İbrahim Karagül Erbakan'ı hatırlatıp sordu!
Yeni Şafak Genel Yayın Yönetmeni ve Albayrak Yayın Holding İcra Kurulu Üyesi İbrahim Karagül Türkiye'nin çevresinde ve içinde yaşanan askeri ve siyasi gelişmeleri analiz eden son yazısına "kanlı mı olacak, kansız mı?" başlığını uygun gördü. Erbakan'a 28 Şubat'ta yapılan, Erdoğan'a ise 15 Temmuz'da yapılmak istenen müdahaleleri işaret eden Karagül, "‘Yeni cephe isteyenler Erdoğan düşmanı oldu. Türkiye kuşatmayı yarar ve hepsi tarih dışına itilir." ifadelerini kullandı.
İbrahim Karagül'ün Türkiye içinde ve dışında yaşananları analiz ettiği yazısı şöyle...
"TÜRKİYE DIŞARIDAN MI DURDURULACAK İÇERİDEN Mİ? *“KANLI MI OLACAK, KANSIZ MI?” * ‘YENİ CEPHE’ İSTEYENLER ERDOĞAN DÜŞMANI OLDU. *TÜRKİYE KUŞATMAYI YARAR, VE HEPSİ TARİH DIŞINA İTİLİR."
"Kanlı mı olacak kansız mı” başlığının herkesi rahatsız edeceğinden eminim. Ama biraz sabredip, sonuna kadar okuyun derim.
Irak işgalinden Suriye savaşına, Doğu Akdeniz krizinden Ege’de aşırı silahlanmaya, Libya’nın kıta sahanlığı meselesinden Balkan ülkelerine yönelik ABD askeri yığınağına, S400 krizinden ABD ve Avrupa’nın ülkemize uyguladığı savunma ambargosuna, ekonomik saldırılardan içeride bütün bunlara direnmeye çalışan herkesi hedef alan itibarsızlaştırma kampanyalarına kadar her şey aslında “Türkiye’yi durdurma” çerçevesinde yürütülüyor.
Suriye savaşı Türkiye için “Pandora’nın Kutusu”nu açtı. Irak işgalinden çok daha vahim sonuçlara yol açtı. Irak’ın kuzeyini Bağdat’tan koparmaya dönük proje büyük oranda uygulandı, doğru. Türkiye ile Irak’ın neredeyse doğrudan sınırı kalmadı. Sadece Ovaköy’ün bulunduğu elli-altmış kilometrelik bir sınır söz konusu, o da Kuzey Irak yönetimi ve PKK’nın müdahalesi altında.
İRAN SINIRINDAN D. AKDENİZ’E YÜZLERCE KİLOMETRELİK “TÜRKİYE CEPHESİ” AÇTILAR
Ancak Suriye savaşı, Akdeniz’den İran sınırına kadar yüzlerce kilometrelik “Türkiye Cephesi” açılmasıyla sonuçlandı. ABD’nin Suriye’nin kuzeyini işgal etmesi, PKK’yı bu bölgeye yerleştirmesi, bölgenin demografik yapısının değiştirilmesi, DEAŞ’ı Truva Atı olarak aynı bölgede kullanması, Türkiye’nin Afrin ve Fırat Kalkanı müdahalesini engellemeye çalışması, Fırat’ın Doğu’suna müdahaleyi şu ana kadar engellemeleri, Mümbiç konusunda bütün sözlerin havada kalması, bir terör örgütüne destekten çok öte ve aslında ordulara yetecek askeri yığınak yapılması, bütün o hazırlıkların Türkiye için yapıldığının göstergesidir.
Bunlara ek olarak, S. Arabistan ve BAE üzerinden Arap dünyasında korkunç bir Türkiye düşmanlığı servis edildi. Bu iki ülke ve Mısır, Suriye’nin kuzeyinde Türkiye karşıtı kim varsa onlarla beraber. ABD, İsrail ve bu ülkeler, Arap dünyası ile Türkiye arasına korkunç bir duvar örüyor. Suriye’nin kuzeyindeki terör koridorunun, harita çalışmasının asıl amacı budur. Türkiye’nin güneyini tamamen kapatmak.
KUŞATMANIN İKİNCİ AŞAMASI BAŞLADI: İLK İKİ TEHDİTTEN ÇOK DAHA CİDDİ BU.
Irak ve Suriye topraklarındaki bölünme, harita çalışmaları, müdahalenin arkasındaki gerçek sebepler tamamen Türkiye ile ilgilidir ve hepsi birbirini tamamlar niteliktedir.
Irak’tan Suriye’ye gelen müdahale şimdi daha da Batı’ya gelerek Doğu Akdeniz’e uzandı ve ikinci aşamaya geçildi. “Güneyi kapatma”ya dönük proje yaygınlaştırılıyor. Türkiye düpedüz çevreleniyor, kuşatılıyor. Ülkemiz için ilk iki tehditten daha büyük bir tehdit inşa ediliyor. Komşularımızın topraklarından müdahale doğrudan müdahale aşamasına geldi. Afrin müdahalesi yapılmasaydı Hatay tartışmaya açılacaktı.
Şimdi doğrudan KKTC hedef alınıyor. Türkiye, D. Akdeniz’de köşeye sıkıştırılıyor. Bu “şıkıştırma” hali daha da Batı’ya yayılacak, yayılıyor. Girit ve Ege adaları çevresindeki tatbikatlar, D. Akdeniz’deki doğalgaz anlaşmaları, Ege adalarını silahlandırmalar, ABD ile Yunanistan arasında “Türkiye’yi izlemeye, denetlemeye” dönük anlaşmalar, neredeyse bütün ülkelerin Türkiye’ye yönelik ortaklıkları yeni ve çok tehlikeli bir döneme işaret ediyor.
TÜRKİYE BU KUŞATMAYI YARACAK.GÜÇLÜ JEOPOLİTİK MÜDAHALE ŞART
İşte Türkiye bunların üstesinden gelmeye, bu kuşatmayı yarmaya çalışıyor. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’nın ne büyük jeopolitik hamle olduğu şimdi ortaya çıktı. Afrin ve Fırat Kalkanı müdahalelerinin terörle alakası yoktu, birer jeopolitik dokunuştu. Yavuz ve Fatih sondaj gemilerinin Akdeniz’e açılması çok güçlü bir meydan okumaydı. “Mavi Vatan” adı altında yapılan tatbikat, donanmamızın Akdeniz’deki alarm durumu bu çerçevededir.
Türkiye, Libya’da bile bugün bu mücadeleyi vermektedir. Bakıyoruz, FETÖ ve PKK çevreleri Libya’daki askeri uzmanların resim ve pasaportlarını yayınlıyor. Nasıl bir düşman ittifakıyla mücadele ettiğimizin en dramatik örneklerinden biri budur. 15 Temmuz’un aslında bir darbe girişimi değil, işgal girişimi,
Türkiye’yi Suriyeleştirme girişimi olduğunun göstergesi budur. Ülkemizi olağanüstü savurma hazırlıkları hep bu çerçevededir.
“BEDELİ NE OLURSA OLSUN, İNTİHAR ANLAMINA GELSE BİLE”
Fırat’ın Doğu’suna müdahale bu açıdan Türkiye için ölümcül derecede önemlidir. İki yıldır; “Bedeli ne olursa olsun, intihar anlamına gelse bile” diye veryansın etmemin nedeni buydu. Bu meselenin PKK ile Kürt meselesiyle alakası yoktur. Suriye’de olanın Suriye halkıyla bir alakası yoktur. D. Akdeniz’deki mesele sadece doğalgaz değildir. Türkiye’yi köşeye sıkıştırmaya, sonrasında da en ağır saldırıyı yapmaya dönük bir büyük proje vardır.
Türkiye, böyle bir atmosferde Ukrayna, Rusya, İran hattını açık tutmaya çalışıyor. Dikkat ederseniz, hem kuşatan ülkeler hem de içerideki uzantıları, Türkiye-Rusya ilişkilerini baltalamaya dönük ağır saldırılar yürütüyor. S400 krizi buna örnektir. Rus uçağının düşürülmesinin kimler eliyle gerçekleştirildiğini ve amacının Türkiye’yi yalnızlaştırmak olduğunu daha sonra anladık.
‘YENİ CEPHE’ İSTEYENLER ERDOĞAN DÜŞMANI OLDU.
Dikkat ediyorum da, Suriye savaşının çıkarılması için seferber olanların hemen hepsi şuan Erdoğan düşmanı. Kendisine, ailesine, yanında duranlara yönelik saldırılarla, etrafında olup da milli eksende mücadele güç kazanınca kopanları birlikte düşünmekte fayda var.
Hepsi Türkiye’yi kuşatanlarla çok yakın ilişki içinde. Belki de Akdeniz’de açılacak yeni cephe için sahaya sürülüyorlar. Yeni siyasi hazırlıklar için kullanılan dilden medya oluşumlarına, “muhafazakâr muhalefet”ten içeride kurulan siyasi cepheye kadar hemen her gelişme bu “çevreleme” ile örtüşüyor.
“KANLI MI OLACAK KANSIZ MI?”
Türkiye’de hiçbir şekilde bir iç politik rekabet yapılmıyor. Bir dış müdahale içerideki cephelerini inşa ediyor. Erbakan’ın “Kanlı mı olacak kansız mı” sözü çok tartışıldı. İçeriğinden saptırılıp kendisine karşı kullanıldı.
Aslında o, Türkiye’nin bir milli mücadele verdiğini, kendi eksenini aradığını biliyordu ve bu arayışa yönelik bir “çokuluslu müdahale” bekliyordu. Anlatmak istediği ve anlatamadığı buydu.
28 Şubat gibi, “kansız” bir çokuluslu müdahaleyle devrildi. Erdoğan’a karşı ise 15 Temmuz gibi “kanlı” bir dış müdahale yapıldı. İkisi de darbe değil, dış müdahaleydi.
HEM DIŞARIDAN HEM İÇERİDEN MÜDAHALE HAZIRLIĞI. KİMSE KİMSENİN GÖZÜNÜN YAŞINA BAKMAZ.
Şimdi bakıyoruz, İran sınırından Akdeniz’e ve Balkanlar’a uzanan bir çevreleme projesi uygulanıyor. İçeride de aynı kuşatmanın cepheleri inşa ediliyor. Hem dışarıdan hem içeriden yeni ve çok daha çetin bir müdahalenin hazırlıkları yapılıyor.
Acizâne önerim; Anadolu’nun karış karış dolaşılıp bu gerçeğin herkese tek tek anlatılması, milletimizin sinir uçlarının harekete geçirilmesi, direnç adaları inşa edilmesidir. Sadece Anadolu’da değil, elimizin uzandığı coğrafyanın her köşesinde.
Bu o kadar büyük bir hesaplaşma ki, kimse kimsenin gözünün yaşına bakmayacaktır. Buradan bakınca en büyük hesaplaşmanın yaklaştığını görmek mümkündür. Kamuoyu algısı üzerine kumar oynayanlara rağmen, Türkiye bu en büyük hesaplaşmanın da üstesinden gelecek, karşı cephede ikbal arayanların tamamı tarih dışına itilecektir.