İstanbul’da hangi madenler var?
İstanbul kutlu bir şehir. Yahya Kemal’in ifadesiyle Aziz İstanbul.
İstanbul’un dünyanın en güzel şehirlerinden birisi olduğu muhakkak. Her tarafı tarihten bir levha. Her köşesi bir başka güzellik. Mazisi, kendisini elde etmek isteyen Doğu’lu Batı’lı muhtelif devlet ve milletlerin tutkusuyla dolu. Şahit olduğu her devrin, her dönemin, her idarenin ve her milletin renkleri ve izleri çehresinde hala kazılı. Sokak ve hanelerinin her biri farklı bir âlemin mensubu insanlarla hemhal. Kışı başka bir tat, baharı başka bir hava.Söylene geldiği üzere İstanbul taşı toprağı altın bir şehir. Bir taşı, değil Acem’e, bütün dünyaya bedel vesselam.
İstanbul’un yer üstü hazineleri, maneviyat rehberleri, uhrevi hayata kapıların açıldığı mekânları bilenlerine malum. Bilenine, ihtiyaç duyanına, arayanına her daim hazır ve müsait bu tür yerler…
İstanbul’un toprağının üstü kadar bünyesinde muhtelif cinsten bir şeyler barındıran bir de altı mevcut. İstanbul’un toprağının üstünde var olanlar adeta misli ile altına da yansımış durumdalar. Tarihi eserleri, mekânları, tarihi şahsiyetleri, manevi önderleri, ağaçlarının, çiçeklerinin ve tüm bitkilerinin kökleri, suları, pis suları, çeri-çöpü her şeyi adeta yukarıdakilerin birer örneği şeklinde toprağının altındalar. Zaten her şeyi önce topraktan çıkartıp alıp sonra yine toprağa gömmüyor muyuz ki!
Bir şekilde topraktan çıkarıp sonra yine bir başka şekilde toprağa gömdüğümüz bir başka şey de toprağın öz cevherleri. Yer altı zenginlikleri. Yerin muhtelif derinliklerindeki madenleri,mineralleri…
İstanbul toprağının cevherleri bakımından fazlaca araştırılmış ve incelenmiş bir diyar değildir.Bu duruma ise galiba onun tabii güzelliği ve sakinleri engel olmuş gibidir. Mesela 1917 yılında Meclis-i Vükela’da görüşülen konulardan birisi İstanbul’da Balat’ta Tekfursarayı Molla Aşkî Mahallesinde bulunan Haym Bahar'ın evi önünde olduğu belirtilen petrol cevherinin rezervinin müzakeresi gündem konusu olmuştur.
Meclis-i Vükela’da yapılan görüşmenin neticesinde nihai karar olarak emareleri görülen bu petrolün kaynağının tespiti sonrasında işletilmesi için özel kanunla ruhsat verilmesi de münasip görülmüştür.
Oysaki İstanbul’un da bağrında diğer beldelerin bağrında olduğu gibi muhtelif cinsten
cevherler vardır ve gizlidir.
Biz araştırmasak da maden-sever Avrupalılar bizden önce ve bizden sonra araştırmışlar bütün İstanbul’u ve Anadolu’yu. Bakıp incelemişler nerelerde ne var, hangi hazineler hangi diyardalar.
Bu anlamda İstanbul’a da merak salmışlar. Şehri merakları kapsamına almışlar… Kara
toprağının koynundaki madenlerini tek tek tespit ederek kaydını tutmuşlar… Dosyalayıp
arşivlemişler… Sonra da gelip bizden o yerler için işletme ruhsatı istemişler... Ya kuyular açıp, ocaklar kazıp işletmişler yahut hiç dokunmamışlar ve dokunulmasını da bir suretle engellemişler. Fakat ikili anlaşmalar yapılacağı zaman arşivdeki o dosyaların mahiyetini iyi belleyip o bilgilere bağlı bir surette ön şartlarla, koşullarla, koşutlarla müzakereye girişmişler…
İstanbul’un yer altı zenginliği ve madenlerinin mevcudiyeti ve işletilmesi konusunda
devletlerden birinin arşivlik dosya muhtevasında çok şeyler söylenmişse de özetle deniyor ki:
LİNYİT
İstanbul’un yeraltı zenginliklerinden birisi linyit madenidir. Esasen linyit Anadolu
coğrafyasının fazlaca sahip olduğu bir cevherdir. Türkiye’deki mevcut linyit ocakları kalite bakımından standart bir durum arz etmeyip ocaktan ocağa, damardan damara farklılık arz etmektedir.
İstanbul’da bir kaç yerde linyit rezervleri tespit edilmiştir.Bunlardan mesela birisi İstanbul yakınlarındaki Ağaçlı civarında bulunanıdır.Bu ocak açılmış ve işletilmiştir. Özellikle Birinci Dünya Savaşı sırasında askeri ihtiyaçları karşılamak üzere askeri makamlarca bu ocaktan çokça yararlanılmıştır.
Ağaçlı’daki linyit madeni odunsu bir mahiyettedir ve Soma ve Bursa-Mustafakemalpaşa
ocaklarındakiler gibi kömüre benzemektedir. Selüloit içerikli olması nedeniyle kalite
itibariyle düşüktür.İstanbul’da linyit madeninin bulunduğu yerlerden bir diğeri ise Terkos gölüne yakın bir yerde, Karaburun’dadır.
Karaburun’daki linyit madeni ilk defa Birinci Dünya Savaşı münasebetiyle işletilmeye
başlanmıştır. Ocaktan çıkarılan linyitler, hafif raylı sistem kullanılmak suretiyle İstanbul’a taşınmıştır. Karaburun linyit cevheri kalitesi itibariyle düşüktür ve diğer kömür cevherleri ile karışık bir haldedir.
1917’de Birinci Dünya Savaşı sırasında buradaki linyit ocaklarından günde 70-80 ton üretim yapılmıştır. Çıkarılan bu miktarın tümü o tarihlerde İstanbul’da satılmıştır.
Savaş sırasında İstanbul ve İstanbul halkının ısınma ve sair ihtiyaçlarını karşılayabilmek için sadece Karaburun’da çıkarılan linyit yetmemiş, Mustafakemalpaşa ve Mihailiç kasabalarından da İstanbul’a kömür sevkiyatı yapılmıştır. Savaşın sonlarına doğru bu yerlerden İstanbul’a gönderilen bir aydaki kömür miktarı 300 tonu bulmuştur. Linyit madeninin yine İstanbul’da bulunduğu bir başka yer de Beykoz, Sırapınar-Çekmeköy ve Ayvalık olarak geçmektedir. Madenin bulunduğu 62 m2lik yer için işletme ruhsatı dahi alınmıştır.
BAKIR
1920’lerde Türkiye’de bakır cevherinin bulunup çıkartılması için 143 adet ruhsatname
verilmiştir. Bunlar arasında en verimli olan Ergani Bakır yatakları olarak kayıtlara geçmiştir. İstanbul özelinde ise bakır cevherinin bulunduğu beş yer mevcuttur. Diğer bir ifade ile bakır işletmesi için verilen 143 ruhsatnamelerden beşi İstanbul’a mahsustur. Bakır madeni konusunda en zengin şehir Trabzon, sonra İzmir ve İzmit, Edirne, Adana ve Kastamonu iken İstanbul bütün bu illerden sonra gelmiştir.
İstanbul’da toplam beş alan için işletme ruhsatı alınmışken bunlardan sadece ikisi kullanılmış ve ruhsatı alınan yerlerde ocaklar açılmış ve işletmeye geçilmiştir.
İstanbul’da Avrupa yakasında Rumelikavağı bahsi geçen ruhsatlı yerlerden birisi olmuştur.
Buradaki bakır rezervi kapasitesi itibariyle ümit verici olarak değerlendirilmiştir.
Rumelikavağı’ndaki bakır madeninin ruhsatı Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde bir
İngiliz vatandaşınca alınmıştır. Ocak açılıp işletilmeye girişilmişse de ocakların Boğaz’ın tahkim edildiği yerlere yakın olması nedeniyle işletme ruhsatı sonradan iptal edilerek çalışmalar sona erdirilmiştir.
Tepecik-Gebze İstanbul’da bakır madeninin bulunduğu bir başka yer olarak belgelerde
gösterilmiştir.
DEMİR
1920’lerde Türkiye’de demir cevherinin bulunup çıkartılması için verilen ruhsatname sayısı 54’tür. Adana ve İzmir ise demir işletme ruhsatının en fazla talep edildiği yerler olmuştur. Bu tarihlerde İstanbul’da ise işletilmekte olan iki adet demir ocağı açılmıştır. Bu yerlerden birisi Kartal Soğanlık’tır ve işletme ruhsatı alınan arazi genişliği 36.5 m2 olarak kayda geçmiştir.
ÇİNKO VE KURŞUN
Çinko ve kurşun İstanbul coğrafyasında var olan ve işletilen bir başka yeraltı zenginliğidir. Bir adet çinko ve beş adet kurşun cevheri işletmesi için ruhsat verilmiştir. Kurşun madeni için alınan ruhsatlar işlem görmüş ve beş yerde kurşun çıkarılması söz konusu olmuştur. Örneğin İstanbul’da Beykoz semti zehirli kurşun cevherinin olduğu mekânlar arasında yer almıştır.
Gebze’de Pelitli mevkii çinko ve zehirli kurşun cevherinin olduğu yerlerden birisi olarakbelirtilmiştir. Yine Gebze’de Tepecik civarı kurşun rezervlerinin olduğu bir başka yer olarak gösterilmiştir.
MERMER / TAŞOCAKLARI
Geçen asırda Fırat nehrinin muhtelif noktalarında değişik cinsten mermer yatakları
bulunmuşsa da en kaliteli mermer yatakları Keban Madeni ve Perteg civarında yer alanlar olarak gösterilmiştir. Zira burada bulunan mermerler o tarihlerde kaliteleri ile öne çıkmıştır. Fakat her nedense sonraki zamanlarda bu ocaklar kapatılmıştır.
Önceki yüzyılda Osmanlı Devleti’nin mermer ihtiyacı daha ziyade İtalya, İngiltere, Belçika, Yunanistan ve Fransa’dan ithalat yolu ile karşılanmıştır. Oysaki yine önceki yüzyılda en değerli taşocakları Osmanlı İmparatorluğu’nda yer almıştır. Mesela Eskişehir, Karahisar, İzmit, Bandırma ve Suriye en iyi taş rezervlerinin bulunduğu yerler olarak gösterilmiştir. Marmara adaları ise sahip olduğu taşocaklarının değeri ve zenginliği açısından ayrı bir öneme sahip olmuştur. Sivriada ocaklarından mesela, çıkarılıp nakledilen taşlarla İstanbul sahilinde rıhtım ve limanlar oluşturulmuştur.
Önceki dönemde taşocaklarının işletilmeyip Avrupa’dan mermer ithal edilmesinin gerekçesi taşocaklarını işletme konusundaki alet-edevat yetersizliği ve fazlaca zaman kaybına bağlanmıştır.
Marmara Denizi’nin küçük adası mermerleri ile meşhur olmuştur. Adada geçmişte farklı
zamanlarda beş yüz kadar taşocağı açılmıştır. Adanın kuzeyinde yer alan ocaklarda fiilen üretim dahi yapılmıştır.
Marmara adası jeolojik olarak granit, amfibolik katmanlar ve mermerden oluşmuştur.
Katmanlaşmalar tek bir şekilde eğilimler içermeyip bazı yerlerde kalınlık, hiçbir çatlak olmaksızın, 9-10 metreye ulaşmaktadır.
Marmara adasında çıkarılan mermerler renk olarak parlak beyazdır ve Yunanistan’ın Paros ve İtalya’nın Carrare mermerleri ile mukayese edilebilecek düzeydedir. Mermerlerin yoğunluğu ise 2.7’dir. Teknolojinin gelişmesi ile birlikte 1912 yılında hem mermerlerin çıkarılması hem de işlenmeleri noktasında elektrikli aletler birkaç ocakta kullanılmaya başlanmıştır.
KROM
İstanbul hudutları dâhilinde Gize-Yarımca krom madenin bulunduğu yerlerden birisi olarak kayıtlarda zikredilmektedir.
BOYA
Kayıtlarda Beykoz, Arnavutköy, İstanbul’da beyaz, kırmızı ve sarı boya cevherinin
bulunduğu belirtilmektedir.
GRAFİT
Maden parlaklığında, kurşuni siyah renkli, yumuşak, kolayca toz durumuna gelebilen, yapay olarak da billurlaşabilme kabiliyetinde olan, kurşunkalem ve kimi aygıtların yapımında kullanılan, bir tür doğal karbon olan grafit İstanbul’un sahip olduğu bir başka zenginliktir.
Geçen asırda grafit madeninin çıkarılıp işletilmesi için biri Bursa diğeri İstanbul için olmaküzere sadece iki işletme ruhsatı talebi gelmiştir.
İstanbul’daki grafit madeni rezervleri Çatalca’dadır ve saf olmayıp kum ve kömür maddesi ile katışık bir halde bulunmaktadır.
ALTIN
Taşı toprağı altındır diye meşhur olan İstanbul’da altın cevheri hakikaten var mıdır sorusunun cevabı, tespitlere ve kayıtlara göre net bir şekilde “evet”tir.
Altın, İstanbul hudutları dâhilinde olmakla birlikte, şehrin coğrafi sınırlarına yakın bir yerde, Gebze civarındadır. Buradaki altın cevherinin gümüş, çinko, bakır ve kurşun ile birleşik bir halde bulunduğu da kayıtlarda ifade edilmiştir. Bu madenleri işletmek üzere Gebze’de 1.130.000 m2lik bir alan için daha o tarihlerdeişletilmek üzere ruhsatı alınmıştır.
İstanbul için arşiv kayıtları böyle söylüyor…