İnsan zehirlenmesi...

Demet Cengiz

Demet Cengiz

Bir gün bir dervişle karşılaştım. Bana “Söz gümüş, sükût altın. Az konuş. Enerjini kendine harca” dedi.

Gevezeyim biliyorum. ‘Çene düşmesi’ bende aslında sevginin belirtisi… Seversem anlatmaya başlıyorum, etrafımdakileri eğlendirme misyonu yüklüyorum kendime.

Peru seyahatimden dönerken, havalimanında hem turistik hem de ruhani rehberimiz Ernesto da “Ağlamamak için şaka yapıyorsun. Yapma! Gözyaşların gibi seni terk etmesi gerekenler varsa, bırak gitsinler” demişti.

Biraz kalın kafalı olabilirim. Sanırım anlamadığım için benzer öğütler hep tekrar edildi hayatımda.

İnsan zamanla silahlarını öğreniyor. Kalkanlarını da… En zayıf yanlarını da…

Çok insan zehirlenmesi yaşayıp, inzivaya çekildiğim de oldu. Fakat tekrar koştum insan ormanına. Yine zehri emmeye, yine hastalanmaya… Zararlı, zehirli insanları ayırt etmek zehirli bitkileri bilmeye benzemiyor. Zor! Aynı insan birine zehir bir başkasına panzehir olabiliyor çünkü. Herkesin her şeyi bildiği bu ukala dümbeleği devirde ‘kendi zehirlilerini tespit etmek ve onlardan uzak durmakmış bilgelik’ çok geç öğrendim ben.

Gardırop, beden, zihin detoksu derken en faydalısını atlıyoruz. En gereklisi insan detoksu! Taklitleriyle, sahteleriyle ömür tüketmeyin, gerçek olanlarını seçin.

Şefkatten, merhametten, vicdandan, adaletten, empatiden yoksun; gaddar, zalim, bencil, yalancı, düzenbaz, çıkarcı, ilgi manyağı insanlara hayatımızda ne kadar çok yer verirsek, bu özelliklerin aksini taşıyanlara o kadar az yer kalıyor.

Nasıl ki gardıropta giymediklerimiz yüzünden yenilere yer açamıyoruz, yenileri alıp koysak da rahat ettiremiyoruz, bir kaos yaratıyoruz; bize uymayan insanları, tedavülden kalkmış ilişkileri, kurduğumuz sağlıksız bağları sürdürdükçe de yaşamımızdaki kaos da devam ediyor. Nezaketle bize uymayan insanları bir palto gibi hayatımızdan çıkarıp, ihtiyaç sahiplerine verebilmeliyiz.

Yaş kemale erdikçe yumuşadığımız, esnediğimiz, toleransımızın arttığı söylenir. Kısmen doğrudur da. Kısmen kendi yumuşayan yanlarımı, artan toleransımı görüyorum ama sertleşen ve katılaşan yanlarımın, azalan toleransımın da farkındayım. Yaşım ilerledikçe…

Kendimi doğru ifade edebilmeyi daha çok önemsemeye başladım ama beni anlamaya çalışmayana ağzımı açma zahmetine girmemeyi öğrendim.

İnsanları daha çok anlamaya çalışıyorum ama kendini anlatma gayreti olmayana kulağımı hiç kabartmamayı öğrendim.

Bir sözle mutlu olana destanlar yazmayı, lafa kıymet vermeyene bir nefes bile çıkarmamayı öğrendim.

Bir çiçekle mutlu olana ormanlar sunmayı, yeşilin değerini bilmeyene bir kuru dal bile uzatmamayı öğrendim.

Bir taçla mutlu olana tüm krallığımı sunmayı, topraklarımı işgale kalkana bir duvar bile örmemeyi öğrendim.

Bir tebessümle mutlu olana gönlümü açmayı, yüreğimi göremeyene yüzümü bile göstermemeyi öğrendim.

Artık sabrım yok duygu manipülatörlerine, kibirlilere, dedikoduculara, yalancılara, ikiyüzlülere, arkadaşlığı ‘networking’ ile açıklayanlara, menfaatçilere, talepkârlara, işi bitince ortadan yok olanlara, sahtekarlara, sadakatsizlere, hesapçılara.

Zaten o ince hesaplar tutmaz. Küçük hesap yapan kimsenin büyük hesabı tutturabildiği görülmemiştir. Hiç niyetim yok, ince hesapçılara bir muhasebe defteri açmaya!

 

Diğer Yazıları