HERON, TB2-ANKA VE MEHMETÇİK

Türkiye, özellikle iç güvenlik (terörle mücadele) harekâtı kapsamında kullanılmak üzere 2005 yılında insansız hava aracı alımı için ihale açtı. Öne çıkan iki model vardı. ABD’nin predatörleri ve İsrail’in Heron’ları. Süreç bu tarihten itibaren işlemeye başladı. Kazanan İsrail Heronları oldu.

İlk haber 25 Aralık 2007 tarihinde yansıdı basına. TSK’nın 10 tane İsrail İnsansız Hava Aracı Heron alacağı yazıldı. Toplam maliyet 190 milyon dolar olarak açıklandı. Yani tanesi 19 milyon dolar. Günümüz döviz kuruyla yaklaşık parasıyla 3,7 milyar TL.

Ayrıca haberlere yansıyana göre, teslimat gecikince ilk aşamada, yaz ayları için geçerli olmak üzere, 3 tane Heron kiralanmıştı. Bu kiralamanın maliyeti ise 10 milyon dolardı. (“TSK ‘Casus Uçak’ Alıyor”, Cumhuriyet gazetesi, 26 Aralık 2007) Tek Heron için 3,33 milyon dolar diyebiliriz buna. O da 3 aylık bedel.

2008 yılı Şubat ayında dönemin İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak, Türkiye’yi ziyaret etti. Ziyarette Heron alımları da gündeme geldi. Geziyle ilgili bir yazı kaleme alan İsrail’in Jerusalem Post gazetesi, 10’u aşkın aracı içeren kontratın tutarının 200 milyon dolara ulaştığına dikkat çekti. (Jerusalem Post, 12 Şubat 2008)

Ancak bu 10 Heron, bir yılı aşkın süre teslim edilmedi. Bunun üzerine kiralama yöntemine devam edildi. Bunun için (muhtemelen tek uçak için) iki aylığına 2,5 milyon dolarlık yeni kiralama yapıldı. (Bkz. https://www.yenisafak.com/gundem/herona-2-ay-icin-25-milyon-kira-187350  )

Özeti bu Heronlar hiçbir zaman bizim mülkiyetimize geçmedi.

Bu süreçte İsrailliler, kiraladıkları Heronlardan gerçek anlamda ciddi istihbarat paylaşımı yapmadılar. Çünkü Heronların bilgileri ilk elden TSK’ya ulaşmadı. İsrail merkezdi ve tüm bilgiler ilk olarak oraya ulaşmaktaydı. Yani sistemin merkezi Türkiye’ye kurulmadı. İsrailliler “uygun gördükleri” bilgileri TSK’ya vermekteydi.

Bu işin maliyet ve teknik boyutuydu.

Bir virgül koyalım…

Teknik boyutuyla ilgili bir olayı açalım.

ULUSLARARASI ÖZEL OPERASYON: DAĞLICA

Tarih 21 Ekim 2007…

Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde Dağlıca bölgesinde bulunan Piyade Taburu’nun güvenliğini sağlayan birliğe 3 ayrı koldan PKK terör örgütü saldırısı gerçekleşti. Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın gazetecilere aktardığı bilgiye göre, 21 Ekim’in ilk saatindeki saldırı ile başlayan çatışma toplam 36 saat sürdü. Saldırıda 12 askerimiz şehit düşerken, 16 askerimiz yaralandı. Çatışma sürerken 8 asker de PKK tarafından kaçırıldı. Dağlıca saldırısı birkaç açıdan kırılma noktası oldu.

- Dağlıca saldırısı sonrasında TSK’ya yönelik asimetrik psikolojik harekât yoğunlaştırıldı.

- Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’ın ifadeleriyle açılım süreci o saldırı sonrası başlatıldı. (NOT: Açılım sürecinin altyapısını oluşturan Atlantik Konseyi üyesi David Philips’in raporu saldırıdan 6 gün önce yayınlanmıştı.)

- FETÖ’nün TSK’da üst düzey kadrolara sızdığı sürecin başlangıcıydı.

- TSK’ya yönelik açılımlar ve FETÖ kumpasları için başlatılan asimetrik psikolojik harekatın yayın organı Taraf, 15 Kasım 2007’de kuruldu. İlk yayınları FETÖ servisleriyle terör örgütünün propagandası oldu.

- PKK terör örgütü kaçırılan 8 asker üzerinden propaganda yaptı.

Saldırıyla ilgili bazı detaylar da boyutu göstermesi bakımından önemliydi:

Hürriyet Yazarı Fatih Çekirge, 22 Ekim 2007 tarihli yazısında üst düzey önemli bir ismin, saldırıyı gerçekleştiren teröristler içinde “Bunlar özel eğitim almışlar. Belki de içlerinde başka uluslara ait özel unsurlar var” sözlerini yazdı.

O dönem adı DTP olan partinin(!) yöneticisi Aysel Tuğluk da bir itirafta bulunmuştu. Tuğluk, kaçırılan askerleri PKK propagandası içeren bir “törenle” teslim aldıktan sonra Türkiye’ye döndüğünde şu açıklamayı yaptı: “Tamamen o gençlerin hayatıyla ilgili kaygı duyduğum için gitmek gerektiğini düşündüm. İnsani bir refleksti. Ancak giderken duyduğum bu heyecanı, orada uluslararası bir kurgu olduğunu fark ettiğimde yitirdim. Ne ABD’nin ne de bu işe karışmış diğer güçlerin uluslararası çıkarlarına bulaşmak istemezdim.” (Yeni Şafak gazetesi, 28 Kasım 2007)

Dağlıca, FETÖ ve PKK’nın da aparat olarak kullanıldığı tam bir uluslararası operasyondu.

“DAĞLICA’NIN ÜZERİNDE UÇAN HERON PKK’YA İSTİHBARAT VERDİ”

Gelelim o günlerde gündeme çok da getirilmeyen Dağlıca’daki İHA/SİHA boyutuna. O dönem çokça eleştirilen Dağlıca Piyade Taburu Komutanı Yarbay Onur Dirik (ki daha sonra rütbeleri sökülerek er statüsüne indirildi), 18 Ekim 2011 tarihinde Habertürk’te Fatih Altaylı’nın “Teke Tek” programında saldırı esnasında üzerlerinde bir İnsansız Hava Aracı olduğunu, “Heron” olarak adlandırdığı aracın saldırıyı gerçekleştiren PKK’lı teröristlere komuta kontrol desteği verdiğini açıkladı. Dirik, TSK’ya ait Kobra helikopterleri gelmeden 1-1,5 dakika önce bu aracın kaçtığını da söyledi.

Görüldüğü üzere SİHA’mız olmaması ve başkalarına güvenmemiz, bize maliyeti sadece para değil, her şeyden önemlisi Mehmetçiklerimizin can kaybı olarak da gerçekleşmişti. Dağlıca, Aktütün, Gediktepe gibi çok sayıda terör saldırısında yüzlerce PKK’lı terörist sızma yapmış, bu sızmaları tespit eden müttefik(!) İHA/SİHA’ları bize gerekli bilgileri aktarmamış, belki de Dirik’in söylediği gibi teröristlere bilgi aktarmış ve Türkiye canlarını yitirmiş, uluslararası operasyonların hedefi olmuştu.

TÜRK SİHA’LARI DENGE DEĞİŞTİRDİ

Ama artık Silahlı İnsansız Hava Araçlarını biz üretiyoruz.

Hem BAYKAR üretimi Bayraktar TB2 hem de TUSAŞ üretimi Anka, TSK’nın güvenlik ihtiyaçlarını karşılıyor. Aynı zamanda ihracat da gerçekleştirerek, ülke ekonomisine ciddi katkıları var.

PKK SALDIRILARI ENGELLENDİ

Bayraktar TB2 ve ANKA’ların devreye girmesinden sonra, PKK terör örgütünün onlarca, yüzlerce teröristle gerçekleştirdiği saldırılar, pusular kesildi.

Terör örgütü bu tür etkili saldırıları gerçekleştiremeyince psikolojik olarak olumsuz etkilendi. Yani avantaj TSK’ya geçti.

İHA/SİHA’lar saldırıları engellemekle kalmadı, çok sayıda TSK operasyonunda etkili bir şekilde kullanıldı.

MİT VE EGM DE KULLANIYOR

Ayrıca İHA/SİHA’larımız Milli İstihbarat Teşkilatı ve Emniyet Teşkilatımıza da teslim edildi. Çok sayıda MİT’in nokta operasyonu ve Emniyet operasyonlarında, bu teşkilatlarımızın envanterindeki SİHA’lar kullanıldı.

Özetle SİHA’larla yapılan operasyonlar, İHA’larla yapılan keşif uçuşları hem operasyonel hem de istihbarat olarak güvenlik ve istihbarat birimlerimize ciddi avantajlar sağladı.

YERLİ İHA/SİHALAR YAKLAŞIK 8 KAT DAHA UCUZ

Eskilerin “Yerli Malı Yurdun Malı-Herkes Onu Kullanmalı” cümlesi boşuna değil. Canlarımızı korumanın yanı sıra yerli üretim SİHA’lar, ülkemiz ekonomisine de ciddi katkı sağlıyor.

İhracat boyutunu geçelim, TSK’ya, MİT’e, EGM’ye teslim edilen İHA/SİHA’lar, uluslararası muadillerinden neredeyse kat be kat daha maliyet etkin. 

Heron fiyatlarını yazımın girişinde aktarmıştım. Türk ve İsrail basınında 2007-2008 yıllarında çıkan haberler, bir Heron’un yaklaşık 20 milyon dolar olduğunu gösteriyor. Oysa Türk SİHA’ları hem silahlı, hem daha yüksek teknolojiye sahip hem de maliyet olarak çok daha ucuz. Daha da önemlisi milletimizin malı olan bu SİHA’lar ile elde edilen tüm istihbarat ve veri, milli yazılımlar sayesinde tamamen ülkemize ait.

Shift Delete sitesinin 26 Mayıs 2022 tarihli, Litvanya Savunma Bakanlığı’nın, Ukrayna'ya yardım kampanyasından ulaştığı rakamlara göre, bir Bayraktar TB2’nin fiyatı 5 milyon Euro. (Bkz. https://shiftdelete.net/bayraktar-tb2-fiyati-belli-oldu )

Şunun altını çizelim: Teknik destek, personel ve eğitim giderleri, lojistik, ulaşım vs. gibi kalemler eklenince bu fiyat ihracat fiyatı. Türkiye içinde güvenlik ve istihbarat birimlerimize verilen SİHA’lar bundan da ucuz. Yani 20 milyon dolarlık Heron’larla karşılaştırıldığında Türk SİHA’larının TSK’ya, MİT’e ve EGM’ye tahmini maliyeti yaklaşık 8 kat daha ucuz.

Tüm bu bilgiler ışığında bakıldığında Türk İHA/SİHA’ları Türkiye için hem insan güvenliği hem de maliyet açısından son derece avantajlı.

O zaman insanın aklına şu soru takılmadan edemiyor: Bir Türk, neden bu durumdan rahatsız olur? Yoksa amaç lobi faaliyeti çerçevesinde tamamen duygusal mı?

Diğer Yazıları