Batı, Türkiye karşısında neden bu kadar panikledi?
Yeni Şafak yazarı İbrahim Karagül, bugünkü köşesinde Batı'nın Türkiye karşısında neden bu kadar paniklediğinin ardında yatan sebepleri kaleme aldı. Karagül, Türkiye'nin akıl dolu sıçramalar yaptığını vurgulayarak, ''İçeride sistemik dönüşüm, bölgesinde en etkin güç, küresel ölçekte de yeni uluslararası sistemde güçlü etkiler uyandıracak siyasi söylem üretti.'' dedi. Tecrübeli gazeteci, asıl sürprizin 2021'de yaşanacağını açıkladı. İşte detaylar...
Gazeteci İbrahim Karagül, Yeni Şafak'taki bugünkü köşesinde dikkat çeken bir yazı kaleme aldı.
Batı'nın 21. yüzyıl planlarında Türkiye'nin bu denli bir sıçrayışı öngöremediğini belirten Karagül, ABD ve Avrupa başta olmak üzere devletlerin neden panik yaşadığının ardında yatanları aktardı.
Türkiye'nin bölgedeki en zinde en dinamik güç olduğunu vurgulayan Karagül, ''ABD’nin Avrupa Birliği’nin, Fransa örneğinde gördüğümüz gibi Batı başkentlerinin paniğinin sebebi budur.'' diyerek siyasi söylemlerin önemine değindi.
Deneyimli gazeteci, ''Erdoğan’ın sözleri bir iç politika meselesi değil. Partiler arası rekabetle sınırlı bir dil hiç değildir. Büyük güçlerin dilini, Türkler’in İslâm’laştıktan ve coğrafyaya aktıktan bu yana bütün birikimlerini içeren siyasi dilini kullanıyor.'' görüşünü savundu.
İşte ''Salgın sonrası fırtına var. Türkiye 2021’de dünyayı çok daha fazla şaşırtacak!'' başlıklı o yazı;
''Kim ne söylersen söylesin, içeride kimler ne yalanlar kurgularsa kurgulasın, ne tür kötülükler yayarsa yaysın, Türkiye 2021’de yükselişini sürdürecek. Daha da hızlanacak.
Bunu içeride olanlara bakarak göremezsiniz. Dünyaya bakarak, dünyadaki Türkiye tartışmalarını izleyerek görebilirsiniz. İçerideki zihinlere zehir saçan kötülük rüzgârlarından biraz olsun kendini koruyan herkes bunu anlayacaktır.
Türkiye dünyayı nasıl şaşırttı. Bunları hiç öngörmemişlerdi!
Türkiye; Kafkaslar’dan Kuzey Afrika’ya, Orta Afrika’dan Basra Körfezi’ne, Orta Asya’dan Balkanlar’a, Hint Okyanusu kıyılarından Karadeniz’e, geniş coğrafyanın en zinde, en dinamik gücü olarak öne çıktı.
Yüzlerce yıl, bu bölgelerde hüküm sürenlerin varlığını azaltan, zayıflatan bir güç olarak kendini gösterdi. Yeryüzünün ana ekseninde, en büyük güçlerle hesaplaşmaya, boy ölçüşmeye girdi.
21. yüzyıla dönük bütün küresel düzen, iktidar, eğilim hesaplarında böyle bir ihtimal asla öngörülmemişti. Türkiye yine Batı ile yola devam edecek ama Doğu ile de ekonomik-siyasi dengeli bir politika izleyecekti. Bir yan unsur güç, Batı paktına destek veren, onun güç hesaplamaları içinde yer alan ülke olacaktı.
Batı neden bu kadar panikledi?
Dünya Doğu-Batı olarak iki keskin kampa ayrılacak, 21. yüzyılın üçüncü çeyreğinden itibaren bu iki cephe arasında olağanüstü güç çatışmaları yaşanacak, dünyanın geleceğini bu çatışma belirleyecekti.
Bütün öngörülerin en büyük sürprizi Türkiye oldu. Akıl dolu sıçramalar yaptı. İçeride sistemik dönüşüm, bölgesinde en etkin güç, küresel ölçekte de yeni uluslararası sistemde güçlü etkiler uyandıracak siyasi söylem üretti. ABD’nin Avrupa Birliği’nin, Fransa örneğinde gördüğümüz gibi Batı başkentlerinin paniğinin sebebi budur.
Türkiye; Doğu-Batı arasına sıkışan kitlelere, iki seçeneğe mahkûm edilen milletlere ve ülkelere bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Atlantik’ten Pasifik kıyılarına uzanan coğrafyanın, bu iki cephenin çatışma ve paylaşım alanı olmaması gerektiğini, kendi gücünü inşa edebileceğini söylüyor ve bunun mümkün olduğunu gösteriyor.
Dünyanın en büyükleri ile; ya masada ya da cephede. Asıl sürpriz 2021’de başlıyor.
Bu yönde tehditleri göze alıyor, bu tehditlerle baş etmek için var gücüyle çalışıyor, olağanüstü mücadele veriyor. Dünyanın en büyükleri ile masaya oturuyor ya da cephede karşı karşıya gelebiliyor.
Bunu yaparken hem bölgesindeki ülkelere, hem küresel aktörlere ortak alanlar açıyor, birlikte, adil bir dünya kurabilmek için güçlü teklifler iletiyor. Türkiye; 2020’nin sonlarında bunu başarmış, yıldızı yükselen bir ülke olarak kendini dünyaya kabul ettirmiştir.
Ama asıl bundan sonra, şaşırtıcı gelişmeler izleyeceğiz. Bir büyük gücün tarihe dönüşünü, bugüne dönüşünü, oyun değiştirici rolünü, coğrafya inşa edici genetiğini göreceğiz. Dünya, 2020’ye kadar izlediği Türkiye’nin çok daha baskın haline tanık olacak.
Refleksif değil çok ince hesaplanmış.
Çünkü Türkiye’nin her hareketi, her girişimi, her dokunuşu, her duruş ve tavır alışı, refleksif değil, konjonktürel değil, cevap üretme amaçlı değil. Uzun uzun düşünülmüş, çok iyi hesaplanmış, uzun vadeli planlanmış, coğrafyanın ve dünyanın eğilimleri iyi okunarak kurgulanmıştır.
Buradan bakınca Türkiye’nin bugüne kadar yaptıkları, başardıkları sadece bir başlangıç olarak, son hazırlıklar olarak görülebilir. Artık ABD ile ilişkiler, Avrupa ile ilişkiler, Rusya ve Çin gibi merkez kurucu ülkelerle ilişkiler, rasyonel paylaşımlar, güç eksenli pazarlık ya da hesaplaşmalar üzerinden yürütülecektir.
Akıl dolu jeopolitik hesaplarla, imparatorluklar bugüne taşındı.
Türkiye’nin akıl dolu jeopolitik hesaplarını kimse küçümsemesin. Bunların Selçuklu’dan, Osmanlı’dan, Batı ile yüzlerce yıllık ilişkiler tarihinden, Rus imparatorlukları ile yüzlerce yıllık coğrafya krizlerinden, Haçlı Savaşları’ndan, Abbasiler’den beri içinde bulunduğu coğrafya tecrübesinden kaynaklandığını biliyoruz.
İşte o jeopolitik atılımların çok daha geniş, derin ve somut halini 2021’de görmeye başlayacağız. Batı’nın gerilemesine, Doğu’nun yükselişine karşı “Türkiye aklı” imparatorluklar aklı olarak öne çıkacaktır.
“Türkiye Ekseni” dediğimiz hesap işte bu hesaptır. Partiler, siyasi kimlikler, ülke pozisyonları üstü bir gerçeklik içeride de dışarıda da kendi varlığını ilan edecektir.
Salgın sonrası fırtına geliyor. Kimler hazır, kimler susacak?
COVID-19 salgınından sonra öyle bir fırtına başlayacak ki; Türkiye’nin zinde varlığının, hazırlıklarının birçok ülkeden daha fazla bu fırtınaya hazır olacağını göreceğiz.
Avrupa’da ülkeler susacak. Birçok ülkenin sömürgeci, emperyal tarihi son bulacak. Türkiye, beş yüz yıllık bir tarih kırılmasına, dönüşümüne hazır, kendini kurmuş bir ülke olarak çok daha öne çıkacak.
Erdoğan hangi idrakle konuşuyor? Akdeniz, Karadeniz, Hazar olarak. Selçuklu, Osmanlı, Türkiye olarak. Hilafet, Roma ve Avrupa olarak...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son dört yıldır konuşmalarını, bu çerçevede, özellikle izliyorum. Yüzlerce yıllık geçmişten çağlar ötesine derin bir siyasi aklı harekete geçiren cümleleri, o kadar çarpıcı ki; maalesef içeride, bu çağrıya gerekli desteği sağlamakta zorlanıyoruz.
Erdoğan’ın sözleri bir iç politika meselesi değil. Partiler arası rekabetle sınırlı bir dil hiç değildir. Büyük güçlerin dilini, Türkler’in İslâm’laştıktan ve coğrafyaya aktıktan bu yana bütün birikimlerini içeren siyasi dilini kullanıyor.
Çin Seddi’nden Orta Avrupa’ya, Güney Asya’dan Orta Afrika’ya çok geniş bir coğrafya idrakiyle konuşuyor. Hem Selçuklu, hem Osmanlı hem Türkiye Cumhuriyeti olarak konuşuyor. Akdeniz, Karadeniz, Kızıldeniz, Hazar Denizi olarak konuşuyor. Hem Hilafet hem Roma hem Avrupa hem Asya olarak konuşuyor.
Bu sözleri beslemek, düşünce hareketleri üretmek zorundayız.
Önceden ABD ve Avrupa’daki tartışmaları izler, onları Türkiye’ye yansıtır, dünyada neler olduğunu görmek için uğraşırdık. Şimdi iş tam tersine döndü. Dünya, Türkiye’yi tartışıyor. Batı medyasından, düşünce çevresinden Asya çevrelerine her yerde; “Erdoğan’ın aklında ne var”, “Türkiye bundan sonra ne yapacak” tartışmaları dünyanın en sıcak konularından biri.
Peki, biz bu tartışmaları büyütemez miyiz? Biz, oralara bakmadan kendi cümlelerimizi, sözlerimizi, iddialarımızı üretip dünyaya aktaramaz mıyız. Erdoğan’ın sözlerinin altını dolduramaz mıyız? Türkiye’nin tezlerini kavramsallaştırıp düşünce hareketlerine dönüştüremez miyiz?
Siyasi, askeri ve dış politika alanında yoğunlaşan Türkiye tartışmalarını kültür alanında, yeni fikirler alanında, coğrafya-jeopolitik düşünce alanında çoğaltamaz mıyız?
Büyük iddialara, büyük sözlere ve ideallere dönmek zorundayız.
Yazar ve düşünce adamlarımız, sadece Türkiye’yi izlese ve yapılmak isteneni zenginleştirse, bölgesel ve küresel ölçekte güçlü söylemlere, tartışmalara, akımlara dönüştürse olağanüstü bir fırtına estirir.
Bunu yapmak zorundayız. Buna mecburuz. İçeride kurulan cephenin zihin karartmalarına aldırmadan, onları önemsemeden, büyük iddialara, büyük sözlere, büyük ideallere dönmek zorundayız.
Unutmayın ki; içeride artık muhalefet yok. Bir “dış cephe içeride kuruldu”. Ama bunun bizi oyalamasına, meşgul etmesine, durdurmasına izin vermeyelim.
Bizler yolda kalsak bile; Türkiye 2021’de dünyayı daha çok şaşırtacak.
Bizler yolda kalsak da; 2021’de Türkiye’nin büyük iddialarına, büyük yükselişlerine tanık olacağız. Birileri “Türkiye’yi durdurma” hesapları yapadursun. Buna inanan tarih dışı kalacak. Çünkü o eşik geçildi.
Türkiye dünyayı çok daha fazla şaşırtacak. Biz de her şeyi şaşkınlıkla karşılamayalım. Kendimize yazık ederiz. Ülkemizin bütün kurumlarına, medya organlarına, medya mensuplarına, üniversitelerine, düşünce adamlarına büyük iddialar için seferber olma sorumluluğumuzu anlatmaya çalışıyorum.
Türkiye’ye inanın.