İnsanımızı koyun, köpeğimizi evlad edinmemizin sebebi...
“Avrupa’nın dini Hristiyanlık falan değil. Yeni de değil, yüzyıllardır Avrupa’nın tek dini var, o dinin adı da 'Korku'... Öteki korkusu... Öteki’nin adı, Türk ve onunla özdeşleştirilen İslam. Bu öyle bir din ki rükünleri var, ritüelleri var ve halk bu 'Korku Dini' üzerinden yönetiliyor. Bu yüzden Avrupa, yani Batı toplumu dünyanın en kolay güdülebilir topluluğudur. Korkuyu kışkırtıp ‘güvenlik için’ dedin mi, yapacağın insanlık dışı her şey halkın gözünde bir anda meşrulaşır ve halk ona kayıtsız şartsız, sorgusuz sualsiz inanır!”
Bu sözler, uzun yıllar Avrupa’da iş adamı olarak bulunmuş bir dostuma, Mehmet Küpeli’ye ait.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü ve Başdanışman İbrahim Kalın’ın İnsan Yayınları tarafından neşredilen "Ben, Öteki ve Ötesi" kitabında bir kıtaya bugünkü adını veren bu korkunun nasıl oluştuğu, geliştiği ve bugünden yarına nasıl kıtalararası taşındığına dair tarihsel süreci en derli toplu ve okunabilir bir üslupla bulabilirsiniz.
Rasgele bir tarih kitabı alıp, ön kabulsüz ve peşin hükümsüz okuduğunuzda, Hristiyanlığın misyonerler tarafından tebessümle, ordular tarafından kanla, şirketler tarafından parayla nasıl yayıldığını görebilirsiniz.
Yine ön kabullerinizden ve peşin hükümlerinizden sıyrılarak yakın tarihe ve bugüne baktığınızda; özel adı Avrupa, genel adı Batı olan blokun, yine bu üç etkeni kullanarak Hristiyanlık arkasına gizlenmiş Korku Dini’ni yeryüzünde hakim kılmaya çalıştığını görürsünüz.
Hatta Ahmet Demirhan’ın Superhaber’de yayınlanan, “Pizza’dan Posta’ya: Kısa Bir Putin-Abd İlişkiler Tarihi” başlıklı, içeriği nektar gibi yoğun yazısını okuduğunuzda bile, şu an tek kutuplu yayılan Korku Dini’nin nasıl 'İki Kutuplu' hale gelmeye çabaladığını hissedersiniz.
Korku; insanın ürettiği öyle baskın bir duygudur ki, o duyguya kapılanlar, ırkı, dili, cinsi ve dini ne olursa olsun, birbirine benzer, benzemekten öte aynılaşır, aynı dili konuşmaya, aynı tavrı sergilemeye başlar.
Batı’nın şu an bizi içine çekmeye çalıştığı çukur, itmeye çalıştığı uçurum budur!
İbrahim Kalın’ın 'Ben, Öteki ve Ötesi' kitabında “Ötesi” ile dikkat çektiği, ikaz ettiği ve bizi sarsarak uyandırmaya çalıştığı tehlike alarmı da budur!
Batı’nın Hristiyanlıktan uzaklaşarak esir olduğu Korku Dini, bizi de kendi dinimizden, inançlarımızdan, 'Anadolu İrfanı' adıyla ifade edilen ruhumuzdan uzaklaştırıp köleleştirmeye hatta zombileştirmeye başladı.
Başladı evet!
Hatta bir hayli mesafe de aldı...
Bir zamanlar “Tam Bağımsız Türkiye” şiarıyla başkaldıran 68 kuşağı gençliğinin, şimdilerde “Batı’ya Tam Bağımlı Türkiye” şiarıyla Avrupa’ya kaçıp yalanlar üzerinden kendi devleti ve milletine ihanet edecek ölçüde Neo-Mandacı kisveye bürünmesinin sebebi budur!
Bir zamanlar bütün kalpleri Allah sevgisiyle fetih şiarıyla yola çıkarılıp, kuru ekmekle yaşamaya razı edilerek, kapı kapı, şehir şehir, ülke ülke, kıta kıta dolaştırılan dindar gençlerin, birer iman ve istikbal hırsızı, emek gaspçısı, her kılığa girip her ortama uyabilen bukalemun becerili müfteri ve nihayet kendi kanından ve dininden olana kurşun sıkabilecek kadar nefret, kin ve şehvet yüklü ruhsuz zombilere dönüştürülmüş olmasının sebebi budur!
Bir zamanlar yine Allah sevgisiyle yola çıkan Müslüman gençlerin, ibadetleri adetler, adetleri ibadetlere dönüştüren, esastan uzaklaşıp teferruatı nasslara terfi ettirip, imanı ideolojiye tenzil ettiren, diline “Allah’ın hükmüyle hükmetmeyenler kafirlerin ta kendileridir” ayetini slogan yaparak tam bir Harici kafasıyla önüne geleni kafir ilan etmesinin, nihayet bir kısmının hakiki kafirlerin inşa ettiği örgütlerde canlı bomba olacak kadar insanlıktan ve İslam’dan çıkmasının sebebi de budur!
“Alnı secdeye geliyor” diye başkalarına kanmamızın, “Bizim kötümüz başkasının iyisinden daha iyidir” saçmalığıyla kendimizi kandırmamızın da sebebi budur!
İki santimlik sakal, bir metrelik kumaş, 70cc’lik şişe üzerinden birbirimize girmemizin; havayı, suyu, toprağı ve ateşi ve ağacı, yaprağı, kuşu ve denizi ve kumu ve güneşi bahane ederek kendi yüzlerimize hakaretler etmemizin, insanımızı koyun, köpeğimizi evlad edinmemizin sebebi de budur!
Sağlı sollu kışkırtmaların, bombalı silahlı saldırıların, hatta havadan, karadan ve denizden doğal afetlerin bile akabinde, kabuller ve peşin hükümlerle vuruşmaya başlamamızın da sebebi budur!
Korku dinine tapınıyoruz artık millet olarak!
Güvenlik putuna secdeler ediyoruz!
Hatta bu dinin aramızda muhlisi münafığı var, misyoneri komisyoneri, kelâmcısı eyyâmcısı var!
İbrahim Kalın’ın cesîm bir kitapla kayda aldığı ince feryâdı boşuna değil!
Toplum olarak istisnasız, fert fert, nefret ettiklerimize benziyoruz!
Herkes ve her kesim kendisi dışında olanı şeytanlaştırıyor, gulyabanileştiriyor, vahşileştiriyor ve kendi ürettiği egosantrik kâbusun çırpınışıyla bütün aynaları kırarak körleşiyor, asıl kendisinin şeytanlaştığını, gulyabanileştiğini, vahşileştiğini farketmiyor!
Bu dehşet verici akıbete mani olmanın ve bütün dış ve iç korkuları yok etmenin tek yolu; bir an durup, derin bir nefes alıp, hızla özümüze dönerek Anadolu İrfanı’nın 'Rıza ilkesi' ile, Hak zeminine inşa edeceğimiz Adalet çatısı altına sığınmak!
Bir başka tabirle; köyümüze dönmek! Beyaz, kızıl yahut yeşil bütün renkleriyle hakiki taşralılıktan, lümpenlikten, sığıntı olmaktan kurtulmak!
Aksi halde...
Üzgünüm Leylâ!