İşte yeryüzündeki ilk tapınak Göbeklitepe'de yaşananlar...
"Diğer avcı-toplayıcı toplumlarda da ritüellerde alkol ve uyuşturucu kullanıldığını biliyoruz. Transa böyle geçtiklerini düşünüyoruz. Göbeklitepe örneğinde de neden olmasın..."
Dünya tarihini değiştiren 11 bin yıllık Göbeklitepe’deki kazıların koordinatörü Dr. Clare, bölgenin sadece dini ritüeller için inşa edilmediğini söyledi. Dr. Clare, “Antik kentler gibi çok amaçlı bir alan. Sosyal bir merkez. Evlenilecek eşleri bile burada seçmiş olabilirler” dedi.
Sümerlerin yazıyı icadından 6 bin yıl, İngiltere’deki Stonehenge’den 7 bin yıl, Mısır’ın ünlü piramitlerinden 7 bin 500 yıl daha yaşlı... Şanlıurfa’nın 18 kilometre kuzeydoğusundaki Göbeklitepe dünya tarihini değiştirdi. Tarihi tam 11 bin yıl öncesine yani neolitik çağa dayanan Göbeklitepe, dünyanın en eski dini merkezi. Dahası yerleşik tarih tezleri hep “Tarım önce geldi, sonra yerleşik hayat” derdi.
Ancak Göbeklitepe tezleri yerle bir etti. Çünkü Göbeklitepe’nin tarihi, tarımın ortaya çıkmasından 5 yüzyıl öncesine dayanıyor. Yani uzun lafın kısası Göbeklitepe gösteriyor ki, insanlık önce yerleşti sonra tarıma geçti. Göbeklitepe ilk kez 1963’te bilim insanları tarafından fark edildi. Asıl kazılarsa 1995’ten beri, Şanlıurfa Müzesi ve Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından yaplıyor. Kazıları Alman arkeolog Klaus Schmidt, 2014’te yaşamını yitirene kadar yürüttü.
Yeni ekibin koordinatörü Lee Clare, Göbeklitepe’ye yeni bakış açısını Gazete Habertürk'ten Nalan Koçak'a açıkladı.
- Göbeklitepe neden insanlık tarihi için bu kadar önemli?
Biliyorsunuz bölgede insan eliyle yapılmış devasa anıt yapılar var. Tek bir parça taştan yapılmışlar, önemli noktalardan biri bu. Göbeklitepe bulunana kadar, neolitik çağdaki insanların bu kadar büyük yapılar inşa edebildiklerini bilmiyorduk. Çanak çömlekçilik öncesi neolitik çağın başlangıcı hakkında fazla bir fikrimiz yoktu. Çünkü tam bir geçiş dönemi, avcı-toplayıcılıktan geçimlik tarıma çok yavaş bir geçiş sürecinden bahsediyorum. Bu insanların evcilleştirilmiş hayvanları ya da tohumları yoktu ama bu harika anıtları inşa etmişlerdi. Daha önce bu tür anıtların tarıma geçişten sonra inşa edildiğini düşünüyorduk. Fakat Göbeklitepe’ye baktıktan sonra, anıtları inşa etmenin hayvanları evcilleştirmeyi ve tarımı tetiklemiş olabileceği hipotezi 90’larda ortaya atıldı. Çünkü böylesine büyük yapıları inşa etmek önemli bir iş gücü gerektiriyor, çalışanları beslemek için tarıma geçiş tetiklenmiş olabilir diye düşünülüyordu. Fakat kazılar ilerledikçe tabii ki perspektifiniz değişebiliyor.
‘GÖBEKLİTEPE HEM DİN HEM SOSYALLEŞME İÇİN TASARLANMIŞ’
- Peki Göbeklitepe’ye yeni bakış açınız nedir?
Göbeklitepe’yi bağlamı içerisinde değerlendirmek gerek. Medya sadece hikâyenin tek bir tarafına odaklanıyor. Oysa Göbeklitepe çok amaçlıydı. Sadece dini ritüeller için inşa edilmemişti, aynı zamanda sosyalleşme için tasarlanmıştı. Yani hem sosyal hem dini bir merkezdi. Göbeklitepe orada yaşayan insanların kendi anlatılarını, hikâyelerini ortaya koyabilmek için yaptıkları bir yerdi. Avcı-toplayıcı yaşamdan tarıma geçişin çok uzun ve sancılı sürecini tasvir etmek istediler. Bu nedenle Göbeklitepe inanılmaz bir evrensel değer.
- Dinin de tarımdan sonra geldiği fikrini yıktı değil mi?
Biliyorsunuz dünyanın ilk tapınağı olarak görülüyor. Bildiğimiz anlamda tapınak, rahip, organize bir din, tapınak ekonomisi gerektirir. Tabii bu tür şeyler için çok erken bir çağdan bahsediyoruz. Bu nedenle o yapılardan “çok fonksiyonlu” olarak bahsedersek daha iyi olur. Ortada iki büyük sütun var, dış kısma doğru daha çok sütun... Aslında daha çok bir toplanma alanı olduğunu görüyorsunuz. Mesela ortadaki iki büyük sütun insan şeklinde. Başları, belleri, elleri yanda. Çok yakından baktığınızda bir toplantı gibi, sanki orada bir araya gelmişler, oturmuşlar ve fikir alışverişi yapıyorlarmış gibi. Sadece bu değil, evlenilecek eşlerin seçildiği bir yer bile olabilir. Sadece bir yoruma, yani tapınak konseptine sıkıştırmak doğru değil. Göbeklitepe’yi bölgede yaşayan toplulukların yerel bir toplanma merkezi olarak da görmeliyiz. Sadece hac değil başka amaçlar nedeniyle de çevredeki insanları çekiyordu.
- Antik kentler gibi çok amaçlı bir alan yani...
Evet. Bu nedenle Göbeklitepe çok özel. Bu tür aktiviteler tabii ki sadece Göbeklitepe’de değil, çevredeki pek çok yerde yapılıyordu ama bu harika eserleri oraya yaptılar.
- Neden?
Zaten oraya gittiğinizde anlıyorsunuz. Çok hâkim bir pozisyonu var. Yontma taş devrinden bu yana cazibe merkezi olabilir. Topoğrafyaya baktığınızda da çok korunaklı bir bölge olduğunu görüyorsunuz. Savunması çok kolay.
‘DAHA ÇOK GÖBEKLİTEPE OLABİLİR’
- Göbeklitepe’nin çevresinde, aynı önemde başka yerler bulmak mümkün mü?
Kesinlikle. Yeni kazılarla bazı hipotezlerimiz desteklenebilir.
- Peki sadece toplanma amaçlı mı yoksa Göbeklitepe bir yerleşim yeri de mi?
Bölgede bazı insanların yaşadığını düşünüyoruz. Klaus da bazı insanların bölgede uzun süreli kaldığını söylüyordu. Emin olmak için yeni verilere bakmamız gerek.
- Göbeklitepe’nin bir dini merkez olduğunu size düşündüren ne oldu?
Yapıların büyüklüğü. Sütunlardaki çizimlerin de basit birer dekorasyon öğesinden fazlası olduğunu, derin anlamları olduğunu düşünüyoruz.
‘AYİNLERDE ALKOL VE UYUŞTURUCU KULLANILIYORDU’
- Ayinlerde alkol kullanıldığına dair veriler de var sanırım...
Evet, derin oyuk taşlar bulundu. İçlerindeki maddeler analiz edildiğinde fermantasyon yapılmış olabileceği anlaşıldı. Fakat sonuca varma konusunda dikkatli olmalıyız çünkü fermantasyon kazara meydana gelmiş de olabilir. Tabii ki tepenin üzerinde harika bir parti verilmesi fikri hoş. (Gülüyor) Diğer avcı-toplayıcı toplumlarda da ritüellerde alkol ve uyuşturucu kullanıldığını biliyoruz. Transa böyle geçtiklerini düşünüyoruz. Göbeklitepe örneğinde de neden olmasın...
- Ölüleri gömme geleneği var mı?
Klaus hep Göbeklitepe’yi “ölülerin yeri” olarak gördü, kazılar derinleştikçe gömülmüş cenazeler bulunacağını düşündü. Fakat maalesef kazıları yapma fırsatı olmadı. Ana yapılarda hiçbir gömülme kanıtı yok. Kazdığımız yerlerden şimdiye kadar parçalanmış insan kalıntıları çıktı. Yani ölülere nasıl muamele ettiklerine dair elimizde çok veri yok. Ancak kemikler üzerindeki bazı izlerden, eti kemiklerden ayırmış olabileceklerini anlıyoruz. Çok aşamalı bir gömme tekniği de olabilir. Mesela bir kişi gömülüyordu, sonra mezar yeniden açılıyordu, vücudundan bazı parçalar alınıyordu... Mesela kafatası çok önemli bu dönemde.
‘ÖLÜLERİN KAFATASLARI SERGİLENİYORDU’
- Mezarı neden açıyorlar?
Eğer vücut çok bozulmamışsa, özellikle kafatasının çıkarıldığını düşünüyoruz. Bozulmamış başka yerler de varsa onlar da çıkarılıyor. Teşhir etmek ya da yeniden gömme merasimi için. Bazı kafataslarının üzerinde derin yaraların açıldığını da bulduk. Büyük ihtimalle oradan ip geçirip, asıp kafataslarını sergiliyorlardı.
- Göbeklitepe ve etrafında günlük hayat nasıldı?
Az evvel de bahsettiğim gibi evcilleştirilmiş hayvanları ve ehlileştirilmiş tohumları yoktu. Cinsiyet ayrımı, toplumda hiyerarşi var mıydı yoksa eşitlikçi miydi? Bu konuda çok fazla yorum var. Tabii ki emin olduğumuz şey, avlanıyorlardı. Ceylan, yabani keçi, domuz, tilki... Yabani buğday da topluyorlardı. Unutmamalıyız ki Göbeklitepe’nin zamanı bir geçiş dönemiydi ve aynı zamanda evcilleştirme ve ehlileştirme konusunda bir deney alanıydı.
İNSANLIĞIN EN ESKİ HİKÂYESİ ANLATILMIŞ: ÇATIŞMA, HİYERARŞİ...
- Taşların üzerindeki figürlere gelmek istiyorum... Daha çok ne resmedilmiş?
Neredeyse tamamı vahşi hayvanlar. Yılanlar, böcekler, tilkiler, ördekler, kuşlar görüyorsunuz. Sadece çevrede gördüklerini resmetmiş olabilirler tabii ama sütunlara bakıldığında bence bundan daha fazlası var. O çizimlerde bir anlatım var. Toplum olarak içinden geçtikleri dönüşüm sürecini anlatmış olabilirler. Mesela o dönemde nüfus artıyor, toprağa sahip olma fikri gelişiyor hatta bunun sonunuca çatışmaların yaşanmış olması muhtemel. Bazılarının diğerlerinden daha çok mal ve mülk edinmesiyle toplumda hiyerarşiler meydana geliyor. Tüm bu nedenlerle Göbeklitepe daha da önem kazanıyor. Burası sadece ritüel merkezi değil, az evvel anlattığım süreçlerin anlatılarını bulabileceğimiz bir yer. Çünkü bu anıtlar aynı zamanda bir topluluk kimliğini ortaya koyuyor. Mesela toplumda yaşanan tüm bu değişimler nedeniyle, birbirlerine tutunma ihtiyacı hissetmiş olabilirler.
- Yani insanlığın en eski hikâyelerinden biri mi? Savaş, barış, sorunları çözme, toplum olma...
Kesinlikle!
- İnsan figürleri ne anlatıyor?
Biyolojik açıdan baktığımızda bugünkü insanlarla aynıydılar. Ellerine bir cep telefonu verseniz, aynı bizim gibi Facebook’ta takılırlardı. (gülüyor.) Bu anlamda bizden farklı değillerdi. Ne yaptıklarına gelince... Figürlere baktığımızda bazılarının ellerini koydukları pozisyon farklı, bazılarının kafaları kesik. Bu bir tür ritüeli anlatıyor olabilir. Hem erkek hem hayvan figürlerinin çoğu erkek, cinsel organları belirgin. Çok maskülen bir bölgeden bahsediyoruz. Tabii ki en basit haliyle erkeklerin toplumda daha baskın olduğu çıkarımını yapabiliriz ama bence bu konuda da dikkatli davranmalıyız.
‘FİGÜRLERİN NEREDEYSE TAMAMI ERKEK’
- Evet, eşitlik var deseydiniz daha iyi olurdu...
(Gülüyor) Keşke. Sadece tek bir kadın figürü var o da yapının üst kısımlarında bir yerde. Bacakları açık bir figür, büyük ihtimalle doğum anını anlatıyor. Bazı cinsiyetsiz çizimler de var, belki onlar henüz anlayamadığımız kadın çizimleridir. Bu sorunu çözer...