Herkesin içindeki katile acilen dur demesi lazım!
Zor zamanlardan geçiyoruz ülke olarak. Terör, ekonomik dalgalanmalar, sosyal medyadaki zorbalık ve her geçen gün bizi birbirimize biraz daha yabancılaştıran öfke, ruhumuzu karartan gri bir bulut gibi çöktü üzerimize. Elbette gelecek güzel, güneşli günlere dair umudumuz var ama ileride tarih kitaplarına geçecek bir eşikten atladığımız da aşikar. Çoğu zaman kendi buhranlarım için bir araya geldiğim Prof. Dr. Bengi Semerci ile dün bir öğlen yemeği yedik ve bu defa sohbetin ana konusu kaçınılmaz olarak memleketin halet-i ruhiyesiydi. İşte o konuştuklarımızdan aklımda kalanlar...
* "Psikiyatrist olmayanlar hastaları kaptırmamak adına reçetelere antidepresan yazmaya başladı"
Herkes leblebi gibi, avuç avuç antidepresan yutar oldu. Ne oluyor hocam, milletçe depresyona mı girdik?
Bunun birkaç nedeni var. İnsanlar, antidepresan kullandıklarında hemen iyileşeceklerini düşünmeye başladı. Psikiyatrların dışında nöroloji uzmanları ve dahiliyeciler de gelen hastalara antidepresan yazıyor. Ağrısız-sızısız, adı konulmayan her hastalığın çaresini antidepresanlarda arar olduk. Kısacası doktorlar, hastalarını başka hekimlere yönlendirmek yerine, kolayından reçete yazıyor. Böylelikle de, kaçırmamış oluyorlar kendilerine gelenleri. Bir sebep de, devlet hastanelerinde uygulanan randevu sistemi. Buralarda muayene süreleri çok kısıtlı. 10 dakikada hiçbir psikiyatr, hastasını muayene edip teşhis koyamaz. Yani antidepresan satışının artmasındaki temel neden; hasta sayısının artışından çok, sistemsel hatalar ve bilmeyenlerin ilaç yazması.
* "'Depresif duygular' ile 'depresyon' iki bambaşka şey"
Peki yaşadığımız terör olaylarının, ekonomik çalkantıların hiç mi etkisi yok toplumsal depresyonun bu denli artmasında?
Elbette var. Yaşadıklarımız feci şekilde depresif duyguları artırdı. Ama zaten kimi zaman, her insan kendini biraz depresif hisseder. Depresif duygularla, depresyon iki bambaşka şey. Sorun bunları birbirine karıştırmamızda. Bu da sadece bize özgü bir durum değil. Dünyanın her yerinde aynı semptomlar görülmeye başlandı. Depresif duygular, herkese kendini depresyona girmiş hissi yaşatıyor. Ama bıraksınlar da bunun teşhisini hekimler koysun!
Biz her konuda kendi söküğünü kendi diken bir milletiz. Etrafta bir yakınına teşhis koyma heveslisi tipler türedi…
Psikoloji ve psikiyatri her zaman çok ilgi gören alanlar olmuştur. Şimdilerde iki kitap okuyan, üç haftalık kurstan sertifika alan kendini uzman zannetmeye başladı. Ha o öyle sanabilir, bunda bir sorun yok ama başkasına teşhis koymaya kalktığı an problem başlıyor. Bu konuda da maalesef şu sıralar tedirgin edici bir enflasyon yaşıyoruz...
* "Milletçe yaşadığımız şeyin adı post travmatik stres bozukluğudur"
80 milyon toplanıp senin kapını çalsak bize hangi teşhisi koyardın?
‘Post travmatik-stres bozukluğunuz var’ derdim. Çok uzun süredir tekrarlayan travmalar yaşıyoruz ve toplumun öfkesi tavan yapmış durumda. Tam rahatladık dediğimiz anda başımıza başka bir felaket geliyor ve kabus devam ediyor. Zaten terör dediğimiz şeyin gerçek amacı da bu.
* "Nasıl terör uzmanı olunur çok merak ediyorum. Acaba bunların kaçı terör konusunda bir araştırma yapmış?"
Kendimizi ve dünyayı hasta eden bu büyük modern çağ illetinden korunmak için ne yapabiliriz? Haberleri kapatıp eve gazete almamak ya da sosyal medyaya göz atmamak bir çare olabilir mi?
Dünyayla ilişiğini kesmek hiçbir zaman çözüm olamaz. Burada sorumluluk en çok medyaya düşüyor. Ekranlarda kanlı ceset görüntüleri izlerken nasıl koruyabilirsin ki kendini? Terör ve şiddet haberleriyle ilgili dünyada kabul edilmiş belli kriterler var. Maalesef terörden en çok çeken ülke biziz ama medyamız bu haberler konusunda göstermesi gereken hassasiyetten bihaber. Son dönemde dikkatimi çeken bir şey de terör uzmanları. Tabii ki hepsini kastetmiyorum ama her kanalda bir terör uzmanı yaşanan trajedilerle ilgili ahkam kesiyor. İnan terör uzmanı nasıl olunur çok merak ediyorum. Kaç tanesi bu konuda bir araştırma yapmış, hangi fakülteden mezun olup da terör uzmanıyım diye boy gösteriyorlar anlamak mümkün değil. Görüntülerin sık verilmesi, abartılması, terör üstüne korunmak değil yorum amaçlı yapılan bu konuşmalar korkuyu arttırarak teröre hizmet eder oldu. Herkesin dikkatli olması ve sorumluluğunu bilmesi gerekir.
* "Terör bizi ölümlere bile ortak yas tutamaz hale getirdi. Asıl büyük tehlike de işte bu!"
Üzerimize çöken bu linç kültürü, sosyal medyada iyice görünmeye başladı. 80’lerde aramızda böylesi sert ayrımlar yoktu yanlış hatırlamıyorsam...
80 öncesinde insanlar, ‘ne sağcıyım ne solcu, futbolcuyum futbolcu’ derlerdi. Bu, olayların bir parçası olmadıklarını gösteren kimlik kartları gibiydi. Artık terörden kaçacak bir yer kalmadı. Gittiğin AVM’de, sinemada ve hatta evde otururken bile başına bir felaket gelebilir. Bu anlamda maalesef terör amacına ulaştı. Kaçınılmaz olarak hepimiz bir tedirginlik halet-i ruhiyesi içindeyiz. Kurbanlar gerçek hedef değil. Keyfi seçilen kurbanlar da tüm toplumu potansiyel kurban haline getiriyor. Nerede ve ne zaman olacağına ilişkin belirsizlik, bireyler üzerinde yıkıcı bir etki yaratıyor. Terör korku ve öfkeyi, bu da saldırganlığı ve başka türlü bir terörü yaratıyor.
Öte yandan herkesin içinde kötü, karanlık bir taraf var. Terör işte tam da o noktaya temas ediyor. Hepimizin içimizdeki katile acilen dur demesi lazım. Eleştirdiğimiz, mücadele ettiğimiz, kınadığımız şeyle aynı hale dönüştüğümüzde asıl büyük tehlike başlamış demektir. Bu öfkeyi hayatla, filmle, kitapla bir şekilde yumuşatmak zorundayız. Terör bizi ölümlere bile ortak yas tutamaz hale getirdi. Asıl sorun da bu bana kalırsa...
Sosyal medyanın rehabilite eden bir tarafı da yok mu?
Sokaktaki dilenciye para verip, o gün için görevini yapmış, kendini mutlu hisseden insanlara dönüştürdü bizi sosyal medya. Anlayacağın, hayatta bir karşılığı olmayan yapay mutlulukları ve yine, hiçbir karşılığı olmayan yalancı öfkeleri kusuyoruz birbirimize. Adeta kimliksizleştik... Ya da korkarım çok kimlikli hale geldik. Normalde asla yapamayacağımız şeyi sosyal medya üzerinden yapar olduk. Çok sağlıksız bir ruh hali bu. Herkese tek cümlelik bir tavsiyede bulunayım; yüz yüze söyleyemeyeceğin şeyi sosyal medyada da asla yazma.
Son bir soru, ruh sağlığı uzmanlarının ruh sağlıkları yerinde mi peki?
Elbette herkes gibi onların da problemleri var. Zaten kim, her dakika sağlığının yerinde olduğunu iddia edebilir ki... Ama bu işin eğitimini almış, patoloji konusunda uzman biri teşhis koyma konusunda avantajlıdır. Bir psikiyatr, hem seni hem de kendisini korumak konusunda ne yapacağını bilir. En azından yardım alınması gereken zamanı fark eder.
Röportaj: İzzet Çapa