Başbuğ: Dağlıca baskınının arkasında ABD'nin olduğunu düşünüyorum!
Genelkurmay eski Başkanı ve dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ, 2007 yılında gerçekleşen, 12 askerin şehit edildiği Dağlıca'daki PKK saldırısının arkasında ABD'nin olduğunu söyledi.
Cumhuriyet’ten Barış Doster, İlker Başbuğ ile “Ergenekon’dan Çıkış” üzerine konuştu.
Yeni kitabında, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı yürütülen komplolara ve perde arkasına değinen Başbuğ son günlerde çok tartışılan “kozmik oda” meselesi hakkında açıklamalarda bulundu. Başbuğ, görev süresinde kozmik odanın açıldığını ancak hiçbir sızıntının gerçekleşmediğini belirtti. Başbuğ, “Benim görev sürem bittikten sonra, 16 Mart 2013 tarihinde kozmik oda bir kez daha açıldı. Maalesef o zaman bilgiler verildi, belgeler dışarı çıktı. Bu tamamen yasadışı bir işlemdi” diye konuştu.
Ayrıca, Taraf gazetesinin çıktığı dönemde yalan haberler ürettiğini belirten Başbuğ, “Taraf gazetesine gelen yazılar, haberler hep emniyet içinde yuvalanmış FETÖ’cüler tarafından servis ediliyordu” ifadelerinde bulundu.
İşte Barış Doster’in “26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, 'Ergenekon'dan Çıkış'ı anlattı” başlıklı o söyleşisinden öne çıkanlar:
FETÖ’nün ele geçirmek istediği en büyük hedefinin, en çok yıpratmak istediği kurumun, en yoğun ve sinsi şekilde örgütlendiği yapının Türk Silahlı Kuvvetleri olduğu görülüyor. FETÖ bunu yaparken, kullandığı en etkili araç, en işlevsel aparat neydi?
Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı asimetrik psikolojik harp uygulandı. Asimetrik psikolojik savaşı yürütenlerin temel amacı, Türk ordusunu dünya orduları arasında özel kılan milli ordu kimliğini, milletin ordusu olma özelliğini, gücünü milletin güveninden ve sevgisinden almasından kaynaklanan niteliğini zedelemekti. Ordu ve millet arasındaki bağı koparmaktı. Ordumuza karşı bu asimetrik psikolojik savaş, öncelikle ve özellikle medya aracılığıyla yürütüldü. Türk Ordusu’nun medyası yok, ama FETÖ’nün kendi medyası vardı. Dahası biz kurum olarak yasalara ve etik değerlere bağlıyken, FETÖ’nün bunlara hiç bağlı kalmadığı biliniyordu.
STRATEJİK HEDEFE YÖNELİK
Türk ordusuna karşı yürütülen sinsi mücadelenin medya üzerinden yapılan ilk saldırısı hangi olaydı?
21 Ekim 2007 tarihindeki Dağlıca saldırısı, çok önemli bir kırılma noktasıydı. Bu saldırı, PKK terör örgütünün tek başına yaptığı bir eylem değildi. Taktiksel bir eylem de değildi. Stratejik hedefe yönelikti. O saldırının arkasında ABD yönetiminin olduğunu düşünüyorum. Bu saldırıdan yaklaşık bir ay sonra, 15 Kasım 2007’de, orduya karşı yürütülen asimetrik psikolojik harbin propaganda bülteni olan Taraf gazetesi çıkmaya başladı. Dağlıca saldırısından bir hafta önce de, 15 Ekim 2007 tarihinde, David Phillips’in, açılım sürecine ilham kaynağı olan ünlü raporu açıklanmıştı. Taraf, merkez medyayı, ana akım medyayı da çok fazla etkiliyordu. Yaptığı yalan haberler, attığı manşetler, ertesi gün ana akım medyada kullanılıyordu. Dağlıca ve Aktütün saldırılarında, Balyoz kumpasında yaptığı haberleri, bir gün sonra diğer gazetelerde okuyorduk. Taraf gazetesine gelen yazılar, haberler hep emniyet içinde yuvalanmış FETÖ’cüler tarafından servis ediliyordu.
HALKIMIZ FAZLA HOŞLANMAZ
Bu saldırılara karşı siz ne yaptınız?
Asimetrik psikolojik harpte, ilk hamleyi yapan, ilk algıyı yaratan, başarılı olur. O dönemde ciddi ve başarılı basın toplantıları yaptık. Bunlar medyada geniş ölçüde yer aldı. Fakat Dağlıca saldırısı öylesine planlı ve stratejik bir hamleydi ki, bizim çabalarımız umulan etkiyi sağlamadı. Maalesef Türk Silahlı Kuvvetleri, bunlara gerekli yanıtları vermede istenen düzeyde başarılı olamadı. Şu da var, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, sebebi ne olursa olsun medyada çok sık yer almasından halkımız fazla hoşlanmaz.
Dağlıca saldırısının stratejik hedefi neydi?
Stratejik hedef; Türk ordusunun terörle mücadelede başarılı olamadığına, terörü bitiremediğine, o nedenle geriye kalan tek yolun siyasi çözüm olduğuna halkı inandırmaktı. Nitekim o dönemde kamuoyu büyük bir karamsarlığa kapıldı. Siyasi otorite üzerinde de medya vasıtasıyla baskı kuruldu. Öyle bir siyasi ortam oluştu ki, çok farklı kesimler siyasi çözümü savunur hale geldi. Amaç da kamuoyunu David Phillips’in raporundaki çizgiye getirmek, çözüm sürecine ikna etmekti. Çözüm sürecinin önündeki en büyük engel Türk ordusu olarak görüldüğünden, ordunun, güvenlik politikalarının hazırlanmasındaki etkisini azaltmaktı. Zaten 2009’da Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın, “Açılımın altyapısının Dağlıca baskınından sonra yapılan diplomatik çalışmalarla başladığını” söylemesi, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun “Dağlıca baskınından sonra bir yol ayrımına gelindiğini” açıklaması, stratejik hedefin ne olduğunu ortaya koyuyor.
O GENERALLERİN TASFİYE EDİLMEMESİ DÜŞÜNDÜRÜCÜ
Kozmik odanın açılması konusundaki tavrınız çok eleştirildi. “Bugün de olsa aynı şeyi yaparım” dediniz. Bunun sebebi ne?
Benim dönemimde kozmik oda açıldı fakat tek bir belge, tek bir kâğıt parçası bile dışarı çıkarılmadı. Belgelere gözümüz gibi baktık, koruduk. Benim görev sürem bittikten sonra, 16 Mart 2013 tarihinde kozmik oda bir kez daha açıldı. Maalesef o zaman bilgiler verildi, belgeler dışarı çıktı. Bu tamamen yasadışı bir işlemdi.
Dışarı çıkan belgeler arasında en önemlisi ne olabilir?
Savaş halinde, işgal edilen yurt topraklarında, gayri nizami harpte görev yapacak yurttaşların listesi çıktı dışarı. Bu listeler, bir yabancı devletin eline geçmiş olabilir. İktidarı bu konuda çok uyardık. Sonuçta söz konusu yurttaşların görevleri iptal edildi.
26 AYLIK HAPİS HAYATI ÇOK ŞEY ÖĞRETTİ
Görevinizle ve o dönemde yaşananlarla ilgili özeleştiri yaptınız mı?
Kendine güvenen insan elbette özeleştiri yapar, yapmalıdır. Görevimle ilgili özeleştiri yaptığım çok konu var. 26 aylık hapis hayatı da hem özeleştiri yapmamı sağladı hem çok şey öğretti. Silivri’de olduğum dönemde ilk kez tanıştığım iki kişiyle, biri Müjdat Gezen, diğeri Lütfü Türkkan, ki bunlardan biri solcu, diğeri sağcı; biri sanatçı diğeri işadamı ve siyasetçi, sonradan çok yakın dost olduk. İkisi de hapis deneyimi olan bu dostlarımın, haksızlığa uğradıkları darbe dönemlerinde, sıkıyönetim dönemlerinde, biz onların ne kadar farkına vardık, onların uğradığı haksızlığı gidermek için ne kadar çalıştık diye sordum kendime. Şu sonucu çıkardım: İnsan, kendisi haksızlığa uğrayınca, dünyada haksızlık olduğunu düşünmemeli. Meseleye siyah ve beyaz olarak bakan insanlar, kendilerini karşı tarafın yerine koyabilmeliler. Bunu başarırsak, ülkemizi düzlüğe çıkarma yönünde önemli bir adım atmış oluruz.