İslam ve akıl tartışmaları...
Türkiye’yi uzaktan ama oldukça ilgi ile ve “yakından” takip etmeye, gündemi ıskalamamaya uğraşıyorum.
Zaman zaman kendilerinde “islam adına” söz söyleme yetkisi gören, sözde “alim” kişilerin açıklamaları, video kayıtları sosyal medya ortamlarında paylaşılıyor. Kamera şakası mı, tiyatral bir kurgu mu, kararsız kalıyorum.
Gönderen veya paylaşan kaynakların ciddiyetini göz önüne aldığım zamanlarda da söyleyenlerin bunları neden söylediklerini, hangi bağlamlarda ve nihai amaçları nedir diye düşünerek, irdeleyerek anlamaya uğraşıyorum…
İslamofobi üzerinde yoğunlaştım. İslamofobik düşünceleri de anlamaya uğraşıyorum. Yıllardan beri islamofobik yaklaşımlardaki tüm argümanların kaba, çirkin, kötü iftiralar olduğunu yazıp çizerim, temelsizliği üzerinde dururum.
Ancak, şu ara tıpkı 28 Şubat sürecinde olduğu gibi çoğalan değişik “hocaefendilerin” açıklamalarının, yaklaşımlarının islamofobiyi beslemeye matuf gerekçe üretme çabaları gibi görmeye başladığımı da ifade etmeliyim…
Bu açıklamalar, insanları dine karşı soğutma, inançlarını sorgulama ve yanlış yerlere doğru yöneltme amacı taşımıyor ise, bilinmelidir ki, asla İslama sempati veya ısındırma gibi bir netice de doğurmaz…
Çok yazılıp çizildi, asansör, ketçap, genç kayınvalide vs. gibi konular; tekrarlamak gibi bir gereksiz ve ciddiyetsiz duruş içinde olmak istemiyorum mamafih, bir bilim insanı olarak birçok “hocaefendinin” islamın akılla bağdaşmadığını, üstelik islami bir zorunluluğun ifası gibiymişçesine, bir gerçeğin ifadesi imişçesine bir tavır içinde güya açıklamaya çalışmaları ve bunu benim en sevdiğim, anadilimle yapmaya kalkışmaları bir hayli gücüme gitti…
İnanmak ve nası sorgusuz sualsiz kabul etmek, teslimiyet ayrı, dinimizi akılla ve mantıkla bağdaşmaz gibi göstermek daha ayrı…
Michigan State Üniversitesi İslam Araştırmaları Merkezi önceki günlerde çok önemli bir konuşmacıyı ağırladı. Ben de dikkatle dinledim. Michigan Üniversitesi’nden Profesör Rudolph (Butch) Ware “Batı Afrika ve Amerika’da Görünmeyen Müslümanlar” başlıklı konuşmasında İslam’ın insanları özgürleştirici, eşitleyici, ayrımcılığı reddeden tavırlarını açıkladı. Inanıyorum ki, ülkelerini özgürlüğün beşiği olarak kabul eden birçok Amerikalı için söyledikleri şeyler ilk kez duydukları ve çok özgün ve önemli gerçeklerdi. Ama bizim gerçeklerimizdi. Amerikalılar siyahi insanları köle olarak kıtalalar arası korsanlıkla ülkelerine getirirlerken İslam ilk anından itibaren sadece renklerinden ötürü köleleştirilmiş insanları özgürleştiriyordu. Bilal-i Habeşi Kabe’den ezanı okuyan ilk siyahi müslüman olarak tüm müslümanların gönlünde kıyamete kadar yaşayacağı bir taht kuruyordu…
“Walking Quran” adlı çok önemli bir eserin de sahibi olan Profesör Ware, akıldan, mantıktan, İslamın özgürleştirici yönünden ve Afrika toplumlarının İslam ile köleliğin zincirlerini kırdığından büyük bir gururla bahsederken, bizim “hoca efendilerin” gezdikleri alanları, “irşad” adına söylediklerini ne yazık ki üzülmeden dinlemek, okumak mümkün değil…
İslam akıl dinidir. Akılla kavranılabilir. Akılla anlatılabilir. Akıl özgürlük ister. Özgürlüğü vaad eden, özgürleştiren dine sürekli özgürlüğü kısıtlayan birtakım yakıştırmalar, ithamlar, ilzamlar insanların içindeki iman cevherine zarar verir.