Hürriyet’te tebligat depremi!
Aylardır medya kulislerinde Hürriyet’te hummalı bir ‘temiz eller operasyonu’ olduğu dedikoduları konuşuluyordu. Bizzat büyük patron Aydın Doğan’ın emriyle atanan müfettişler, kendilerine tahsis edilen odalarda bugüne kadar teker teker onlarca kişiyi sorguladılar.
Tüm bunlar yazılıp çizilmişti zaten.
Sıra geldi kulislere düşen son bombaya!
Bugün erken saatlerde eski bir Hürriyet çalışanıyla Boğaz’a karşı demli birer çay içtik. Dedikodunun bini bir paraydı masada. Her gıybet belli bir noktadan sonra ablamızın “Sakın yazma, yazarsan operasyon durabilir” tembihiyle bitiyordu.
“Sen yazdıkça patron katı düğmeye basmayı erteleyip duruyor. Koca amiral gemisi İzzet Çapa’nın yazdıklarıyla yönetiliyor, algısı oluşmasına müsaade mi edeceğiz?” diyorlar.
Elbette haklılar, ben de Hürriyet’in patronu olsam aynısını yapardım.
Oysa bu dedikodular, ben bunların kirli çamaşırlarını ortaya dökmeden çok önce ayyuka çıkmıştı. Ama kimsede dile getirecek cesaret yoktu. Ve fakat aslında yapmaya çalıştığım malumun ilamından başkası değildi.
Kariyerden değil bariyerden medyaya girmiş biri olarak, onların arasındaki çirkin omerta, kusura bakmasınlar ama beni hiç bağlamaz. Ayrıca şunun da altını ısrarla çizmek durumundayım ki, anlattıklarım buzdağının sadece görünün kısmıdır.
Bu süreçte Melis Alphan’ın isim vermeden, aklınca dokundurmaya çalıştığı “Selim’i karalayanlar aslında onların yerinde olmak isteyenler. Bunlar hırslarına, hazımsızlıklarına ve deli gibi o kişinin yerinde olma arzularını bastıramayan aslında epey zaaflarının esiri insanlardır!” tweetine de; Fikret Ercan’ın sabahın altısında yolladığı “Terbiyesiz herif, beni kovarlarsa yerime seni almayacaklar” şeklindeki paranoyak mesajlarıyla da muhatap olmak durumunda kaldım.
Elbette Melis de biliyor benim Selim Akçin’in koltuğunda gözüm olamayacağını ve elbette medyanın yetmişlik kurdu da biliyordu hayatta olmak isteyeceğim en son şeyin Fikret Ercan olmak olduğunu…
Peki bunu niye yapıyorlardı?
Tüm dertleri; ellerinden geldiğince benim hala Hürriyet’te gözüm olduğu algısını yaratıp, patronları tarafından çoktan düğmeye basılan bu operasyonu benim üzerimden durdurtmaya çalışmak. Hatta bu kumpas için hayatımda bir kere bile yüz yüze gelmediğim medya siteleriyle işbirliği yaptığımı bile utanmadan iddia ettiler. Benim işbirliği yaptığım tek şey, haklılığım ve gerçeklerdir.
O yüzden bu ucuz ‘Game of Thrones’ numalarınızı yemezler!
Unutmasınlar ki, Çehov’un dediği gibi “Başkalarının günahlarıyla aziz olamazsınız!”
Bunlar hakikatten akıllarını peynir ekmekle yemiş!
Bu yaştan sonra işi gücü bırakıp gidip Hürriyet’te editörlük yapacağımı düşünen şizofren beyinlere söylenecek bundan gayri hiçbir sözüm yok!
Gelelim sadede!
Müfettişler haftalar süren çalışmalarını tamamlamış ve raporlarını gereken makamlara sunmuşlar.
Görünen o ki, Hürriyet’te onlarca kişi için yolun sonuna gelindi.
1 Ağustos itibariyle ismi, şaibeye karışmış bir çok çalışanın eline bir tebligat ulaşacak. Ve işin enteresan tarafı, medya tarihinde hiç görülmedik şekilde gazetenin sırtından küplerini dolduran bu arkadaşlar, kapının önüne tazminatsız konulabilir.
Kimler mi var listede?
Tazminatını 850 bin lira olarak hesaplatıp, “600 verin de gideyim!” diyen magazinci…
“Fikret Bila beni çok sever, bu işin ucu bana dokunmaz!” diyen tulumbacı ekonomici…
Hürriyet’in son 35 yılına imza atıp, “Yok bu iş o kadar da uzun boylu değildir!” diye kendini avutan üst düzey bir yönetici…
Ve daha kimler kimler…
Yerlerine gelecek isimlerle ilgili de heybemde bir çuval dedikodu mevcut.
Amma velakin, “Medyada ve siyasette 24 saat çok uzun zamandır” derdi rahmetli Süleyman Demirel.
Ve fakat şunu da unutulmamak lazım ki; “Bugünün dedikodusu, yarının manşetidir.”
Bekleyelim, görelim…