İslamafobi'ye karşı...
Amerikan toplumu yıllardan beri önyargıların, tektipleştirmenin, algı operasyonlarının etkisiyle, aslında kendi içinde, kendinden, kendi veya parçası olan büyük bir varlığa karşı “fobik” duyguların ötesinde “hasımca”, “düşmanca” bir noktaya doğru taşınmak tehlikesiyle yüz yüze…
Özellikle 11 Eylül olaylarından sonra, belli amaçlarla ve belli söylemlerle tırmandırılmak istenen bu iklimi, zaman zaman çok sağduyulu ve güzel örnekler kesebilmekte; Amerika Birleşik Devletleri’nin üzerine inşa olduğu ilkelerden en önemlilerinden birisi olan “İnanç özgürlüğü”nün nadide örnekleri ortaya çıkabilmektedir.
ABD'nin Illinois’te yayın yapan WHBF adlı yerel televizyon kanalı, Tahera Rahman adlı genç bir başörtülü haber spikerini tam zamanlı olarak ekran önüne çıkarmaya ve haberleri sundurmaya başlamış. İki yılı aşkın süredir aynı kanalda haber prodüktörü olarak görev yapan Rahman'ın annesi Hindistan, babasının Pakistan kökenli, kendisi ise ABD doğumlu. Gazetecilik öğrenimi gören Tahera Rahman, öğrenim gördüğü alanda çalışmayı sevdiğini ve bir Müslüman olarak işinde çok başarılı olmak istediğini söylüyor. 8 Şubat'ta ilk canlı yayınına çıkan Tahera, son derece başarılı bulundu ve kendisinden hiçbir şekilde başörtüsünü çıkarmasının istenmeyeceği kanal yetkililerince açıklandı. Bu gerçekten fevkalade önemli ve umut verici bir gelişmedir. İnsanların çok basit önyargılarla, kalıplarla güdülenmek istendiği bir ortamda, başörtülü bir kadının her gün evlere konuk olması, insanların izlediği haber kuşaklarını sunabilmesi mühimdir. Tahera’nın çalıştığı televizyonun yerel bir kanal olmasına da takılıp kalmamak lazım. Bu gelişme, ilerde başkaca başarılı “Müslüman” gençlerin de, diğer faklı kesimlerin de önünü açacak, mesleklerini rahatlıkla görünümlerinden, etnisitelerinden, isimlerinden, aidiyetlerinden ve inanç özgürlüklerinden ödün vermeksizin icra edebileceklerdir.
Düşünün ki, yapılan araştırmalarda şöyle önyargılı neticelerle karşılaştığınız bir toplumdasınız: “İslam’da şiddet vardır ve terörizmi beslemektedir, islam diğer dinlere, inançlara, yaşam tarzlarına karşıdır, toleranssızdır, islam gerçek dışıdır, islam kadın haklarına karşıdır, poligamiye izin vermektedir, islam antidemokratiktir, kendi dışındaki her türlü siyasal önermeyi ve çoğulculuğu reddetmektedir, islam gericidir, modenrleşmeye karşıdır…” Bu başlıkları çoğaltmak mümkündür.
Kuşkusuz ki, hiç birisi doğru değildir ve kabul edilemez. Ancak, islam ülkelerinin önemli bir kısmının ve islami kavramlarla kendilerini adlandıran bir takım sapkın odakların İslam korkusundan da öte, İslam karşıtlığı ve hatta düşmanlığı noktasına taşınmak istenen bu yanlış eğilimi tetiklediğini, bunu gerçekleştirmek isteyenlere fırsat ve imkân verdiğini inkâr edebilir miyiz?
İslamofobi ile mücadele Türkiye dışında ne yazık ki, İslam ülkelerinin pek çoğunun gündeminde ciddi bir yer tutmamaktadır. Topyekün bir anlayış birliği gerektiren bu alanda, ciddi bir performans gösterilmemektedir.
Bu nedenledir ki, böylesine tekil örneklerin ortaya çıkması bile, insanlığın ikinci en yoğun müntesibi olduğu dinin daha doğru anlaşılabilmesi, kötü niyetli ve düşmanlık körüklemek isteyen odaklara fırsat verilmemesi için değerli görülmelidir.
Tahera’nın kişisel kabiliyeti, mesleki başarısı ile birlikte gelen bu gelişme, tahmin ediyorum ki, hiç de kolay olmamıştır. Başındaki örtü, mensup olduğu inanç, öyle veya böyle hayatı boyunca bir şekilde kendisini engellemeye uğraşanların en büyük kozu olmuştur. Ancak, kutlamak lazımdır ki, başarısı ile, çalışkanlığı ile örnek bir noktaya gelmiştir. Yine aynı kutlamayı kanal yöneticilerine de yöneltmek gerekmektedir. Açık bir şekilde, Tahera’dan hiçbir şekilde başını açmasını istemeyeceklerini, yaşam biçimine ve inancına saygı duyduklarını belirtmişler ve çalışmalarından memnuniyetlerini dile getirmişlerdir.
Dünya, ancak özgürlükler olduğunda güzeldir. İnsanların, inançlarıyla, düşünceleriyle, tercihleriyle yaşayabilecekleri iklimler olduğunda, başarı da vardır. Bunu ortadan kaldırıp, korkuyu ve karşıtlıkları diri tutmaya kalkıştığımızda sorunlar ortaya çıkmakta ve büyümektedir.
Trump’lı Amerika’da, her gün yeni yeni karşıtlıkların, çatışmaların dünyayı beklediği ve herkesin büyük tedirginlikler içinde olduğu bir dönemde, Tahera’nın başarısı Müslümanlar açısından da, kendilerini edilgen ve dışlanmış hisseden, çeşitli “fobik” davranışlara maruz kalan diğer kitleler açısından da güzel bir nefes, hoş bir gelişme olmuştur.