İttihatçıların mason yüzleri - I/IV
Prof. Dr. Metin Hülagü: Yeni Müslüman nesillerin oluşumuna kadar Osmanlı coğrafyasındaki Müslümanlar mason olmaktan hep uzak durmuşlardı. Masonluk dinsizlikten daha kötü bir şey olarak görülüp o şekilde kabul edilmişti.
Masonluğa dair rütbe, unvan, işaret ve sair şeyler masonların bulunduğu her ülkede genel olarak aynıdır, değişmez. Değişen sadece masonluğa hayatiyet kazandıran ruh ve onu mevcut kılan objelerdir.
Gerçekte fazla bir değere sahip bulunmayan detay hususlar bir tarafa bırakılacak olursa yüzyıl öncesinde masonluğu iki kısma ayırmak mümkündü: Kuzey Locaları ve Güney Locaları.
Kuzey Locaları İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri, İngiliz sömürgeleri, Almanya, İskandinavya, Hollanda ve birkaç Latin organizasyonundan ibaretti.
Bu locaların faaliyet alanı esas itibariyle hayır ve iyilik işlerine münhasır olmuş ve daha ziyade Hristiyanlık esaslı dini bir dile sahip bulunmuştu. Yine bu localar siyasi bir role soyunmaktan kaçınmışlardı. Zira kendilerine mahsus anayasaları onları siyasetle meşgul olmaktan alıkoymuştu.
Latin yahut Doğu Locaları din ve din adamları ile monarşi karşıtı kurumlara şiddetle muhalifti. Bunların esrarengiz faaliyetleri çoğu kere siyasi skandallara sebebiyet vermişti. Mesela Fransa’daki “Masonik Kayıtlar Vakası” ve İtalya’da 1913 yılında Savunma ve Denizcilik Bakanlarını, mensuplarından hiç kimsenin mason olması ve kalmasına izin vermemeye mecbur kılması skandalı. Yahut üyelerinden hiç birinin gizli bir cemiyete girmesine müsaade etmeyen ve masonluğa karşı çıkan Roma Kiliseleri ile açık bir savaşa girişilmesinin kaçınılmaz hale gelmesi gibi.
Geçen yüzyılda Türkiye, kendisini idare edenlerinin karakterleri gereği, Latin Masonluğunu benimsemişti. Öte yandan İstanbul’da 1870’den bu tarafa bir İngiliz Locası hep mevcut olmuştu. Önde gelen muayyen isimler bu locanın mensupları arasındaydı. V. Murat yahut meşhur bir dini şahsiyet olan Cemalettin Efendi gibi.
Bazılarına göre Cemalettin Efgani’nin Mısır’da mason cemiyetine katılımı İstanbul’dan kovulmasından sonra olmuştu. Diğer bir iddiaya göre ise o daha 1878 yahut 1879 yılında İstanbul’da bulunan İngiliz-Osmanlı Locası’na kaydını yaptırmıştı.
Sultan II. Abdülhamid tahta çıktıktan sonra, selefi V. Murat’ın, cinnetine rağmen veya cinneti nedeniyle, İngilizler ve diğer yabancılar tarafından sıkça devam edilen mason locasına üye olduğunu fark etmişti. Oysaki Abdülhamid masonluğa şiddetle karşı biriydi. Vakıf olduğu bu duruma öfkelenen ve cemiyete mensup olanların komplocu olduğuna inanan Abdülhamid Osmanlı tebaasından her kim mason olursa böyle bir tercihin riskine de hazır olması gerektiğinin bilinmesini istedi.
Kuzey tarzı masonluk şekli, Türkleri ilgilendiren yönüyle, Türkiye’de netice itibarıyla sona erdi.
Yeni Müslüman nesillerin oluşumuna kadar Osmanlı coğrafyasındaki Müslümanlar mason olmaktan hep uzak durmuşlardı. Masonluk dinsizlikten daha kötü bir şey olarak görülüp o şekilde kabul edilmişti. Böyle davranılmasının temel nedeni ya basiretli hareket edilmesinden yahut muhafazakâr din adamlarının; İslam zaten kardeşliği öngörüp iyiliği emretmektedir; masonluğa ne gerek var, şeklindeki öğretilerinin kabul edilmiş olmasından ve yahut da mason locasına dâhil olanların, kolayca tasavvur edilebilecek bazı durumlarda, İslam’ın emirleri yerine masonluğun talimatlarına uymak suretiyle maneviyatlarını riske atmış olacakları endişesinden kaynaklanmaktaydı.
Osmanlı Devleti’ndeki Müslümanların tavrı bu yönde iken gayrimüslimlerden ise çok az kişi masonluğa ilgi duymuştu.
Osmanlı Devleti’nde bulunan birkaç mason locasının çalışma alanı ise Etniki Eterya şubelerini desteklemek ve elverişli zamanlarda vatanperver nutuklar atılması ile meşgul olmaktan ibaretti. Türk toplumu tarafından Rumlara hoş bakılmadığı zamanlarda ise bu localar hareketsiz kalınmasını tercih etmekteydi.
Osmanlı azınlıklarından Ermeniler ve Slavlar masonluğun hiçbir çeşidine fazla bir ilgi göstermediler. Zira bu milletlerin kendilerine ait yeteri derecede gizli teşkilatları zaten vardı. Lübnanlı Hıristiyan Arapların ise birkaç locası mevcuttu. Bu localardan bazıları İskoçya Büyük Locası’na bağlıydı. Diğerleri ise Marunî din adamlarını muayyen ölçü ve tarzda taciz etmekte olan Fransız Büyük Locası’na tabi bulunan Cedar Locasın’a merbuttu.
On dokuzuncu asrın sonlarına doğru Latin Masonluğu Selanik’teki İspanyol Yahudileri arasında itibar görmeye başladı. Bu tarihlerde İspanyol Yahudileri 130.000-140.000 kadar olan Selanik nüfusunun yarıdan fazlasını (80.000) teşkil etmekteydi. Bunlar İtalyan vatandaşlığını da elde etmiş olup İtalyan localarına bağlı masonlar arasına dâhil olmuşlardı. Yahudi Locasına kabul edilen şehrin Dönme Müslümanlarının sayısı ise 12.000 ila 20.000 kişi arasındaydı.
Dönmeler Türk masonluğunda önemli bir nüfuza sahip oldular. İzmirli bir Yahudi olup Sabatay Sevy diye isimlendirilen Annus Mirabilis 1666 yılında beklenen Mesih olduğunu iddia etmiş ve kendisine geniş bir taraftar kitlesi edinmişti. Fakat aynı zamanda Ahdi Atik’e olan muhalefeti ve dürüst iş yapılmasını savunmasından ötürü Akdeniz havzasında çok sayıda düşman da kazanmıştı. Nihayet Osmanlı Sultanını altın zincirlere vurarak Kudüs’e gönderme niyetinde olduğunu ilan etti. Osmanlı Sultanı da bu sözde Mesih’in huzuruna getirilmesini emretti. Ona, Müslüman olması teklif edildi, aksi takdirde kazığa oturtulma cezasına maruz kalacağı bildirildi. Sabatay Sevi yaşamayı tercih edip din değiştirdi. Ancak Müslüman olup büyük bir çoğunluğu Selanik’te yaşayan taraftarları ona tabi olmaya devam ettirdiler. Dönmeler ve torunları zahirde Müslümandılar. Fakat mezarlıkları ayrıydı ve gerçek Müslümanlar ile asla evlenmiyorlardı. Yahudi ayinlerini gizli bir surette icra ettikleri yolunda da şöhret bulmuşlardı.
Sultan Abdülhamid dönemi Selanik’i mason localarının bulunduğu şehirlerden birisiydi. Buradaki loca İtalyan Büyük Locası’na bağlıydı. Selanik Locası mensupları İtalyan veya diğer devletler vatandaşlarının mülkiyetindeki binalarda buluşup görüştükleri için de polis takibatına uğramaktan nispeten emin durumda bulunmaktaydılar.
Yahudiler ve bilhassa Dönmeler Selanik’te büyük bir nüfuza sahipti. Siyasi temayülleri ise Slav ve Rum karşıtlığı şeklinde bilinmekte, Avusturya-Macaristan veya Türklere karşı sempati duymakta, Makedonya’nın Osmanlı’dan kopmasından ise endişe duymaktaydılar.
Jön Türkler kendilerine taraftar edinmeye çalıştıkları ve Makedonya garnizonuna mensup subaylar arasında bir teşkilat oluşturmaya başladıkları zaman Yahudi masonlar onlara Makedonya Risorta Locası’nın kapılarını açmışlardı. Emanuel Carasso Selanik’li bir Yahudiydi ve İtalyan Locasına bağlı bulunan Makedonya Risorta’nın Selanik şubesinin kurucusu ve kıdemli üstadı olmakla birlikte adı gayet kötüye çıkmıştı.
Carasso, belgelerdeki tanımıyla; içki içme alışkanlığında olan ve içki içerken çok konuşkan biri hale gelen, düşük sınıftan dürüst olmayan bir avukattı. Yaltakçı, rüşvetçi ve rezil bir alçak; İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin aslan ve kaplanlarına oldukça yararlı olmuş bir çakaldı.
Bilindiği gibi, Paris’teki Jön Türk hareketi Selanik’teki hareketten hem oldukça ayrı hem de oradaki iç işleyişten tamamen bihaberdi.
Carasso’nun görevi Talat, Cavit, Dr. Nazım ve Manastırlı Bahattin’i mason teşkilatına kazanmaktı. Bu nedenle Jön Türkleri, memurları ve sivilleri, görünmeyen bir Yahudi etkisi altında masonluğu benimsemeye zorladı. Onlara Selanik Locası’nın kapılarını açtı. Sözde İtalyan yahut İspanyollara ait evlerde, diplomatik dokunulmazlıktan yararlanmalarını sağlamak suretiyle, güven içerisinde Sultan II. Abdülhamid’e karşı komplo tertibinde bulunmaları imkânı tanıdı. Sultan Abdülhamid’in istihbarat elemanları bütün bu olup bitenlerin farkında olsa da yapabilecekleri fazlaca bir şeyleri olmadı.