, “Filmden anladığım ise şu: Bizim hayatımıza çok benziyor. Her halaskâr (kurtarıcı) sonunda, kurtardığı kıza düşmanının yapmak istediğini yapıyor…”

ZAMANIN İLİŞKİ BİÇİMİ

Mustafa Sandal’ın eski eşi, Saadettin Saran’ın yeni sevgilisi Emina, “Bir daha asla evlenmem” demiş.

Gazetecilerin bundan çıkardığı sonuç, “Saran çok kızacak” olmuş.

Benim bildiğim Saadettin Saran, böyle bir cümle karşısında olsa olsa derin bir “ohh” çekmiştir.

İstediğiniz kadar test sürüşü yapabiliyorsanız, otomobili neden satın alasınız?

GÜZEL İŞ

Karaca’nın yeni yıl reklamı ne güzel olmuş.

Pamuk Prenses olmak isteyen kızının hayallerini gerçekleştiren baba ve Karaca’nın mesajı:

“Bazı hediyelerin yeri başka, diğer tüm hediyeler için Karaca…”

Müziği de Türkçe olsaymış, tadından yenmezmiş…

AKLIMDA KALAN

Milli Savunma Bakanı ile Grup Başkan vekilinin atışması: Milli Savunma Bakanı ile CHP grup başkan vekili Meclis’te atışıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan konuya giriyor. İktidar ortağı Bahçeli de konuya girince aklıma üç soru düşüyor; Bir, Acaba Özgür Özel, her sözüyle insanları sürükleyecek etkiye sahip de ben mi bilmiyorum? İki, Milli Savunma Bakanı (ki kendisinin iletişim anlayışını pek beğenmem) cevap vermekte yetersiz mi kalıyor? Üç, bu iletişim stratejisinin gerekçesi ne ola ki? Danışman ekipler muhatap alıp cevap verirlerse, kendimi önemli biri gibi hissedeceğim. Söz, istemezlerse, aldığım cevabı buraya yazmayacağım.

Diğer Yazıları