Pekin'den korkutan sözler... "Şu an FETÖ’cü olduğu halde uçan pilotlar var!"
SuperHaber röportaj editörü Hülya Okur, FETÖ'nün kumpas kurarak cezaevine koyduğu Genelkurmay eski İstihbarat Başkanı emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin ile konuştu. Pekin, FETÖ kumpaslarından, 15 Temmuz Darbe Girişimine, 31 Mart seçimlerinden Ekrem İmamoğlu'na. İşçi Partisi ile denediği siyaset hayatından Türkiye'nin istihbarat yapılanmasına yönelik önerilerine kadar birçok konuyu değerlendirdi.
FETÖ kumpası ile 2 yıl hapis yatan Genelkurmay eski İstihbarat Başkanı emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin, Hülya Okur'a şok açıklamalarda bulundu.
"Şu an FETÖ’cü olduğu halde uçan pilotlar var!" diyen Pekin, örgütün TSK içinde bu kadar yayılmasının sebebini ise "TSK, dışarıyla uğraşmaktan kendi içiyle uğraşamadı. Kendi içimizle uğraşsaydık, içimizde bu kadar çok FETÖ’cü barındırmazdık. 'İrtica', 'başörtüsü' gibi konularla uğraştık." sözleri ile açıkladı.
Siyasete Vatan Partisi ile kısa bir giriş yapan ve bu süreç için "Vatan Partisi'nde vitrin olarak kullanıldık. O beni üzdü!" ifadesini kullanan Pekin, "Bahçeli, Türkiye’deki gelişmeyi çok iyi kavramış" sözleri ile MHP'ye yeşil ışık yaktı.
Pekin'nin açıklamaları arasında İmamoğlu-Davutoğlu koalisyonuna ilişkin uyarı da vardı. Yeni parti konusunda da "Üst akıl İngiltere" demeyi de ihmal etmedi.
İşte İsmail Hakkı Pekin'in röportajdaki bazı çarpıcı tespitleri:
"Sayın Erdoğan'ın muhafazakar, demokrat, liberal kimliğe bürünmesi ile yeni bir görüş ortaya çıktı ama bizim silahlı kuvvetler bunu göremedi"
"Siyasetçi de asker kadar milliyetçi, Türkiye’yi zora düşürecek bir emri vermez."
"Emre Taner, FETÖ konusunda bize gereken yardımı yapmadı"
"15 Temmuz'un içinde FETÖ ile birlikte hareket eden 3 grup daha var!"
"Bir çok arkadaşım Adem Huduti’nin FETÖ’cü olmadığında hemfikir, ama..."
"Amerikalılar 15 Temmuz’da bazı bürokrasinin tepe isimlerine koruma teklif etmişler."
"Fetullah Gülen’i gözden çıkardılar! Yerine başka bir yönetici gelecek"
"Fetullah Gülen kesin talimat veriyor: Bu darbe yapılacak..."
"İmamoğlu kazandı o ayrı, ama ya projeyse?"
İşte Hülya Okur-İsmail Hakkı Pekin röportajının detayları...
“ANNEMİN ŞEFKATİNİ ARIYORUM”
85 yaşında kaybettiğiniz anneniz Cevriye Hanım’a, cezaevinden ‘Nur içinde yat’ yazılı bir çelenk yollayabilmiştiniz. Bu tahribatı aşabildiniz mi, anneniz son yolculuğuna size dair neleri beraberinde götürmüş olabilir?
Babamı çok erken yaşta kaybetmiştim. Annem bize hem annelik, hem babalık yaptı. Son zamanlarında alzheimerı ilerlemişti, son defa yanında olamamak, cenaze namazını kılamamak, üzerine toprak atamamak çok önemli. 68 yaşındayım, annemi çok özlüyorum. Onun şefkatini arıyorum.
“FETÖ İLE İLGİLİ BİR ŞEY GÖRMEDİM”
Sıcak bir aile ortamına sahip olduğunuz anlaşılıyor. Eğitim süreciniz nasıl ilerledi. Eğitim sürecinizde FETÖ’cülerle hiç karşılaştınız mı?
Yok. Bizim zamanımızda hiç böyle bir şeyle karşılaşmadım. Harp okuluna girdiğimde de karşılaşmadım. Orada bazı gruplar vardı. 1971’de 12 Mart Muhtırası ile beraber okuldan çok sayıda insan atıldı, nedeni, aşırılık yapan bir kısmının sağcı (islam ağırlıklı, ülkücü), bir kısmının solcu olmasıydı. Benim üzerimde ne mobing uygulaması ne de FETÖ ile ilgili bir şey görmedim, duymadım.
“GÖNLÜM GENELKURMAY BAŞKANLIĞINDA KALMADI”
Peki askeriyede Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanlığı’na kadar geldiniz. Gelmek istediğiniz son nokta burası mıydı?
Hepimizin asker olarak arzusu, Kuvvet Komutanı olmak, Orgeneral olmak, Genelkurmay Başkanı olmaktı. Ama 2011’deki tutuklamadan dolayı bu imkanım elimden alınmış oldu. Hulusi Paşa şimdi Bakan oldu, şu andaki Genelkurmay Başkanı, tutuklanmaya giderken İstihbarat Daire Başkanlığını devrettiğim Yaşar Güler, çok sevdiğim bir arkadaşım. Zaman zaman ziyaretlerine gidiyorum. Sıkıntılarımızı söylüyoruz. Gönlümüz orada kalmış değil. Hulusi Paşa da, Yaşar Paşa da, Ümit Paşa da çok değerli, bu ülkeye canla başla hizmet edecek insanlar. Sivil otoriteye bağlı ve siyasetin emrinde olan insanlar. Ben de olsam aynı şeyi yapardım. İnsanın içinde: “Ben de olabilseydim” vardır ya, olmadı mı, oldu.
“VATAN PARTİSİNDE VİTRİN OLARAK KULLANILDIK”
Siyasette vardır ya, hangi görevi ifa edersen et, aslolan halka hizmettir. Siz de bir parça oraya evrildiniz. 2015 yılında, Vatan Partisi’nde Ergenekon ve Balyoz sanıklarının ağırlıklı olduğu listeye dahil oldunuz. Vatan Partisi politikalarıyla mı sizin siyasi tercih noktanız oldu?
Vatan Partisi o zaman İşçi Partisi’ydi. Vatan Partisi ve Türkiye Gençlik Birliği bizi cezaevindeyken en çok destekleyenlerdi. Biraz isminin Vatan Partisi olması dolayısıyla biraz da partiyi değiştirmek istedik. Neyi değiştirmek istedik, hep sol gelenekten gelen insanlar olmasın, ülkesini seven milliyetçi insanlar da orada olsun diye değişiklik yapmak istedik ama istediğimiz olmadı. Milletvekillerinden söz verdiği halde partiye gelmedi. 15 Şubat 2015’te kapalı spor salonunda genel kongremiz vardı. Kurultay çok renkli geçti ama o kurultayda yakaladığımız havayı daha sonra yakalayamadık. Çünkü Vatan Partisi, İşçi Parti’likten kurtulmadı, bu işin etrafındaki insanlar orada kalmaya devam ettiler. Bizler vitrin olarak kullanıldık. O beni üzdü. Benimle beraber partiye giren Soner Polat devam ediyor, şu an kendisi kanser tedavisi görüyor, geçmiş olsun dileklerimi burada paylaşayım. Vitrin olmak iyi bir şey değil. O eski çekirdek kadronun etkisiyle oraya devam ediyor.
“VATAN PARTİSİ TOPLUM PARTİSİ OLMAYA UYGUN DEĞİL”
Siyaset bir iddia işidir. Siz ülkeyi yönetmeye de talip miydiniz oraya katılırken?
Vatan Partisi düşündüğümüz gibi olsaydı ülkeyi yönetmeye tabii ki taliptik. Ama gördük ki kapasitesi bir toplum partisi olmaya uygun değil. Küçük bir grup partisi, o zaman da öyleydi, içine girince fark ediyorsunuz. Balyoz, Ergenekon gibi davaların toplumdaki yansımalarına baktığımızda ve bu partinin programına baktığınızda bir şeyler yapılabileceği gibi bir hava uyanmıştı. Türkiye’de siyaset yapmak için programınızın veya partinizin toplumda bir karşılığının olması lazım. Biz geleneksel bir toplumuz. 70’lerden bu yana parti farklı isimlerle adlandırılmış, insanların kafalarında soru işaretleri var. Öyle olunca parti istenen yere gelemedi maalesef.
“GÖRÜNÜŞÜNE VE HALİNE GÖRE CHP İLE DEVAM ETMEZDİM”
“MHP’DE OLMAK İSTERDİM”
“BAHÇELİ, TÜRKİYE VE DÜNYADAKİ GELİŞMEYİ ÇOK İYİ KAVRAMIŞ”
“AK PARTİ’NİN MİLLİYETÇİ, MUHAFAZAKAR, DEMOKRAT SÖYLEMİ TUTTU”
Peki halkta karşılığı olan bir partiden teklif alsanız, kendinizi hangisine yakın hissedersiniz, AK Parti, MHP veya CHP?
Olabilirdi tabii. Ama şu haliyle CHP ile devam etmek istemezdim. Ailem CHP kökenli ama CHP’nin görünüşüne göre onlarla beraber devam etmek istemezdim. AK Parti ile olur muydu, AK Parti 2015 yılından milliyetçilik söylemini devraldı, ki MHP bana daha yakın. AK Parti, daha evvelden muhafazakar demokrat bir partiydi, sonra bu işin böyle yürümeyeceğini gördü, MHP da ona karşıydı. Milliyetçi-Muhafazakar-Demokrat haline geldi. Ve o söylem bence tuttu. MHP de o söylemle beraber yükselişe geçti. Sayın Bahçeli, Türkiye’deki ve dünyayı gelişmeyi çok iyi kavramış. Öyle bir oluşum içinde olmak isterdim.
“DARBELER BİR ŞEYİ DEĞİŞTİRMEDİ, SADECE DEĞİŞİMİN ÖNÜNÜ AÇTI”
“TSK, ORTAYA ÇIKAN YENİ GÖRÜŞÜ GÖREMEDİ”
Aslında FETÖ ile karşılaşmanız, TSK içinde fark edişinize gelmek isterim hatta onun da öncesinde "internet andıcı"... İnsanların Ergenekon ve Balyoz ile ilgili kafa karışıklıkları tam olarak bitmiş değil, hatta o davaların geçerliliğini savunan hukukçular da var. Müebbet hapisle yargılandınız, 2 yıl tutuklu kaldınız. Kendinizi o günün kurbanı, bugünün kahramanı olarak görüyor musunuz?
O günün kurbanı bugünün kahramanı demek yanlış olur. Baktığınız zaman Türkiye'de 46’da, 50 de bir değişim var. Arkasından 60 darbesi var, 12 Mart var. Baktığınızda askeri darbeler Türkiye’de bir şeyi değiştirmemiş, sadece değişimin önünü açmış. Mesela 12 Eylül darbesi Türkiye'nin neo-liberal, küresel sistemine entegre olmasına yol açmış.
AK Parti’nin iktidara gelmesi de kritik zamandır. Sayın Erdoğan'ın milli görüş gömleğini çıkartıp; muhafazakar, demokrat, liberal kimliğe bürünmesi ile yeni bir görüş ortaya çıktı ama bizim silahlı kuvvetler bunu tam olarak göremedi.
Çünkü onlar darbelerin halkta yarattığı travmayı, dünyadaki gelişmeleri, gelişmelerin nereye gittiğini, 80 darbesi ve arkasından Özal ile birlikte küresel ekonominin eklenmesi ile birlikte çok büyük değişiklikler olduğunu gördük. Bu değişikliklerle birlikte siyaset de değişiyor. Ve maalesef bizim gibi ülkelerde siyaset değiştiği zaman birileri cezaevine giriyor. Ben o gün tutuklandığımda “Bizi siyaset tutukladı, yine siyaset serbest bırakacak” demiştim. 'Kurban' diyebilir miyiz, evet bu tip kritik zamanlarda hep bir kurban olmuştur. 12 Mart’ta, 12 Eylül’de, 28 Şubat’ta olmuştur. 12 Eylül’de 600 bin kişi sorgudan geçirilmiştir. Siyasetin geçiş dönemlerinde birileri hapse girmesi gerekiyorsa hapse giriyor, bedel ödüyoruz. Daha evvel de bir çok insan sırf fikirlerinden dolayı cezaevine atıldı. Kurbanı belki değerlendirebiliriz ama kahraman değilim. Kahramanlıkla alakam yok. Beni içeri sokan siyasetti çünkü "internet andıcı" belgesinde hiç bir şey yoktu, mahkeme suç olarak değerlendirdiği için içeri aldılar, Yargıtay bozdu, mayıs ayında dava tekrar görülecek. Mayıs ayında biter diye düşünüyorum. Balyoz davası bitti. "Casusluk" da bitti. İnsanlarda büyük acılar kaldı. Cezaevinde yatmak, aileden ayrılmak insanda ister istemez büyük travmalara neden oluyor.
“TSK’NIN DERS ALMADIĞINI GÖRÜYORUZ”
“TSK, KENDİSİNİ BİR PROJENİN KENARINDA BULDU”
“TSK, DIŞARIYLA UĞRAŞMAKTAN KENDİSİYLE UĞRAŞAMADI”
“İRTİCA GELİYOR, BAŞÖRTÜSÜ GİBİ SIĞ KONULARLA UĞRAŞTIK”
“TSK, AK PARTİ’Yİ PROTESTO İLE KARŞILAMAMALIYDI”
Aynı davada yargılanan Dursun Çiçek, “Benim suçum neyse amirlerimin de suçu aynıdır” demişti. Siz de "Beni siyaset içeri aldı, siyaset serbest bıraktı" dediniz ama TSK’nın yapısal bir takım bozuklukları ya da bu tür durumlara zemin hazırlayan bir zaafiyeti var mıydı?
Türk Silahlı Kuvvetleri başlangıçtan itibaren siyasete müdahale etmiş. 1960 Anayasası'nda yeni bir vesayet rejimi getirilmiş ve belli bürokratlara görevler verilmiş, siyasetçileri o bürokratlar kontrol ediyor. Bu hep böyle devam etmiş. 28 Şubat’a da böyle bir müdahale var. Yine aynı müdahale ile 27 Nisan’da, internet aracılığı ile Cumhurbaşkanı seçimleri konusunda Yaşar Büyükanıt’ın belgesi var. Tüm bunlara baktığımızda TSK’nın ülkedeki gelişmelerden ders almadığı, ülkedeki, bölgedeki hatta küresel gelişmelere ayak uyduramadığını görüyorum. TSK hala 60’lardaki bir şey söylersek olur zihniyetini aşamadı. Aşamadığı için de her şeyi kontrol etmeye kalkıyor. Yapılan çalışmalar yasaya uygun çalışmalar olmadığı için, bu da bir takım olaylara yol açtı ve ister istemez TSK, kendini bir projenin kenarında buldu. TSK, 2002’de AK Parti iktidarı aldığında ona uygun davransalardı, onu protesto ile karşılamasalardı... Gidersiniz bir konuyu açıklarsınız, "evet" demiyorlarsa asker olarak biz onlara uymak durumundayız. Ya da uymak istemiyorsa istifa edersiniz ama zorlarsanız o zaman onlar da kendilerine müttefik bulurlar. AK Parti’nin o zaman kendine bulduğu müttefik Fetullah Gülen’di. Mecburen onlarla birlikte hareket etti. Ne yapacaktı; TSK, bürokrasi, Danıştay, Yargıtay, Anayasa Mahkemesi hepsi karşısındaydı. Mecburen gücünü sağlamlaştırmak, konsolide etmek için ittifak yapacaktı. TSK, dışarıyla uğraşmaktan kendi içiyle uğraşamadı. Kendi içimizle uğraşsaydık, içimizde bu kadar çok FETÖ’cü barındırmazdık ve bünyemize almazdık. Maalesef bu konuları atlamışız. Ben de dahil. Ben Genelkurmay’da İstihbarat Başkanlığı, Kara Kuvvetlerinde 3 sene Personel Başkanlığı yaptım. Bu konulara daha fazla kafa yormamız gerekiyordu. 2004-2005 yılında askeri liselere sorular çalınmış, bu tip adam alınıyor ama okula aldığınız 1000 kişiden tamamına yakını tam puan alıyorsa irdelemeniz lazım. Bunlar içinde özel ekip gerekiyor, maalesef bunu yapamadık. Fakat "irtica geliyor" gibi, okullardaki başörtüsü gibi çok daha yüzeysel ve sığ konularla uğraştık. Geldiğimiz noktada da TSK’nın en yara alan kurum olduğunu söyleyebilirim.
“ORGENERAL RÜTBESİ SİYASİ BİR RÜTBEDİR”
“15 TEMMUZ SONRASI TSK YENİDEN TERTİPLENDİ”
“TSK, KURUMSAL OLARAK OTURMUŞ VAZİYETTE”
Geçirdiğimiz darbe sayısı 17 civarı, tabii fark edemediklerimiz de var. 15 Temmuz’un, TSK’nın ya da içindeki hainlerin uyanışına faydası oldu mu? Akıllandı mı, bundan sonra bir darbe ya da örgüte alet olma hususunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bana o zamanlar Rusya’da da sordular, Türkiye’de darbe olur mu diye. 2015 yılının aralık ayıydı. “Türkiye’de darbe olmayacağını, olsa bile başarısız olacağını çünkü TSK’nın komuta kademesinin bu kafada, görüşte olmadıklarını” söyledim. Sonra başarısız bir darbe oldu ama 15 Temmuz ile birlikte TSK, yeni başından tertiplendi ve Milli Savunma Bakanlığına bağlandı. Hem de kuvvet komutanları ayrı ayrı bağlandı. TSK, sadece kişisel bazda değil, tabii kişi çok önemli, orgenerallik rütbesi bir ölçüde siyasi bir rütbedir. Siyasetçilerin bu konuda karar vermesi gerekir, orgeneral daha sonra ordu komutanı vs olabiliyor. Asıl kurumsallık önemliydi. TSK, temizlik açısından kurumsal olarak oturmuş vaziyette. Kurumsal olarak da siyasete müdahale etmeyecek durumda. Sayın Genelkurmay Başkanının Bakan yapılması bu geçiş döneminde çok önemli. Çünkü TSK’yı iyi biliyor, hem siyaseti öğrendi. Kurumsal olarak darbe yapmayacak ya da vesayet olmayacak, sivillere dikte etmeyecek durumda. Bundan sonra da herhangi bir konuda çalışma yapar, fikrini söyler ve siyasetçinin verdiği emirle hareket eder. Siyasetçi de asker kadar milliyetçi, Türkiye’yi zora düşürecek bir emri vermez.
“TSK’DA KURULACAK BİR TEŞKİLAT İLE MİT MÜŞTEREK ÇALIŞMALI”
“TSK’DA MİLLİYETÇİ İNSANLAR OLMALI”
Sizin için irtica eylem planları yaptığınız iddialarının olduğu dönem emniyette yaptığınız görüşmeler bile yakın markaj altına alınmıştı. FETÖ’nün çemberine girdiğiniz o günlerden bu günlere baktığınızda TSK için bu yapılanma üst düzey önlem yerine geçebilir mi?
Bence TSK’da şu anda alınan tedbirler yeterli diye değerlendiriyorum. Şu anda yapılan uygulamalarla Milli İstihbarat Teşkilatı TSK içinde de çalışma yapabilecek. Bu Amerika’da Mili Savunma Bakanlığına bağlı özel “special” timler var. Onlar doğrudan bu konuları araştırıyorlar. Almanya’da doğrudan Anayasa’yı koruma dairesi var ama ayrıca Genelkurmay’ın içerisinde Anayasa’yı koruma başkanlığı var. O da sivil unsur ile birlikte ordu içerisindeki Anayasa’ya karşı hareketleri gözetiyor. Türkiye’de de böyle olabilirdi. TSK’nın içinde ve dışında istihbarat yapmak için nasıl bir teşkilat kurdu onu bilmiyorum. Ama böyle bir şeye ihtiyaç var. TSK’nın bir teşkilatı olsaydı, o teşkilatla MİT müşterek çalışsaydı bence çok daha iyi olurdu. TSK’nın içine kendi teşkilatı bakardı, TSK’nın dışına MİT bakardı ve bunlar karşılıklı bir araya gelip konuşurlardı. Çok daha iyi bir uyum olurdu.
Üst kademede yapılan değişikliğin yeterli olduğunu değerlendiriyorum. Ast kademede, tayinlerde, terfilerde, okullara alımda çok daha dikkatli bir inceleme yapılıyor. Cemaatlerle, tarikatlarla ilgili söylentilere dikkat edilmesi lazım. Amerika'da generaller hem çok milliyetçi hem de çok dindardır. Çünkü insanları ölüme sevk etmemiz için böyle bir özelliğinizin olması gerekiyor. Strateji de önemlidir ama asıl önemli olan karakterdir. Karakter mi, bilgi mi dedikleri zaman herkes karakteri seçer. Türkiye'nin buna dikkat etmesi lazım. Vatansever, milliyetçi insanların TSK’da olması bence çok önemli bir konu. Ordunun aşağısındaki profesyonelleşme konusu önemli, 15-16 komando tugayının profesyonelliği Türkiye’ye çok şey katacak. Hem ülke dışındaki terörle mücadelede hem de ülke içi çatışmalarda zorunlu askerlik yapan çocukları kullanmıyoruz çünkü eğitimleri yetersiz. Onları vatan müdafaası için hazırlamak durumundayız, yarın bir gün Allah korusun genel bir çatışmaya girildiği zaman herkesin elindeki silahıyla eğitilmesi gerekiyor. Bugünlerde askerlik sistemi yeniden değişecek. Tank alıyorsunuz 5,6 milyon dolar, şoförlüğünü acemi erlerden yapıyorsunuz. Halbuki profesyonel olması gerekiyor. Öbür türlü arızaya neden oluyor. Profesyonel karma sistemleri bir kenara atıp aleyhinde konuşmak yanlış bir şey diye değerlendiriyorum.
“EMRE TANER FETÖ KONUSUNDA BİZE YARDIMCI OLMADI”
FETÖ’yü TSK içinde ilk fark ettiğiniz sıralarda MİT Müsteşarı Emre Taner’e uyarılarda bulunuyorsunuz ama Taner size “Çok uğraşıyorsun Fethullah Gülen ile yaşlı bir adam, isterseniz tanıştırayım, zarar gelmez’’ diyor. Hala FETÖ’nün varlığına inanmayanların bulunmasına nasıl bakıyorsunuz?
Emre Bey'in bu tehlikeyi çok ciddiye almadığını gördüm. Konuşmayı 2007-2008-2009 gibi yapmıştık. Ben anlamadım ki, o yıllarda daha çok PKK ve barış süreci ile uğraşıyordu. Sayın Cumhurbaşkanı farklı görüyor olabilir. Siyaset ve onun altındaki kişiler bu işe fazla uğraşmadığı için Emre Bey de bu işin üzerine fazla gitmemişti. Büyük ihtimalle benim sorduğum soruları siyasetçilerle paylaşıyordu. Bu cevap geçiştirme miydi yoksa Fetullah Gülen grubuna yakın mıydı da ondan bunu söyledi bilmiyorum. Emre Taner’in FETÖ konusunda bize gereken yardımı yapmadığını söyleyebilirim.
“15 Temmuz’un ana merkezinde cemaat var” derken aslında yan unsurları olduğunu da mı ileri sürdünüz?
Evet öyle söyledim. Darbenin göbeğinde cemaat var ama cemaatle birlikte ikbal bekleyenler var, Tayyip Erdoğan’a kızan, ne olursa olsun gitsin diyen güçlü bir grup var. Darbenin içinde 3’lü bir grup var. Bir de tutuklananlara baktığımızda şunu görüyoruz: “Beyleyelim görelim, kim galip gelirse onun yanında oluruz” diyen bir grup daha var.
“ERGENEKON, BALYOZ DAVALARI AKIN ÖZTÜRK’Ü KOMUTAN YAPTI”
“FETÖ’CÜLER KAFALARINI SATMIŞLAR”
FETÖ’nün en çok yapılandığı kurum, TSK gibi duruyor. Hatta en vahim denilecek noktada çünkü kendi silahlarını kendi halkına doğrultma noktasına geldi. Sizce askerin teslimiyeti için hangi koşul yerine getirilmiş olabilir? Adem Huduti'nin Fetullah Gülen'le ilgisi olmadığını, Akın Öztürk’ün ikbal peşinde olduğunu, damadının FETÖ’cü olduğu söylediniz. Bütün bunların derdi ikbal miydi?
FETÖ’cüler için sorun yok, onlar kendi kafalarını satmışlar zaten. İkbal bekleyenlere baktığımızda Akın Öztürk var, Akın Öztürk’ün kızgınlığı var. Akın Öztürk, ülkücü kökenli bir isim. İsrail’deki ateşeliğinden beri tanıyorum. Hava Kuvvetleri Komutanlığına kadar getirildi. Eğer Balyoz ve Ergenekon davaları olmasaydı Hava Kuvvetleri Komutanı olması mümkün değildi. Başka birisi olurdu. Balyoz, Ergenekon ve casusluk davaları onu Hava Kuvvetleri Komutanı yaptı. Demek ki bu adamın bu özellikleri fark edilmek suretiyle bazı yerlerde FETÖ tarafından kullanılmış. Hava Kuvvetlerinin içerisinde Tayyip Erdoğan’a kızanlar, bu adam gitsin diyenler vardı. Bu tip adamlar da vardı.
“TSK’DA TAYYİP BEY'E KIZANLAR HALA VAR”
Hala var mı?
Var, vardır. TSK’da Tayyip Bey'e kızan, eden. Bizim yönümüz belli. Ne yaptığımız, ne yapacağımız da belli. Adem Huduti çok iyi tanıdığım birisi, benden bir devre küçüktür. Ama orada yaptığı yanlışları var. Mesela bir açıklama yapın deniyor, yapmıyor. Adamlar teslim almaya çalışıyor, diğerleri yakalıyor, bırakın onlar kalsın diyor. Bu tip hareketleri var. Bunlar Adem Huduti için hiç beklemediğim şeyler. Bir darbe oluyor, siz o darbede Orgeneralsiniz, 2.Ordu Komutanısınız, yapmanız gereken şey, o adamı hemen tutuklamak ve tecrit etmek ve darbeyi durdurmak. Bir çok arkadaşım Adem Huduti’nin FETÖ’cü olmadığında hemfikir. Ama o zaman yaptığı hareketler ceza almasına neden oldu. Yoksa darbeyi desteklemiyor, darbe ile alakası yok. Darbeyi desteklememek farklı bir şey bir de darbeye karşı tedbir alması gerekirdi.
“TSK’DA 30 BİN KİŞİ SORGULANACAK”
“FETÖ’CÜ PİLOTLAR UÇMAYA DEVAM EDİYOR”
“MUHARİP UÇAKLAR KONUSUNDA KÖTÜ DURUMDAYIZ”
Askerin içindeki gözaltılar hala devam ediyor. 1963 kişi hakkında işlem yapılıyor ve bunların 1045’i tutuklanıyor. Çok yakında 40 kişi daha gözaltına alındı. FETÖ, TSK içinde başladı, TSK ile mi bitecek?
Bitmez. Devam ediyor. Çok fazla insan bu işe bulaşmış. Üst düzey kişilerle görüştüğümde ankesörlü telefonlarla yapılan konuşmalar neticesinde şunu görüyoruz: Şu an epeyi insan belli ama tutuklanmamış vaziyette. Çünkü onları sorgulayacak yeteri kadar adam yok. Bir grubu sorguluyorlar ondan sonra diğerine geçiliyor, büyük ihtimalle onların komutanları da biliyor kim olduğunu. Bunları bölüm bölüm alıyorlar, keşke hepsini birden yapabilseler ama yeteri kadar sorgulama personeli olmadığı için parça parça devam ediyor. 30 bin kişilik bir grup var. Bunların bir kısmı alınıp sorgulanıyor, bir kısmı tutuklanıyor, bir kısmı serbest bırakılıyor. Deniz Kuvvetlerinde de bu devam ediyor. Orası epeyi bir toparlandı. Hava Kuvvetlerinde biraz daha az toparlanma var. Orada şöyle bir sıkıntı var, 1 uçak için 1,5 pilota ihtiyaç var. Bu rakamlarda zor durumdayız, ayrılanlar tekrar göreve çağrılıyor. FETÖ’cü olduğu halde uçanlar var. Darbeye katılmamış ama Fetullah Gülen ile iltisaklı olan pilotlardan uçanlar var. Onları toparlıyorlar şu anda. Muharip uçaklar konusunda kötü durumdayız.
“AÇ KALANLAR TÜRKİYE’NİN KARŞISINA DÜŞMAN OLARAK ÇIKABİLİR”
Gözaltılar TSK ile sınırlı değil, 10 binlerce kişi cezaevinde. Kökünün kazınması mümkün mü?
Kökünün kazınması mümkün değil. Mutlaka kafasını oraya satmış veya bir şekilde Fetullah Gülen ile irtibata geçmiş, Fetullah Gülen’den feyz almış insanlar var. Bunlar Fetullah Gülen’e uzun süre himmet adı altında para vermiş. Astsubay çıkınca ve yurt dışına gönderildiğinizde aldığınız maaşın bir kısmını uzun süre ona veriyorsunuz, böyle bir sistem kurmuşlar. Kolay değil kökünü kurutmak. Bunların hepsini toparlayıp attığınız zaman çoluk çocukları var, yemek ve iş bulamıyorlar, Fetullah Gülen bunların hepsini dışarıdan besleyemez, kendi hesabını yapıyordur. Türkiye içinde bu düşmanlığın azaltılması lazım. Suçluysa cezasını görür ama bazı aileleri, çoluk çocukları ayırmak gerekir. PKK ile mücadele ederken, bir adam öldürüyoruz, 5 kişilik ailenin hepsi bize düşman oluyor. Bu da aynı şeyleri yaratabilir. Bunu Türkiye için tehlikesiz hale getirmek lazım. Bu uzun seneler devam edebilir. Tek partili dönemde Doğu’da isyanlar olmuş insanları bir yerlere göç ettirmişiz, Saidi Nursi’yi bir yerden bir başka yere almışız, bu gibi tedbirlerle bunu önleyememişiz. Bunlar birbirini ihbar etmek zorunda kalırlar ve bütün toplum rahatsız olur ve aç kalan, işsiz kalan, parasız kalanlar Türkiye rejiminin karşısına bir düşman, başkasının kullanabileceği unsur olarak çıkabilir.
“AMERİKALILAR 15 TEMMUZ’DAN ÖNCE BAZI TEPE İSİMLERE KORUMA TEKLİF ETMİŞLER”
“DÜNYA FETÖ KONUSUNDA İKİ YÜZLÜ DAVRANDI”
“FETÖ DİĞER İSLAM ÜLKELERİ İÇİN DE TEHLİKE”
“YURTDIŞINDAKİ FETÖ'CÜLERİN ETKİSİZ HALE GETİRİLMESİ LAZIM”
4 ay önce Washington merkezli Türk Miras Vakfı (THO) tarafından düzenlenen "ABD-Türkiye Güvenlik Ortaklığı ve Mevcut Zorluklar" başlıklı panele konuşmacı olarak katılmıştınız. FETÖ ile mücadeleyi ortak yürütmek adına oluşturulan algı veya bilincin bir parçası olabildiniz mi?
Olabilir tabii. 15 Temmuz’dan sonra Zeki Üçok, Nedim Şener New York’ta ilgili kuruluşları dolaştık. Arkasından Almanya’da konuları faydamız olsun diye anlattık. Onların kafasında şu var: “Düne kadar yakındınız, Türkiye’nin lobi faaliyetlerini bile bu adamlar yapıyordu, şimdi ne oldu da böyle oldu?” Onlar soruna beka ya da darbe açısından bakmıyorlar, Onlar Türkiye'de beraber çalışan iki grup arasında güç anlaşmazlığı ortaya çıktı diye düşünüyorlar. AK Parti bu grubu tasfiye etmeye kalktı. Onlar darbenin Fetullah Gülen tarafından yapıldığını bile inanmıyorlar. Ruslar biliyordu, Ortadoğu istihbaratını Türkiye’den yöneten CIA’in bilmemesi mümkün değil. Benim bildiğim kadarıyla, Amerikalılar 15 Temmuz’da ve biraz evvel bazı bürokrasinin tepe isimlerine koruma teklif etmişler. İsim vermeyeyim. Amerikalılar böyle bir kalkışma olacağını biliyorlardı ve Türkiye’de halk hariç birçok insan biliyordu. Bu konuda dünya iki yüzlü davrandı. Türkiye gidip bunları anlatmalı. Hep birlikte anlatmalıyız. Dünya kamuoyuna yönelik bir ikna sistemi kurmamız gerekiyor. Çünkü o teşkilatlar da kendi kamuoyunu yönlendiriyorlar ve algı yönetimi yapıyorlar. Bazen ufak tefek olaylar, örneğin birinin malına TMSF el koyuyor veya para transferleri vs bunlar dünya basınında büyük yankı buluyor ve yanlış algılanıyor. Çok basit suçlardan insanları tutukluyoruz. MEB’de çalışan birini içeri aldığınızda cemaate üye oldu diye içeri alındı şeklinde algılanıyor. Bunları önleyemedik. Ama asıl önemli olan Fetullah Gülen ve arkadaşlarının Amerika’da, Almanya'da yerleşmesinin ve orada çalışmasının önüne geçmek. Her türlü siyasi anlaşmalarda bu şartlar her seferinde göz önüne getirilerek yapılabilir. Fethullah Gülen'in bundan sonra çok etkili olabileceğini sanmıyorum ama ondan sonra gelecek gruplar var. Bu teşkilat sadece Türkiye için değil, diğer İslam ülkeleri için de çok tehlikeli bir teşkilat, ve hazır kurulmuşken diğer istihbarat örgütleri de kullanır. Kullanmaması mümkün değil. ABD bu teşkilatı bildiği halde okul yapma, eğitim gibi ihaleleri hala veriyor. Türkiye’nin bu işin peşini bırakmaması gerek. Biz biraz iyi başlar sonunu getiremeyiz. Yurt dışına kaçmış, yurt dışında belirli imkanlar elde etmiş ve istihbarat örgütlerinin kontrolünde olan kişilerin mutlaka etkisiz hale getirilmesi lazım, etkisiz hale getirmeden kastım öldürme değil, keşke bize versinler, Türkiye değişik faaliyetlerde bulunabilir ama bunu yapacaklarını da sanmıyorum, istihbarat örgütü eline geçirdiği bu örgütü bırakmaz.
“ABD İSTİHBARAT TEŞKİLATI FETÖ’NÜN YÖNETİCİLERİNİ DEĞİŞTİRECEK”
“FETULLAH GÜLEN’İN YERİNE BAŞKASI GEÇECEK”
Aynı toplantıya katılan Trump'ın eski danışmanlarından Gordon "Fetullah Gülen, hem Türkiye hem de ABD'nin ulusal güvenliğine tehdit oluşturuyor, derhal Türkiye'ye iade edilmeli. NATO müttefikimizi tehdit eden yapılanmaya sahip çıkmamalıyız." demişti. Sizse iadeye ikna olmayacakları görüşündesiniz.
Amerika’dan başka ülkeye gidebilir. Amerikan istihbarat teşkilatı uygun bir zaman bekliyor, bu örgütün yöneticilerini mutlaka değiştirecek. Fetullah Gülen’in yerine başka bir yönetici gelecek. Fetullah Gülen’i gözden çıkardılar ama Türkiye’ye göndermezler. Büyük ihtimalle başka bir yere gönderirler.
“15 TEMMUZ DARBESİ AMERİKA SEÇİMLERİNDEN SONRA PLANLANIYORDU”
“KONTROLLÜ DARBE ÇOK YANLIŞ BİR İFADE”
“HULUSİ AKAR’IN KAFASINI KESSENİZ DARBE YAPTIRAMAZSINIZ”
“15 TEMMUZ BAŞARISIZ BİR ASKERİ DARBE”
Siz konuşmacı olduğunuz yerlerde “Gülen sadece Türkiye için değil, ABD için de açık bir tehdittir” bilincini yerleştirmeye çalıştınız. İnanmadıklarının altını çiziyorsunuz ama ülkemizde bile bu algıyı yönetenler olduğunu, "kontrollü darbe" denilebildiğini düşünürsek onların iknası ne kadar olası?
Etmek zorundayız. Türkiye'de bu darbeye kontrollü darbe diyen grup, çok yanlış bir ifade kullanıyor. Hiçbir Cumhurbaşkanı hiçbir Başbakan kendine darbe yaptırmaz, o darbenin biteceğini nereden bilsin ya da başarısızlıkla sonuçlanacağını? Gerekçeleri falan okuduğum zaman anlıyorum ki bu olay bayağı planlanmış. İzmir’de bir savcı Fetullah Gülen’e karşı bir soruşturma başlatmıştı, darbe biraz öne alınmıştı çünkü sıkıştılar. Normalde bana gelen bilgilerde Amerikan seçimlerinden sonra planlandığı, İzmir’deki savcıların çok iyi çalışması ve TSK’da çok sayıda generalin isminin belirlenmesi gündeme gelmiş ve bunlar bu fırsatı bir daha ele geçiremeyeceklerini değerlendirmişler. Fetullah Gülen ile yüz yüze görüşüyorlar, Adil Öksüz orada darbe konusunu konuşuyor, 'bu darbe olursa başaramayız' deniyor, onun üzerine Fetullah Gülen kesin talimat veriyor , “Bu darbe yapılacak” diyor ve darbeyi yapıyorlar.
Darbe, Fetullah Gülen ve buradaki örgütlenme tarafından yapılan bir askeri darbe. Bunun uydurulmuş, kontrollü darbe ile alakası yok. Genelkurmay Başkanının aldığı tedbirlere baktığımızda; kontrol ettirmiş, uçuş yasağı getirmiş. Ve böyle bir darbenin olacağını insanların aklı kesmemiş. Benim aklımdan da geçmedi. Hulusi Akar’ı tanırım, kafasını kesseniz darbe yaptıramazsınız, imza attıramazsınız, yapısı öyledir. İkinci başkana bakıyorum o da öyledir. Ancak tuğgenerallerle fikri ortaya çıkar, tuğgenerallerle darbe yapmakta kolay bir şey değil çünkü 4 tane ordunuz var, onların başında orgeneral var. Böyle bir darbenin başarılı olması mümkün değildi. Şuna özenmişler: 1980 darbesiyle 1960 darbesinin karışımı gibi bir şey yapmaya çalışmışlar. Ama kontrollü darbe değil. Darbenin gelişine, saatine, toplantılarına, oluşumuna baktığınız zaman kontrollü diyemezsiniz. Özel Kuvvetler Komutanlığı'nda ki kurs töreni öne alınmış, o törende Genelkurmay Başkanı ile MİT Müsteşarı görüşmüş, MİT Müsteşarı kalmış, bunlar gayet doğal şeyler, MİT’in o sırada Suriye ve OSÖ ile ilgili çalışmaları var, orada kullanılacak adamlar var, onların özel kuvvetler kursunu bitirmesi gerekiyor, bütün bunları ortaya atıp şüphe yumağı yaratmak çok yanlış. Bu çok net başarısız bir askeri darbe. Asker demeyelim de, askerlerin kullanıldığı bir darbe. Asker derken erleri kastetmiyorum, onlardan çok az, subay, astsubay ve generalleri kastediyorum.
“KEŞKE DERİN DEVLETİMİZ OLSA”
Tam ben de açılımını soracaktım. Çünkü siz derin devlete inanmıyorsunuz, derin devlet olsaydı 15 Temmuz olmazdı diyorsunuz, paralel devlet yapılanması, derin devletten daha mı az tehlikeli?
Türkiye'de derin devlet yok. Amerikan derin devleti var. Amerikan derin devleti bizi etkiliyor. Keşke derin devletimiz olsa. Bürokrasinin belli kritik noktalarında milliyetçi, ülkücü, vatanını seven insanlar olsa öyle yerlerde. Derin devlet gibi bir oluşuma ihtiyacımız var aslında. Hatta bunun içine milli görüşü de dahil etmek lazım. O zaman Türkiye, gelecekte ortaya çıkabilecek tehditlere karşı da korunmuş olur.
“SEÇİMDEN EVVEL SUİKASTLER BEKLİYORDUM”
Bugüne döndüğümüzde FETÖ’nün ayak seslerini yine duyuyor gibiyiz. PKK, HDP, FETÖ destekçileri ABD Michael Rubin, Paris Belediye Başkanı Anne Hidalgo ve AB Türkiye raportörü Kati Piri, Türkiye’ye çok açık sokak çağrısı yaptılar. Bu oyun nasıl bozulur? Seçimler üzerindeki FETÖ etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben seçimlerden evvel bazı yerlerde suikastler bekliyordum. Rize’de oldu ama farklı adlandırıldı. Yeni Zelanda’da oldu.
“TÜRKİYE ÜZERİNDE YENİ BİR PROJE BAŞLADI”
“GEZİ’DEN DAHA BÜYÜK BİR ÇALIŞMA YAPILDI”
“TÜRKİYE’NİN ZAYIFLATILIP, SİYASİ TAVİZLER VERMESİ İSTENİYOR”
İstihbarat mı geldi?
Hayır, dünyadaki gelişmeler Türkiye’yi böyle bir kaosa itip, seçimler döneminde at oynatabilmek, manipüle edilmesi için. Gerçi devlette çok iyi tedbir aldı. Seçimlerden sonra da kaos havası bekliyordum. Kaosta mevcut partiler, Millet İttifakı oy aldı, insanlar bu yüzden insanlar sokaklara dökülebilirdi, ya da Cumhur İttifakı fazla oy aldı diye "AK Parti hile yaptı" diye sokağa dökülebilirlerdi. Dışarı baktığımızda bu konuda epeyi çalışma da vardı. Bu Gezi benzeri, hatta Gezi’den daha büyük. Çünkü biraz da ekonomik sıkıntılarımız var. Türkiye’yi bütün bunlarla beraber sarsmak isteyebilirlerdi. Hala olabilir diye değerlendiriyorum. Çok uyanık davranmamız lazım.
Ben Türkiye’de bir projenin daha başladığını değerlendiriyorum. Bir tarafta seçimler var, İmamoğlu’nu tanımam etmem, Beylikdüzü’nden getirildi, tanıtıldı, başarılı olursa belki CHP’nin 4 sene sonra başına getirilecek. Aslında klasik CHP’li değil, muhafazakar, demokrat birisi.
Öbür tarafta AK Parti’yi bölmeye dönük yeni parti oluşumu var. Bununla birlikte S-400, F35 gibi konularda Türkiye’de sorun çıkartıp, 5-6 sene sonra yeni bir iktidar arayışı veya tek parti değil de koalisyon gibi bir hükümet, cumhurbaşkanı seçiminde %50,1 ile diken üstünde tutmak, mahalli idareleri muhalefetle iktidar arasında bölmek, kutuplaşmak ve böylece Türkiye’yi zayıflatıp, siyasi konularda taviz vermeye zorlamak gibi 4-5 yıllık bir projeye başlandığına inanıyorum.
Bu 1999’da oldu. 2002’yi AK Parti’yi bu amaçla getirdiler ama AK Parti olayın gidişatını anladı ve 2011’den sonra çok farklı bir söylem ve yöntemle, Sayın Bahçeli’nin katılımı ile bir sonuca vardı. Baktığımız zaman bu projenin yürümediğini gördük. 1- PKK, Doğu ve Güneydoğu’nun çok kritik yerlerinde AK Parti belediye başkanlıklarını aldı. Yukarıda bir tek Kars kaldı. Beka söylemi oralarda tuttu. Bu taraflarda da halk herhangi bir tepkide bulunmadı. Halkı tepkiye zorlamak için dolar ya da ekonomi üzerinde oynanabilir. Doğu Akdeniz’de F35’ler konusunda Türkiye üzerinde oynanabilir. Umarım bu yeni proje tutmaz. Ama böyle bir proje var.
“ÜST AKIL, ABD VE İNGİLTERE”
“YENİ PARTİ KONUSU, İNGİLİZ HESABI”
Bunun bir üst aklı var mı?
Var tabii. Üst aklı açık, Amerika ve İngiltere. Özellikle yeni parti kurma işinde İngiliz taraftarlarının etkin olduğunu görüyoruz, Eski Kırıkkale Milletvekili, Ali Babacan, Mehmet Şimşek, Ahmet Davutoğlu’nun parti kurma hesabı, İngiliz konusu. İngilizler bölgeyi Amerika’dan çok daha iyi biliyor. Üst akıl onlar.
Peki alt akıl, Türkiye’de kullandıkları enstrümanlar?
HDP, CHP olabilir. Saadet Partisi bu işin içinde mi onu çok iyi bilmiyorum.
Arkasında ne olduğu sorusu şimdi daha da netleşecek. 31 Mart’ta bir kaç olay dışında sessiz bir seçim geçirdik. Seçimin en büyük süprizi İstanbul’da sayımlar ve iddialarla görünür hale geldi. İddia olunan organize işin arkasında FETÖ olabilir mi?
Onu bilmiyorum. FETÖ konusunu çok kullanıyoruz.
“TAYYİP BEY’İN TOPLUMDAKİ ETKİSİ DEĞİŞMEZ”
“SEÇİMDEN ÖNCE 50 HACKER’IN TÜRKİYE’YE GELDİĞİ SÖYLENİYOR”
“İMAMOĞLU’NUN 3 AYDA NASIL TANINDIĞININ CEVABININ VERİLMESİ LAZIM”
“İSTANBUL SEÇİM SONUÇLARI ÇOK İYİ TAHLİL EDİLMELİ”
Ama soru çalma tekniği açısından oy konusunda benzerlikler kuruluyor?
Benziyor. Olabilir de. Bir söylentiye göre Türkiye’ye 50’den fazla hackerın geldiği, onların gerekli planlamaları yaptığı söyleniyor. Bunların hepsi olabilir ama çıkartabilirlerse yani İhsan Yavuz’un söylediği gibi bu planlı, organize bir şeyse, bu çok önemli bir olay. Ama bunu halkı ikna edecek şekilde çıkartmaları lazım. İstanbul'un kaybını bilmem ama bu seçimlerde %53 oy alan Tayyip Erdoğan. Açık ve net. İstanbul’daki seçim sonuçlarının çok iyi tahlil edilmesi lazım. Organize bir şey tespit edilirse İmamoğlu mazbatayı aldıktan sonra da ilişiği kesilebilir. Ama yoksa ve dedikodu olarak kalırsa ve bu dedikodu halkta gelecek seçimlerle ilgili derin izler bırakabilir, Tayyip Bey’in halk üzerindeki güvenilirliğini sarsabilir. Bu konuda yapılacak soruşturmaya çok dikkat edilmesi lazım. Eğer gerçekten organize bir şey varsa ki olabilir de çünkü İstanbul çok metropol bir yer, Türkiye’ye, Türk seçmenine bırakılmayacak kadar önemli bir yer ama bunun iyi ortaya konması lazım. Tayyip Bey'in Türk halkı üzerindeki etkisi çok önemli, ne zaman seçime girerse girsin her zaman %53 oyu alır. O konuda hiç bir sıkıntı olacağını sanmıyorum. Tayyip Bey İstanbul'u almak için Binali Yıldırım gibi tanınan bir ismi aday koydu. CHP’nin adayı Ekrem İmamoğlu 3 ayda nasıl tanıdı, bunların cevabının verilmesi lazım. Acaba bu proje miydi diye düşünüyorum ben. İmamoğlu kazandı o ayrı ama ya projeyse?
“HDP’LİLERİN İMAMOĞLU’NDAN İSTEKLERİ OLACAK”
“İSTANBUL’DAKİ MEMNUNİYETSİZLİK MERKEZİ HÜKÜMETE FATURA EDİLİR”
“BİR ÇOK YERDE KAOS ÇIKABİLİR”
Projenin bir parçası ise bizi ne bekler?
Projenin bir parçası ise, HDP’nin İmamoğlu’ndan istekleri olacak. O istekler karşılanabilir mi, işe alınma, kritik yerlerde çalışma, o adamlar belediyelerde dağa çalışmışlarsa, aşağıdaki adamların terör örgütlerine kolaylık sağlayacağı düşünülebilir. Bu hizmetler halka hizmet yerine HDP’ye hizmete döner. Bunu İmamoğlu yapmayabilir. Ama iş verdiği adamlar bu kargaşaya neden olabilir. İstanbul’daki memnuniyetsizlik merkezi hükümete fatura edilir, para vermiyor denilir, gösteriler oldu, gösterilerin parası burası tarafından lojistiği sağlanabilir. Birlikte Türkiye'de birçok yerde kaos çıkartıcı hareketler yapılabilir. Yeni parti kurulması vs toplamında 4-5 sene sonra iktidar değişikliği, veya iktidar değişikliği olmasa bile zayıf merkezi bir iktidarla, mecliste ve mahalli idarelerde çoğunluğu olmayan bir hükümet çıkabilir. O zaman da siyasi tavizler çok rahatlıkla alınır.
“EKREM İMAMOĞLU GÜVEN VERMİYOR”
“ASIL SORUN EKREM İMAMOĞLU’NU DESTEKLEYENLERDE”
Ekrem İmamoğlu güven veren bir siyasetçi izlenimi doğuruyor mu sizde?
Hayır. Asıl sorun Ekrem İmamoğlu da değil. Bence Ekrem İmamoğlu’nu seçen, Belediye Başkanı için aday gösteren kişilerde, onu destekleyenlerde, onu parlatanların kafalarında ne var ya da onlar kimin adına bunu yapıyorlar, önemli olan bu. Asıl sormamız gereken konu bu.
“SEZAİ TEMELLİ BU MİLLETİ TANIMIYOR”
“UÇAĞIN BAŞINI YUKARI ÇEVİRMİŞİZ”
HDP’li Sezai Temelli, Güneydoğu’dan "vadedilmiş topraklar" diye bahsetti. Temelli’nin İsrail’e taahhütlerde bulunduğu iddia ediliyor. Bu cüreti ittifaktan almış olabilir mi?
Büyük ihtimal. İki büyükşehirin kazanılmasından. Bu kazanma esnasından HDP’lilerin buna olan desteğinden ve tabii ki ağa babalarının. Bunlar talihsiz söylemler. Bizim bir yeri kurduğumuz yok. Sormak lazım, nasıl bir Türk, Türkiye Milliyetçisi, anlamak mümkün değil, o zaman İsrail’e verelim topraklarımızı, yukarıdakileri de Ermenilere veririz. Ermeniler, Kürtler, Yahudilerle birlikte bir federasyon kurarlar yaşarlar eğer istiyorlarsa. Böyle bir şeyin olması mümkün değil. Sezai Temelli daha bu milleti tanımıyor. Bir milletin kalbindeki duygular onun hem siyasi sistemini hem de askeri sistemini besler. Türk milleti böyledir. Onun gibiler ne söylerse söylesin. Olabilir zaman zaman tökezliyoruz, belki ekonomik sıkıntıları atlatmak için kemer sıkacağız ama Türk milletinin yükselişine engel olamaz, biz uçağın başını yukarı çevirmişiz, bir daha kolay kolay aşağı doğru çevirtemezler.
“TÜRKİYE 2030’DA JAPONYA VE ALMANYA’NIN ÖNÜNDE OLACAK”
Siz de büyük Türkiye’ye inananlardan mısınız?
Evet. Hatta 2030’lu yıllarda Türkiye Cumhuriyeti Japonya ve Almanya’dan bile önde bir devlet olacak, göreceksiniz. Buna bütün kalbimle inanıyorum. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bu hale gelmesinin nedeni; hem inançlı, hem milliyetçi olması, hem de çok iyi bir demografik yapımız, çok iyi bir insan gücümüz (genç, yetenekli, tecrübeli, iş yapabilen, eğitimli) var. Bütün bunlar bizi ileriye taşıyacak.
“DEVLET KADROLARI MİLLİYETÇİ İNSANLARLA DOLDURULMALI”
Milliyetçi, muhafazakar kimliğin bize her yerde fayda sağladığına yer yer değindiniz. Siyasette de Cumhur İttifakı bu değerler üzerine inşa edilmiş durumda. Bu çizgide devam edilmesini salık mı veriyorsunuz, bunun mu bizi 2030’lara taşıyacağına inanıyorsunuz?
Milliyetçilik, muhafazakarlık ve demokratlık. Milliyetçilik derken de devlet milliyetçiliği değil, millet milliyetçiliği. Yani milleti esas alan bir milliyetçilik. Bu şekilde devam etmesini düşünüyorum. Devlet kadrolarının bu insanlarla doldurulmasını talep ediyorum. Bu konu bizi çok daha ileri götürecek. Onun için Türkiye'nin önünü kesmeye çalışıyorlar. Türkiye'de bu milliyetçiliği, muhafazakârlığı, demokrat vesayete çevirmeye çalışıyorlar. Bu vesayet sivil, askeri bürokrasinin olabilir. Hatta derin devletin Amerika’nın, Rusya’nın vesayeti olabilir ama onu getirmeye çalışan bir grupta var, o grubun eninde sonunda yenileceği düşüncesindeyim.
Peki beka mücadelesi de çok uzun yıllar sürecek mi? Bekanın çözümü Cumhur İttifakı’nda mı gizli?
Bence öyle. Bu ittifakta gizli. Çünkü beka konusu gündeme geldiğinde CHP çok farklı düşünüyor, çok farklı söylemleri var ama Türkiye’nin bir beka sorunu var. Irak’taki olaylar Doğu Akdeniz olayı… Türkiye, Akdeniz’den dışlanmaya çalışılıyor, kendi kara sularına hapsedilmeye çalışılıyor. Ege öyle. Ekonomisi manipüle ediliyor. Beka sorunu demek, bu toprağın gitmesi demek değil, ayrıca milli ekonomi, sanayi yaratmanız anlamına gelir. Eğer ben Amerika'nın F-35 ile muhtaçsam, kendi ülkemi korumak için Amerika'dan F-35 alıyorsam çok büyük bir beka sorunu var demektir. Yarın Amerika, şunu yapmazsan ben sana F-35 vermem derse ne yapacağız, bunu Kıbrıs’ta yaptı. Türkiye’nin bu soruna inanmış, milliyetçi, muhafazakar insanlara ihtiyacı var.
“ABD, F-35’i EN FAZLA 2 YIL VEREMEZ”
“ABD’NİN NE YAPTIĞIMIZI ANLAMASI İÇİN BİZİMLE TEMASA GEÇMESİ LAZIM”
Bu tehditleri zaten yapıyor, bu sonuçlara baktığınızda ABD nasıl bir ortak, nasıl bir müttefik? Türkiye S-400’leri aldığında ABD, F-35’ler konusunda ayak direrse Türkiye neler yapabilir, karşılığı ne olmalıdır?
ABD müttefik değil. ABD ile Türkiye arasında müttefiklik ilişkisi yok. ABD, sizi memur olarak görüyor emir veririm yapar diyor, yapmazsa da cezasını keserim, diyor. Siz 1945'ten beri Amerika'nın kontrolüne girmişsiniz. Her şeyi ABD şemsiyesi altına sokmuşsunuz. Bölgesel olmaktan çok NATO'nun ve Amerika'nın kontrolü altına girmişsiniz. Böyle olunca ABD'nin dediğini yapmak zorunda kalıyorsunuz, muhtaçsınız. Biz S-400’leri almak durumundayız. S-400’ler bizim için hayati öneme haiz. Keşke Çin’den alabilseydik, Çünkü Çin bize çok daha fazla teknoloji transferi yapacaktı, alabilseydik İpek Yolu projesinde çok daha iyi yerlerde olurduk ama Çin ile aradaki ilişkiyi düzeltmeye çalışıyorlar. ABD, bir kaç yıl vermeyebilir, bizi etkilemez. Biz 2030’lara kadar F-16’ları kullanmak durumundayız. Ayrıca Türkiye'nin elinde çok önemli kozlar var. Sadece İncirlik’in kapatılması değil, barış gücüne yardım var, Afganistan’da ABD’den sonraki en büyük güç bizim gücümüz. Incirlik kapatılmayabilir de faaliyetini engeller. Türkiye’nin NATO’dan çıkması demek, bir bölümün boş kalması demek. Türkiye bir kuşağı tutuyor. Balkanların emniyetinin ortadan kalkması demek. ABD bizimle en fazla 2 sene mücadele edebilir, vermek zorunda. Ha bize de faydası olur, biz Türkiye olarak Rusya’dan ve Çin’den de yararlanarak kendi milli uçağımızı yapabiliriz. Savaşıyorsanız düşmanla teması kesmezsiniz. Keserseniz adamın ne yaptığını anlayamazsınız. ABD’nin bizim ne yaptığımızı anlaması için bizimle temasa geçmesi lazım. Ya kendisi ya da başkası aracılığıyla.
“S-400’LERİMİZ OLURSA DOĞU AKDENİZ SAVAŞINI KAZANIRIZ”
Tarihin nasıl bir dönemi içindeyiz, Türkiye Doğu Akdeniz’de kendisine rağmen oluşturulmaya çalışılan, oldu bittiyle bölgenin denizaltı kaynaklarını KKTC’yi ve Türkiye’yi dışarıda bırakacak şekilde çıkarma çabalarının karşısında Türkiye net bir duruş sergiliyor, bu duruş zaman zaman gerginliğe neden oluyor. Bu sürecin gelecekte bir savaşa zemin hazırladığını düşünür müsünüz?
Doğu Akdeniz'de savaş olabilir mi, olabilir tabii. Fakat Türkiye gücünü dikkatli kullanmak durumunda. Mesela Suriye'de bir iş yaparken Doğu Akdeniz'de daha barışçıl yöntemler izlemeli. Biz yaparız her şeyi. Adadan Yunanlıların çıkarılması 4,5 saatlik bir iş. Türkiye'nin şu anda onlarla uğraşacak zamanı yok. Önce şu Suriye konusunu halletmek zorunda. Deniz kuvvetlerimizin en büyük sorunlarından bir tanesi hava savunma sistemidir. Evet çok güçlü gemilerimiz, denizaltılarımız var ama o gemilerin uzun menzilli hava savunması olduğu zaman S-400 gibi, Türkiye hem karada, hem de Doğu Akdeniz'de yapılacak bir deniz savaşını kazanır. Bu kadar da iddialı konuşuyorum. Genç denizcilerimiz var, mesela gemi komutanı yarbay olacak ona rağmen kazandı.
“SURİYE’DE İŞBİRLİĞİ YAPALIM”
“SURİYE’NİN PARÇALANMASI ÖNLENMELİ Kİ, SIRA TÜRKİYE’YE GELMESİN”
PYD’nin yok edilmesinin çözümünün Amerika ile kötü olmadan, İran ve Suriye ile anlaşıp, Suriye ordusuna bu işin bırakılması görüşündesiniz ancak pratikte görünen Suriye ordusu ile, PYD/YPG’nin şu ana kadar karşı karşıya geldiği, çatıştığı vaka neredeyse yok, adeta ülkeyi paylaşmış görünüyorlar. Bu durumda Suriye ordusu PKK’yı ülkeden kazıyıp atmaya rıza gösterir mi?
Geçen gün bir arkadaşımla görüştüm, Suriye Dışişleri Bakan Yardımcısı Faysal Mikdad ile görüşmüş, onun söylediği şu: “Biz Suriye olarak tek başına Suriye’nin parçalanmasını önleyemeyiz. Türkiye de tek başına Suriye'nin parçalanmasını önleyemez. Bunun için Suriye ile Türkiye işbirliği yapmalı ve Suriye'nin parçalanması önlenmeli ki daha sonra sıra Türkiye’ye gelmesin. Ben de ısrarla diyorum ki: Suriye’de işbirliği yapalım. Ruslar, PYD ile görüşüyorlar, Kürt aşiretlerle, ABD’lilerle görüşüyorlar. Suriye özerklik konusunu reddettiler. Bu konuda Suriye'nin desteğe ihtiyacı var. Bu destek ancak Türkiye'den gelebilir. Bu konuda Rusya’nın Türkiye'ye çok büyük baskısı var, konuşun, bir şeyler yapın diye. Türkiye'nin sorunu şu: Türkiye ÖSO’yu destekliyor. Yarın o bölgede barış sağlandığı zaman ÖSO'nun arkasındaki siyasi gücün anayasal haklar alması gerekiyor. Türkiye ile Suriye arasında o şekilde bir işbirliği olursa, o zaman bu 1998 yılındaki Adana Mutabakatı çok rahatlıkla uygulanabilir. Aslında Türkiye bunu yapabilse, ABD’nin ve diğer ülkelerin gardının düşeceğini ve bölgede şaşkınlığa neden olabileceğini değerlendiriyorum. Olur mu, bu şartların gelişmesine bağlı.
“DİNLEMEYE DE İHTİYACIMIZ VAR”
“NE İTİRAFÇIYIM, NE MUHBİRİM”
Kozmik Oda-Dikkat Cemaat Çıkabilir isimli kitabınızda 13 yıllık Türkiye ve Genelkurmay portresi çizdiniz. Göreviniz süresince tanık olduğunuz olayları paylaştınız. Genelkurmay Başkanlığı yetkisi olmamasına rağmen, istasyonlar aracılığıyla yabancı ülkeleri dinlediğine dair bilgiler de paylaşınca... Kaşif Kozanoğlu sizin için “TSK’nın bir numaralı muhbiri” demişti. Muhbirlikle, itirafçılık arasındaki ince çizgiyi nasıl korudunuz?
Ben ne itirafçıyım ne de muhbirim. O, o kitabı yazdığı zaman ben daha tutuklanmamıştım. MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile samimi olduğumu ve her şeyi anlattığımı söylüyordu. Sonuçta Milli İstihbarat Başkanıydım, devletin yetki verdiği birisiydim. Onlara sorunlarımı (Milli istihbarat sorunları ve diğer) söylemek durumundaydım. Ben bu sorunu ABD’ye mi anlatmalıydım, tabii ki öyle olacaktı. Kaşif Bey sonradan vefat etti. Muhbirlik farklı bir şey. Objektif olmaya çalışıyorum. GES ile ilgili bir kanun yok. Türkiye’de istihbarat yetkisi kanunla MİT’e verilmiş. Genelkurmay da savaşta şu şu istihbaratı yapar deniliyor ama dinleme istihbaratı diye bir şey söylemiyor. O zaman Başbakana arz edelim, bir kanun çıkartsın, dedik. Çünkü ikide bir de FETÖ taraftarı Taraf Gazetesi dinlemeler konusunda haber yapıyordu. Dinlemeye de ihtiyacımız var, özellikle gemileri. Karadeniz’de gemiler toplanıyor, acaba Rusya bir şeye mi hazırlanıyor, İsrailliler o bölgede uçuş yapıyorlar acaba Türkiye üzerinden mi geçiyorlar vs gibi nedenlerle dinlemeye de ihtiyacımız var.
“MİT İNSAN İSTİHBARATI KONUSUNU HALLETTİ”
“TÜRKİYE İSTİHBARATI İÇ VE DIŞ OLARAK AYRILMALI”
Hakan Fidan’ın performansını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de istihbaratı iç ve dış diye ayırmamız gerekiyor. ABD’nin içte FBI’ı var ama dış istihbaratta farklı. Türkiye çok büyüyor. Ve sadece olmuşu değil, olacakları öngören, analiz eden bir istihbarat teşkilatına ihtiyacımız var. İngiltere’deki MI5 gibi. MI5 tamamen iç istihbarata yöneliktir, casusluk karşıtı faaliyetler yürütür. Bizde de ayrılmalı hatta dinlemeyi de ayırabilirsiniz. Onların başına bir koordinatör getirirsiniz. Hakan Fidan gibi. Bu iş koordineli yürütülür o zaman polis, jandarma istihbaratına gerek olmayabilir. Kandil’e baktığımda MİT’in insan istihbaratı konusunu hallettiğini ve çok önemli bir başarı elde ettiğini söylememiz lazım. Olan adamların oradan geçtikleri değil toplantı yapılacak toplantıya kimlerin katılacağı, nereye gidecekleri ile ilgili istihbarat geliyor. İstihbarat geliyor, o istihbaratı insansız hava aracı ile teyit ediyorsunuz ve arkasından vuruyorsunuz.