Hız ve dikkat dağınıklığıyla birlikte "Yalnızız"
Haşmet Babaoğlu bugün köşesinde insanların modern dünyanın içinde sıkışıp kaldığı "hız" meselesine değindi... Babaoğlu, hayat koşuşturmacasının zihinlerde yarattığı yorgunluğu kendi tecrübesi üzerinen okurlarıyla paylaştı...
Sabah yazarı Haşmet Babaoğlu pazar yazısında Peyami Safa'nın Doğu-Batı sentezini konu aldığı romanı "Yalnızız"dan yola çıkarak modern dünyanın sorunlarına ışık tuttu.
Son yazısını kaleme alırken içine düştüğü "hızın" insanlarda yarattığı odaklanma sorununu idrak ettiğini belirten Babaoğlu, "Baktım da, değil kendini, aradıkları toplu iğneyi bile bulamayacak kadar yorgun zihinler. Dedikodu seviyesinden bir gıdım yukarı çıktığımızda dikkatimiz dağılıyor..." ifadelerini kullandı.
İşte Babaoğlu'nun "Biz, insanlar..." başlığını taşıyan köşe yazısı;
"Ey bahtsız! Tarihinin hiçbir devrinde kendine bu kadar yabancı, bu kadar hayran ve düşman olmadın. Laboratuvarında aradığın, incelediğin, oyduğun, dibine indiğin, sırrını deştiğin her şey arasında yalnız ruhun yok. Onu beyin hücrelerinin bir üfürüğü sanmakla başlayan müthiş gafletin, otuz yıl içinde gördüğün iki muazzam dünya harbinin kan ve gözyaşı çağlayanlarında en büyük dersi arayan gözlerine körlük perdesi indirdi."
Güneşin çıkmasını fırsat bilip Boğaz kıyısına oturmuşum, tabletimden okuduğum biyoteknoloji üzerine makaleden not alayım derken defterimde karşıma bu satırlar çıkıyor...
Peyami Safa'nın "Yalnızız"ından bir alıntı...
Tevafuk.
Huysuz bir ırmak deryaya doğru hızla akıyor sanki.
Öyle bir romancı Safa...
Tamam! Tamam!
"Fatih-Harbiye"yi okumuşsunuzdur.
Çünkü adı bile toplumumuzdaki Doğu- Batı çekişmesinin tabelası gibi, okumamak olmaz.
Ya ötesi?
Peyami Safa bundan ibaret değil.
Her anlatısı bir cevher.
Ben de geçen gün birden fark ettim ki, mesela "Biz İnsanlar" romanını çok uzun bir zamandır ihmal edip bir daha okumayı akıl edememişim. (Halbuki, iyi okumak tekrar okumaktır!)
Yukarıda "Yalnızız"dan aldığım paragrafın sonu nasıl geliyor biliyor musunuz?
Şimdi yazarken baktım da...
Şöyle...
"Bırak ya şu maddeyi; boğ şu ölçü dehanı, doy şu fizik ve matematik tecessüsüne... Kov şu kemiyet fikrini, dal kendi içine, koş kendinin peşinden, bul onu, bul kendini, bul ruhunu, bul, sev, bil, an, gör, kendi içinde gör Allah'ını."
Ha, ne oldu derseniz...
Güneş, rüzgârın serinliğini yenemedi.
Üzerimdeki mont yetersiz kaldı.
Kalktım kapalı bir kafeye gittim.
Orada arkadaşlarla karşılaştım. Lafladık.
Anladım ki, dışımızdaki hızdan daha beteri içimizdeki hız.
Odaklanma becerimiz sıfırlanmak üzere...
Baktım da, değil kendini, aradıkları toplu iğneyi bile bulamayacak kadar yorgun zihinler.
Dedikodu seviyesinden bir gıdım yukarı çıktığımızda dikkatimiz dağılıyor...
Neyse...
"Biz İnsanlar" demiştim, değil mi?
Darmadağın kitaplığımda bulursam yeniden okumaya başlayayım, olmazsa gidip alayım.
Bir yerinde şöyle diyordu romanın kahramanı...
"Ne zaman uçacağını bilmeyen bir kuşa benziyorum; aklım ve mantığım, topal bir kâhya gibi, gayri iradi hareketlerimin peşinden koşuyor."
YAZININ TAMAMI İÇİN TIKLAYIN...