İslam’ın sancaktarlığı
Öğrenip sadece seyretme bahtsızlığında bulunduğunuz Yeni Zelanda’da vahşeti, genel bir ifadeyle, Batı’nın sinsi ama gerçek yüzünü, bugüne kadar görmesini bilemeyenler için, bir kez daha ortaya koymuş oldu.
BUGÜN BATI
Bugün Batı; Ortaçağ’ın ve Haçlı zihniyetinin düşünce, inanç ve ruh halini hala muhafaza etmekte ve fırsat bulunca da o ruh halini izhar etmekten kaçınmamaktadır.
Bugün Batı; modern ve çağdaş gözükse de ruhsuzdur, acımasızdır ve hakikaten tek dişi kalmış bir canavardır.
Bugün Batı; İslam’a ve Müslümanlara karşı kadim bir kinin, nefret dolu bir yüreğin ve intikamcı bir zihnin esiri bir haldedir.
Bugün Batı; Hristiyan olsa da ne yazık ki ondan nasibini yeterince alamamıştır. Hazreti İsa’yı bir Müslüman kadar dahi sevmemiştir ve sevemez de.
ÖYLE OLMASAYDI
Öyle olmasaydı Christchurch yani İsakilisesi adı verilen dini hüviyete sahip bir şehirde katliam yapılabilir miydi?
Öyle olmasaydı katliamın ardından o ülkenin senatörü Anning, oh olmuş, iyi olmuş yollu açıklamalarda bulunabilir miydi? Yaşına, başına, boyuna posuna ve konumuna bakmadan genç bir çocuğa yumruk atabilir miydi?
Öyle olmasaydı Fransa'da bölge meclis üyesi Catherine Blein, büyük bir mutluluk içerisinde, Yeni Zelanda'daki katliama dair paylaştığı mesajında “göze göz” diyebilir miydi?
Öyle olmasaydı Trump, Pompeo, BBC, Le Figaro, New York Times yaşanan olaya "terör" ve 50 masum insanı bir anda, acımasızca ve kin dolu bir surette şehit eden katile “terörist” demekten kaçınabilirler miydi?
Öyle olmasaydı İngiliz Daily Mirror gazetesi ölen onca masum Müslümana acıma hissi göstermezken terörist için "Melek Çocuk" deme şefkatini gösterebilir miydi?
Öyle olmasaydı dün Tunus’ta, Cezayir’de ve bütün Afrika’da… ve bugün Myanmar’da, Ortadoğu’da ve nihayet Yeni Zelanda’da sergilenen vahşet boyutundaki katliamlara fırsat ve sebebiyet verebilir miydi?
Öyle olmasaydı yerle bir edilen Ortadoğu’nun halkları reddedilip, önlerine beton yahut tel çitler çekilip, çelme takılıp yerlere düşürülüp, dışlanıp, ruhsuz bedenlerinin sahile vurmasına, tecrit edilip ülkelerinden, şehirlerinden, insanlarından ve nihayet insaniyetlikten mahrum edilmelerine rıza gösterebilirler miydi?
Öyle olmasaydı senatör sıfatına sahip birinin; "Yeni Zelanda sokaklarında bugün kan dökülmesinin gerçek nedeni, her şeyden önce Müslüman fanatiklerin Yeni Zelanda'ya göç etmesine izin veren göçmen programıdır." diye bir açıklama yapma cesareti gösterebilmesi mümkün olabilir miydi?
FERTLERİNİ ZEHİRLEYEN BATI KÜLTÜRÜ
Kültürü, tarihi ve siyaseti yönüyle yozlaşıp ölümcül değerler manzumesi mahiyetli Batı medeniyeti ve onun bugünkü siyasetçilerinin hodbin halleri Batı’daki en masum fertleri dahi zehirlemektedir.
Batı’nın hâlihazırdaki insani hususiyet ve hassasiyetlerden yoksunluğu, canavarlık ve kana susamışlık hali asırlar, asırlar, onlarca asırlar, binlerce yüzyıllar geçse de her zaman ve her halükarda var olacak ve devam edecektir. Zira bu hüküm değişmez hakikatin nihai ifadesidir.
DİNLER ARASI DİYALOG
Şahit olduğumuz elim Yeni Zelanda vahşeti bu arada iki önemli hususu da bariz bir surette açıklığa kavuşturmuştur.
Hüküm bulan ilk husus, hoşgörü, dinler arası diyalog ve medeniyetler ittifakı gibi arayış ve çabaların, verdikleri mesajlar bakımından hoş olsalar da, neticeleri itibariyle bütünüyle boş ve safsata şeyler olduğu gerçeğidir. Bunlar olsa olsa dostlar alışverişte görsün kabilinden meşguliyetlerdir. Bu tür şeylere fazlaca inanıp kanma saflığı göstermemek her halde lazım olsa gelir.
İSLAM’IN SANCAKTARLIĞI
Vahşetin ortaya koyduğu çok daha önemli ikinci husus ise günümüzde İslam’ın sancaktarlığını kimin, hangi siyasetçi-idarecinin veya hangi ülke liderinin yaptığı meselesidir.
Sancaktarlık konusunda İslam ülkeleri, Türkiye müstesna, hakikatte fazlasıyla lâl u ebkemdir. Her biri üzerlerine ölü toprağı serpilmişçesine derin bir sessizliğe gömülmüşlerdir. Her birine, öldüklerine ve yaşamadıklarına içtenlikle inanarak, birer Fatiha okunsa herhalde gayet meşru ve caiz olsa gerekir.
Filistin, Kudüs, Myanmar ve daha başka örneklerinde olduğu gibi Türkiye mazlumların, ezilenlerin ve kimsesizlerin sesi olmak, zalime dur diye bilmek ve yaraları sarmak hususlarında bugünkü İslam dünyasının, geçmişte olduğu gibi, bir kez daha sancaktarlığını yapmaktadır. Onun bu yöndeki duruşu hem doğru hem haklı ve dahi son derece meşrudur.
İMAJ TAMİRİ Mİ - NECAŞİ ÖRNEĞİ Mİ?
Yeni Zelanda başbakanının sağduyulu, duygudaşlık ve insaniyet muhtevalı yaklaşımı ise bugüne kadar alışıla gelinmiş olan cinsten tercihler değildir. Alınan kararlar ve yapılan şeyler, şimdilik kayıt ve şartıyla, hakikaten takdire şayandır. Zira Yeni Zelanda’da şahit olduğumuz uygulamaların gerçek nedeni dünyanın huzur ve sükûn limanı olmakla maruf bu ülkenin çizilen uluslararası “imajını tamir” maksatlı bir siyasetin neticesi midir yoksa gerçek medeniliğin asırlar öncesindeki tanımı ve icrası denebilecek olan “Necaşi” emsali bir duruştan mı ileri gelmektedir, bunun cevabını, her hadisenin tanığı ve hafızası olan zaman gösterecektir.