"İletişim çöpü" diye bir şey var
Siyaset niçin yapılır?
Bu sorunun siyasetten ne anladığınıza bağlı olarak sayısız cevabı vardır.
Sadece muhalefet partileri için yanıt tektir: İktidarı elde etmek için.
“Siyaset Bilimine Giriş” düzeyindeki bu bilgiyi hatırlatma gerekçeme gelince.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, yine bir kamu kurumunun kapısından geri döndü.
Şu sorunun yanıtı arandı: Kılıçdaroğlu’nun “kapıdan dönme” stratejisi oy getirir mi?
Siyaseten hayati bir soru.
Seçmeni harekete geçirecek tavırlar dışındaki eylemler “iletişim çöpü”dür.
“Kapıdan dönerek” ne yapılmaya çalışıldığına dair görüşler şöyle;
a.Ekonomik krizi gündeme getirmek için,
b.Medyada yer bulmak için,
c.Konuşulmayı sağlamak için.
d.Çok küçük bir grup “oy için” diyor.
“a” şıkkı acıklı, anamuhalefet partisi bilmez mi ki, “ekonomik kriz” zaten aşırı zenginler hariç herkesin gündeminde.
“b” şıkkı daha acıklı, zira, anamuhalefet partisinin medyada yer almak için bu tür eyleme ihtiyacı varsa tüm politikasını gözden geçirmesi şart.
Yok “c” şıkkı ise, “konuşulma” içerisinde güçlü bir mesaj taşımıyorsa, getirisinden çok götürüsü olan bir eylemdir.
İçi boş konuşmalara konu olmak bir tek içeriksiz magazin figürlerinin işine yarar.
“d” şıkkı hiç olamaz, birkaç romantik dışında eylemin oy getirdiğine inanan yok.
İktidarı ele geçirmek isteyen bir siyasi partinin, seçmen tabanını harekete geçirecek eylem ve söylem dışında yaptığı her şeye “siyasal iletişim çöpü” diyorum ben.
(Kavramı kullanacak olanlar, adıma referans vermeyi unutmasın, aksi halde intihal ve hırsızlık yapılmış olur.)
Geçen hafta, farklı zamanlarda iki kişi Merkezimize geldi.
İkisinin de siyasal iletişim bilgisi yoktu ve ikisi de Kılıçdaroğlu’na danışmanlık yaptıklarını söylediler!
Hatta biri şöyle dedi: “O kadar çok danışmanı var ki hocam..”
Aynı kişi “Kemal Beyin elektrik faturasını ödememe tavrı hakkında ne düşündüğümü” sordu.
“Çok saçmaydı” dedim yüzü buruştu, meğer fikir onunmuş.
Öneri enflasyonu olan yerde, “Fox Haber içeriğinde siyaset” dışında bir iş çıkmaz.
Siyaset sadece iktidar olmak için yapılır, kendi seyircine oynamak, taraftarını hoş tutmak için yapılmaz.
LABORATUVAR OLARAK MACARİSTAN SEÇİMLERİ
Macaristan’da seçim yapıldı, derdi bize düştü.
Siyasal ortam bizimkiyle neredeyse birebir aynıydı.
Orada da altı muhalefet partisi ittifak yapmıştı. Orada da muhalefetin söylemi bizimkilerle benzerdi.
Orada da kamuoyu araştırmaları muhalefeti kazanıyor gösteriyordu.
Seçimİ yıllardır ülkeyi yöneten iktidar partisi büyük farkla kazanınca bizim muhalifler şaşırdı.
Okur da sordu, ne düşünüyormuşum? Yazayım;
Benim okurum böyle durumlarda şaşırmaz. Birkaç ay önce, muhalefet seçimi kazanmış havası estirirken Şaban Sevinç’in Youtube kanalında “Bugün seçim olsa iktidar kazanır” demiş biriyim.
Bir kamuoyu araştırmasına bakarken “Acaba bu şirketle, başarılı görünenler arasında ne tür bir ilişki var” sorusunu sorarım.
Ülkemizde araştırma şirketleri manipülasyon aracı olarak işlev görüyorlar. Denetlenmeleri şart.
Ortamda kriz varsa, kimse belirsizliğe doğru yönelmez.
Sonuçta, Macarların Türk olup olmadıklarını araştırmak için birkaç yıl önce bir enstitü bile kurulduğuna bakılırsa, orası Macaristan deyip geçemezsiniz.
BURAYA YAZIYORUM
Bir, “millet ittifakı”nın tutumu iyi okunacak olursa, 6’lı masadan ya seçimi kaybedecek bir aday çıkarılacak ya da o masa dağılacak.
İki, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Kılıçdaroğlu için aldırdığı “konuşurken dikkatli olması” kararı doğru olmadı; İfade özgürlüğü, kürsü dokunulmazlığı, söyleyene verilen aşırı önem vs. açılarından.
Üç, sağlık haberlerine denetim şart. En son ALS ve Parkinson hastalıklarına çareymiş gibi “hücre ölümünü durdurmayı başardılar” haberi çıktı.
Haberi dikkatli okursanız “klinik çalışmalarda başarılı olunursa” ifadesi var.
Hastaya ve yakınlarına umut vermek ağır suç değilse nedir?
Dört, THY’nin Başkanı Ahmet Bolat, yolcu konforunda büyük değişimler planlandığını belirtmiş.
Değişimde yaşlı konforuna öncelik verilmeli. Belirli bir yaş sınırı belirleyip onların kapılara yakın oturmalarını ayarlayabilmeli.
Beş, CHP’nin en çalışkan isimlerindendir Özgür Özel. Sözünü sakınmaz, doğru bildiğinden vazgeçmez. Ve fakat, o kadar bağırmanın bir sonuca varmayacağını bilmesinde yarar var.
Altı, yıllardır hiçbir kazaya karışmadığı halde her yıl sigorta şirketlerine binlerce lira kasko parası yatırılıyor.
Maliye Bakanı neden “Şu kadar yıl kaskosunu deldirmeyenler sonraki yıl ücretsiz kasko yapmış sayılır” uygulaması başlatmıyor?
Yedi, 34 UTK 80 plakalı trafik magandasının kendisine yol vermeyen sürücünün aynasını kırmasına gerekçesi “arkadaşlarının yanında küçük düşürülmesi” olmuş.
Halbuki, kişiliklerini kullandıkları otomobillerden alan zavallı tipleri küçük düşürmek imkansızdır, zaten küçüktürler.
Sekiz, Uğur Dündar’ın Fenerbahçe Divan Başkanı seçilmesi son derece önemli. Güvenilir bir ismin seçilmesi, Başkan Ali Koç’un güvenilirliğini sürekli test etme ortamında tutacaktır.
NEDEN DOST YOK, TANIDIK ÇOK?
Şimdilerin büyük sorunu bu: Neden dost sayımız yok denecek kadar azaldı? Neden yeni dostlar edinemiyoruz artık?
Çünkü;
Bir, artık ilişkilerimiz insanlarla insanlar arasında değil. İnsanlarla nesneler arasında.
Yani birinin başına ne gelip gelmediğiyle değil, ne giyip ne yediği, ne satın aldığıyla ilgileniyoruz.
İki, biriktirmek değil harcamak üzere yaşıyoruz ve bu da insan ilişkilerine yansıyor.
Üç, hayatın hızı, durup düşünmeyi, demlenmeyi engelliyor, düşünmek ve demlenmek insan ilişkilerine değer katar.
Dört, “kullan-at” diye bağıran bir dünyada “dostluk emek ister” demek fısıltı gibi kalıyor.
Beş, hayatının bir döneminde dostluğun tadına varanların dost özlemleri kaçınılmaz. Asıl sorun dostluğun değerine emek ve zaman harcamamış yeni neslin, neyi kaçırdığını bilmemeleri.
Altı, dostların getireceği emek ve duygusal yük yerine yalnızlığın getireceği acıklı konforun tercih edilmesi.
YAŞILARINIZI YALNIZ BIRAKMAYIN
Kargo’nun solisti Koray Candemir’in 81 yaşındaki annesi cam silerken 9. kattan düşerek hayatını kaybetti.
Çok üzücü.
Önceki hafta yakın bir dostumla konuşuyoruz. Anne ve babası 90’a yakın yaşlarda.
“Gözetim altında olmaları gerek, temizlik, yemek konularında destek şart” diyorum.
Bizimki “Asla kabul etmiyorlar” diyor.
“Ocağı açık unuturlarsa, düşerlerse” diyorum, “Her yolu denedik evde yabancı birini istemiyorlar” diyor.
Sonuç?
İnatları uğruna ev kazalarında canlarını kaybeden yaşlı sayısı çok.
Siz siz olun, ya kendiniz onlara da yetişecek bir hayat tarzı planlayın ya da evlerinde süresini bütçenize göre belirlediğiniz bir yardımcı olsun.
Onların isteğine bırakmayın. Ben yaşadım, evde bir yardımcı fikrine önce “olmaz” diyorlar, sonra söyleniyorlar daha sonra alışıyorlar en sonra da vazgeçemiyorlar.
İnsan bu, rahata çabuk alışırlar.
FIRSAT YAKALAYAN OYUNCULAR
Bazen, bazı oyuncular doğru yapımlarda, doğru rolleri oynama fırsatı yakalıyorlar.
Geçen yıl, “Mucize Doktor”da Taner Ölmez gibi. Marka yönetmekte yaptığı hatayı yazdım diye, Demet Akalın’la dalaştığımız bile olmuştu.
Bu yıl “Evlilik Hakkında Herşey”de Gökçe Eyüboğlu var. Hep iyi oyuncuydu, bu kez parladı. Oyunculuğuna senaristler bile kayıtsız kalamadı, süresini artırdı.
“Kadın”da, Özge Özpirinçci güzellemeleri arasında kaybolmuştu, bu kez onu kimse ezemedi.
İyiysen iyisindir, nokta.
Üzerine çuval da geçirseler, arada gözlerin parlar.
Dizi ve sinema dünyamızda bu tür fırsatları kullanamayarak kaybolan iyi oyuncular da, Hazal Kaya gibi ilişkilerinden beslenerek ayakta kalan oyuncular da çok ne yazık ki.
İyi oyunculara önerilerim;
Medyayı gündem olmak için kullanmayın, karakter ortaya koymak için kullanın.
İçtenlikten vazgeçmeyin, rol yapmak sadece oynarken işe yarar.
Bir dünya görüşünüz, hayat anlayışınız olsun.
Asla “ben oldum” demeyin, “Daha öğrenecek çok şey var” anlayışını benimseyin.
Bir işe yarayın, bir yarayı sarın, bir derde ilaç olun.
İş bağlayan menajerlerinizle iletişimcileriniz aynı kişi olmasın.
Şöhret kırılgandır, ağzınızdan çıkan söze, elini tuttuğunuz kişiye dikkat edin.
Sosyalleşmekten anladığınız, gece hayatına akmak olmasın.
Yetenek ayrıcalığına sahip olmakla, herkes gibi olmak arasındaki dengeye dikkat edin.
RAMAZANDA BEN
Sahur davulundan şikayet edenleri hiç anlamam. Sahur davulunu severim.
Israr ettiğimiz için annemin bizi sahura uyandırışı hiç aklımdan çıkmaz.
İftar saatinde sofrada olmanın keyfini hiçbir şeye değişmem.
Ramazanda pide almadığım gün bir şeyi hep eksik yapmışım gibi hissederim.
Sinirli insanları daha anlayışla karşılarım.
ELLE YEDİĞİM YEMEKLER
Oksijen’de Şemsa Denizsel köşesinde “Yemeğe ellerimizle dalıyoruz, salatayı bile elle yiyoruz, bazen böylesi de lazım” yazması hoşuma gitti.
Elle yemekten keyif aldığım şeyleri düşündüm.
Patates kızartmasını her zaman elle yerim.
Pizza dilimini elle yerim.
Balık zaten her zaman, her ortamda elle yediğimdir.
Madımak pişmişse ve sofrada yufka varsa, elle yerim.
Kısırı marulla elle yerim.
Börek, çörek genelde elle yerim.
Ohh misss.
FUTBOLDA SORUN
Fenerbahçe- Galatasaray maçının olacağı günün sabahı iki kişi konuşuyor.
Ben de kulak misafiriyim.
İkisi de sıkı Galatasaraylı.
“Bu akşam derbi varmış, farkında değilim” diyor biri. Diğeri umursamaz cevaplıyor, “Hiç ilgilenmiyorum, ben NBA izleyeceğim.”
Galatasaray’ın ligdeki başarısızlığı ilgisizliğe bir neden elbette, ancak genel bir dikkat düşüklüğü var spor kamuoyunda.
Eskiden derbi heyecanı haftalar önce başlar, maç anında herkes ya ekrana ya da radyolara yapışırdı.
Kazanan taraf sokaklara dökülür, dünya şampiyonu olmuşçasına sevindirik olunurdu.
Transfer politikaları, medya pespayeliği, hakem ve federasyona güvensizlik, taraftarları futboldan soğuttu.
AKLIMDA KALAN
Ajda Pekkan’ın metroya binme hayali: Ajda “Metroya da metrobüse de hiç binmedim, hele Marmaray’ı çok merak ediyorum” demiş. Epeyce dalga geçen oldu. Halbuki Ajda’nın ifadesi bir tür şöhret sendromuydu. Bir yanı sosyal baskıydı, “Lüks arabalarına binmek varken şov peşinde” diyecekler korkusu. Diğer yanı ise, normal bir insan muamelesi göremeyecek olmanın bunaltısı. Düşünün metroya binen Ajda sizsiniz, etrafınıza “sizin hayranınızım”, “en çok şu şarkınızı seviyorum”, “benim de sesim güzeldir”, “bir fotoğraf çektirsek” diyenler dolsun. Bir sonraki durakta inmek ya da camı kırıp atlamak için can atmaz mısınız? Şöhretin bedeli dedikleri.