İngiliz-Siyonizm beraberliğinin nikah belgesi! Özel röportaj
İnsani ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (İNSAMER) Başkanı Dr. Ahmet Emin Dağ,” Balfour Deklarasyonu Filistin’in makus kaderinin başlangıcını oluşturuyor” dedi.
İsrail’in resmen kuruluşunu sağlayan ve Filistin işgalini başlatan olay, 2 Kasım 1917'deki Balfour Deklarasyonu'dur. Birleşik Krallık tarafından bizzat oluşturulan bu deklarasyonda dönemin İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur James Balfour'un imzası bulunmaktadır. SuperHaber’den Arzu Erdoğral’a konuşan İnsani ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (İNSAMER) Başkanı Dr. Ahmet Emin Dağ, bu deklarasyonla günümüze kadar devam edecek çözümsüzlüğün tohumlarının atıldığını belirterek çözümün işgalin sonra ermesi olduğunu söyledi.
BALFOUR BİRKAÇ CÜMLEDEN İBARETTİR!
-Öncelikle Balfour deklarasyonu nedir diyerek başlayalım...
Balfour Deklarasyonu, Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) devam ederken belki de savaşın en hararetli döneminde, İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur James Balfour’un İngiltere Siyonist Federasyonu ve uluslararası Siyonist hareketin liderlerinden Lionel Walter Rothschild’a yazdığı bir mektuptur. Önemli vaatler içiren bu mektup, İngiliz hükümetinin Filistin topraklarında Yahudiler için ‘milli bir yurt’ kurulması fikrini desteklediğini ve bunun için elden gelen her çabanın gösterileceğini bildiren birkaç cümleden ibarettir. Bildiri daha sonra İngiliz parlamentosunda kabul edilmiş ve Fransa, Rusya ve ABD gibi müttefik ülkelerce desteklenmiştir.
FİLİSTİN’İN MAKUS KADERİNİN BAŞLANGICINI OLUŞTURUYOR
Sykes Picot'dan sonra bu deklarasyon dediğimizde ne anlama gelir?
Modern dönem Ortadoğu’nun oluşmasında gerek sembolik ve gerekse fiili birkaç gelişme bulunmaktadır. Bunlar içinde Sykes-Picot anlaşması nasıl ki bugün bölgedeki Arap devletlerinin sınırlarını büyük oranda oluşturmuş ise, Balfour bildirisi de Filistin’in makus kaderinin başlangıcını oluşturması bakımından önemlidir. Siyonist liderlere verilen söz karşılığında Yahudi sermayesi savaşta tarafsız kalmaktan vazgeçmiş ve İngiliz ordusu lehine savaşa destek vermiştir. Bildiri ile aynı zamanda J. Henry Patterson komutasında Yahudilerden oluşacak bir “Yahudi Lejyonu” İngiliz Ordusu saflarında savaşmaya başlamıştır. Yine, patlayıcı imalatında aseton üretilebileceğini keşfeden Yahudi bir kimyager olan Dr. Chaim Weizmann, bu keşfini İngiliz savaş hükümetinin hizmetine sunmuştur.
Bu bildiri yayınlandığında Filistin’de 650 bin nüfus içinde sadece %10’u Yahudilerden oluşurken, verilen söz ardından teşvik edilen göçlerle bölgedeki demografik denge değişmiş ve tersine dönmüştür. Bu bildiri ardından, Filistin cephesinde dengeler değişmiş ve Osmanlının gerileyişi hızlanmıştır. 1920 yılına kadar İngiliz Hükümetinin projesi olarak kalan Siyonist projeye, 1920’de İngiltere’ye Filistin üzerinde manda yetkisi tanıyan, 1922’de ise İngiltere’yi Filistin’de bir yahudi yurdu kurulması için yetkili kılan Milletler Cemiyeti kararları ile uluslararası dayanak oluşturulmuştur. 1947’de Filistin’in Yahudilerle Araplar arasında paylaşımına dair 181 sayılı karar ise Filistinlilere bir devlet kazandırmadığı gibi, günümüze kadar devam edecek çözümsüzlüğün tohumları atılmıştı.
İNGİLİZ-SİYONİZM BERABERLİĞİNİN NİKAH BELGESİ
-İsrail'in dışında İngiltere için anlamı nedir?
1917’de meydana gelen Bolşevik devrimi sonucu İngiltere, önemli bir müttefiki olan Rusya’yı kaybetmişti. Almanya’nın başta Filistin olmak üzere Ortadoğu’da Osmanlı ile birlikte dengeleri kendi lehine çevirme şansının artması üzerine İngiliz yönetimi, o dönemde marjinal bir düşünce olan Siyonizm’e açıktan destek vererek, kendine avantaj sağlamayı hedeflemişti. Londra hükümeti bu bildiri ile Yahudilerin etkin konumda olduğu Amerika Birleşik Devletleri’ni Yahudiler üzerinden savaşa ve kendi yanında daha aktif olmaya ikna etmiş oldu. Kısacası bu bildiri İngiltere için bir anlamda can simidi olmuş ve sonraki 100 yıl boyunca yaşanacak olan İngiliz-Siyonizm beraberliğinin nikah belgesi olmuştur.
ÇÖZÜM İŞGALİN SONA ERMESİDİR
-Sonuç itibariyle Filistin sorununun nihai çözümü sizce nedir?
Çözüm tabi ki işgalin sona ermesidir. Burada İsrail işgal rejimi, neredeyse 100 yıldır sürdürdüğü yayılmacı anlayışı ve bölgeye halen yerleşimci yığmayı bırakarak Filistinlilerin yaşamsal ve hukuki haklarına saygı göstermeyi öğrenmelidir. Bugün uluslar arası toplumca da onaylanmış olan Filistin toprakları (Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs) üzerindeki keyfi tutumuna son vermelidir. Tarih geriye döndürülemez ama bu güne kadar yüz binlerce Filistinlinin hayatını kaybettiği, 6 milyonu aşkın Filistinlinin ise mülteci konumunda bulunduğu bir düzende bölgede barışın olması imkansızdır.