"Hollanda'nın meselesi sadece seçim değil! Acı çok derin..."
Habertürk yazarı Murat Bardakçı, Hollanda'nın faşizan uygulamalarını değerlendirirken önemli uyarılarda da bulundu. "Gavur gavurluğunu yapıyor" diyen Bardakçı, "O güçlü günlerimizden utanacak mıyız?" diye de sordu... İşte o yazı:
GÂVUR, GÂVURLUĞUNU YAPIYOR!
Yazının başlığının fazla sert olduğunu düşünebilirsiniz ama meselenin aslı maalesef budur: Gâvur, gâvurluğunu yapıyor! Üstelik böyle yapmaları da yeni bir şey değil, asırlardan buyana devam eden âdetleri!
Geçen hafta yaşadıklarımızı düşünün: Bakanların referandum öncesinde Avrupa’daki gurbetçilerimizle biraraya gelebilmeleri için yaptıkları hazırlıklar mesele oldu, toplantılar binbir bahane ile iptal edildi, “Gelirdin, gelemezdin” tartışmaları yaşandı, daha başka Avrupa ülkeleri ile de karşı karşıya geldik ve işler Hollanda’da çığrından çıktı!
Bütün bunların sebebi ise iddia ettikleri gibi öyle demokrasi, güvenlik, içişleri derdi vesaire değil, bize karşı tarihten gelen, asırlar öncesine dayanan antipatidir!
Refaha, rahat ve sıkıntısız bir hayat tarzına kavuşmanın yolunun “Avrupalılaşmak” maksadıyla yeni kimliklere bürünmekten ibaret olduğunu zannedip kendi kendimize istediğimiz kadar bu yolda ilerlediğimize yahut çoktaaaan Avrupalı olduğumuza inanalım; “Bakın, tamamen değiştik; artık biz de sizler gibiyiz” diye konuşup etrafı güldürelim, öyle olabilmek için bitmek tükenmek bilmeyen çabalar gösterelim ama ne çare, olmuyoruz ve olamayız! Uğraşalım, didinelim, edelim, âdetlerimizden, yaşayışımızdan, huylarımızdan vazgeçelim, hattâ inançlarımızdan bile verebildiğimiz kadar taviz verelim, boşuna! “Tamam, artık bizler gibisin ve bizdensin” demeleri, yüzlerce senelik antipatiyi unutmaları mümkün değildir!
BERLİN’DEKİ DANSLARI HATIRLAYIN
Dolayısı ile, Rotterdam’da geçen gece yaşananların temelinde Hollanda’da önümüzdeki hafta yapılacak seçimlerden kaynaklanan bir siyasî manevra falan değil, işte bu hoşlanmazlık, yani Türkiye’nin ve Türkler’in bambaşka bir âlemin mensupları gibi görülmesi vardır!
Alman Federal Meclisi’nin geçen senenin Haziran’ında 1915 olaylarını “soykırım” diye niteleyen metni kabulünden hemen sonra Berlin’de, Meclis binasının önünde yapılan kutlamaları hatırlar mısınız?
Ermeniler kırmızı, mavi ve turuncu bayraklarını açıp sloganlar ve şarkılar refakatinde sevinçten raksederlerken sol üst köşesinde haçın bulunduğu mavi-beyaz bayrakları ile Yunanlılar da koşa koşa gelmişler ve onlar da dansetmeye başlamışlardı! Apostol ile Helen, Agop ile Takuhi’yi bu mutlu günlerinde yalnız bırakmamış ve “Kâfirler tek millettir” sözünü doğrulamışlardı...
Rotterdam’da önceki gece olanlar da, işte aynen budur.
GÜÇLÜ GÜNLERDEN UTANMAK
Ama, “Avrupalı” olabilmek uğruna değişmemizin şart olduğuna hâlâ inananlarımız mevcut ve böyle düşünenler Hollanda’da bütün o rezaletler yaşandığı saatlerde TV’lerde tuhaf ve alâkasız sözler etmekle meşguldüler...
“Bizi, 300 yıl önceki Türkiye’ye göre değerlendiriyorlar. Bugünün Türkiye’sini görmüyor, görmek istemiyor, üç asır öncesinin Türkiyesi olduğumuzu zannediyorlar. Biz artık başka bir ülkeyiz” diyorlar, Avrupa’da “Türk” dendiğinde hâlâ “fesli adamların” hatırlandığını söyleyip yakınıyorlardı.
Mantığa bakın! Sanki bundan üç asır öncenin Türkiyesi berbat, perişan, insanlık dışı hadiselerin yaşandığı bir cehennem gibi idi; o vaziyetten kurtulabilmek için elimizden geleni yapmış, değişmiş ama Avrupa’yı bir türlü ikna edememiştik!
Hâlâ bu mantığın esiri olup böyle konuşanlara Türkiye’in üç-dört asır öncesinin en güçlü memleketlerinden biri olduğunu, hattâ şimdi ellerinden gelen terbiyesizliği yapmaktan çekinmeyen Hollandalılar’ın bile İspanyol esaretinden kurtulabilmek için İstanbul’a heyet gönderip el-etek öptüklerini ve bugünkü nefretlerinin gerisinde de üç asır önceki bu güçlü hatıranın getirdiği ezikliğin bulunduğunu nasıl anlatabilirsiniz ki?
Ve, o mâlûm “fes” meselesi...
Senin dedelerinin, büyük dedelerinin, hepsinin günlük serpuşu fes idi ve başlarında şimdi utandığın o fes vardı evlâdım... Dolayısı ile bugün tuhaf gelen ama o devrin âdeti ve modası olan festen utanıp “Biz fesi çoktan attık” diye kendi kendimize böbürlenmek, “Dedelerimiz maskara gibi giyinirler, kafalarına da hokkabaz başlığını andıran püsküllü, kırmızı bir külâh geçirirlerdi” demektir!