Hukukçu Adem Sözüer: Kadın cinayeti dememek hafifletiyor

Türkiye'yi ağlatan Emine Bulut cinayetinin ardından birçok yorum yapıldı, tepkiler yükseldi. Olayın ardından cezaların azlığı/çokluğu yeniden gündeme geldi. Prof. Dr. Adem Sözüer'e göre; kadın ve aileyi koruyan kanunları suçlamak tam bir çarpıtma. Bunun arka planındaysa kadın-erkek eşitliğine karşı çıkan bir zihniyet var.

Türkiye'nin gündemine oturan Emine Bulut cinayetinin ardından gelen tepkiler üzerine gözler kadın cinayetlerine çevrildi. Hürriyet'ten İpek Özbey'e konuşan İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Adem Sözüere göre kadın cinayetleri sonrasında bir kesim, Türkiye’de son 15 yılda kanunlarda, kadına yönelik şiddeti önlemeye yönelik ve kadın haklarını güçlendiren yenilikleri cinayetlerin sebebi gibi gösteriyor.

“Bu kanunları suçlamak, tam bir çarpıtmadır” diyen Sözüer, arka planında kadın haklarına, kadın-erkek eşitliğine karşı çıkan bir zihniyet olduğunu söylüyor: “Ama daha vahimi, kimileri cinayette cinsiyete göre ayrım olmaz deyip kadın cinayeti denmesine dahi karşı çıkıyor. Bu söylemlerle, bilerek veya bilmeyerek kadın cinayetleri, mazur gösteriliyor ve hafifseniyor. Böylece sorunun gerçek sebep ve boyutları gözden kaçıyor. Basına ve sosyal medyaya yansıyan trajik bir kadın cinayeti üzerine öfkeli ve üzgün tepkiler veriliyor, akabinde bir müddet cezalar çok mu, az mı tartışılıyor ve konu gündemden çıkıyor. Kadın cinayetleri de işlenmeye devam ediyor.

 KADIN CİNAYETİ DEMEK NEDEN ÖNEMLİ?

Diğer öldürme suçlarından birçok açıdan farklı. Çoğu kadın cinayeti ya var olan evlilik veya arkadaşlık gibi bir ilişki içinde ya da boşanma, fiilen ayrılma gibi sona eren bir ilişki sonrasında işleniyor. Kadının cinsiyeti nedeniyle bulunduğu güçsüz ve savunmasız konum da bu cinayetlerde bir etken. Diğer bir özellik kadın cinayetlerinde öldürme anına kadar kadına yönelik fiziksel, psikolojik, ekonomik veya cinsel şiddet içeren fiiller de işleniyor. Bazen bir ilişki süreci veya sonrasında olmuyor ama o zaman da tıpkı Özgecan cinayetinde olduğu gibi önce cinsel saldırı suçu, sonra öldürme suçu işleniyor. Kadın cinayetlerinde, kadının cinsiyeti dolayısıyla özel bir mağdurluk konumu ve sık sık canavarca bir hisle hareket edilmesi gibi özel durumlar var. İşte bu özellikler nedeniyle kadın cinayetleri deniyor. Sadece Türkiye’de değil, diğer ülkelerde ve bilimsel literatürde de yaygın olarak kadın cinayeti anlamına gelen femicide, feminizid, femicidio terimleri kullanılmakta.”

 VERİTABANI OLUŞTURULMALI

Zaten ağır olan cezalar üzerinde tartışmayı bir tarafa bırakmamız gerektiğini belirten ve “Öncelikle, kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinin, nerede, ne şekilde, hangi sebeple işlendiğine ilişkin bilimsel esaslara uygun bir veritabanı oluşturulmalı. Sayılar bilimsel yöntemlere göre tespit edilmemiştir. Gerçek sayılar kamuya yansıyanın çok üzerindedir” diyen Sözüer’e göre, Türkiye’de kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri konusunda son 15 yılda örnek gösterilecek düzenlemeler yapıldı ve İstanbul Sözleşmesi de bunlardan biri: “Kadına yönelik her türlü şiddetin önlenmesi, kadınların bu şiddete karşı korunmaları, failin yargılanması ve cezalandırılması konularında son derece önemli hükümleri içeren bu sözleşmeyi ilk onaylayan devlet Türkiye Cumhuriyeti’dir. Yine Anayasamızdaki kadınları da kapsamına alan pozitif ayrımcılık hükmünün düzenlenmesi önemli bir reformdur. 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’la getirilen önleyici ve koruyucu tedbirler, aile içi şiddetin önlenmesi bakımından birçok yönüyle örnek bir çalışmadır. 2005’teki Türk Ceza Hukuku Reformu’yla yürürlüğe giren 5237 sayılı kanunla töre cinayetlerinin daha ağır cezalandırılması, eşe karşı yaralamanın şikâyete bağlı olmaktan çıkarılması, kadın cinayetlerinde haksız tahrik indiriminin gereksiz uygulanmasına yol açan düzenlemenin değiştirilmesi, öldürme ve yaralama suçlarında cezaların arttırılması, eşe veya birlikte yaşadığı kadına karşı sistematik kötü davranmanın işkencenin bir türü olarak eziyet suçu olarak düzenlenmesi, tecavüzcüsüyle evlenmeye cezasızlık öngören düzenlemenin kaldırılması gibi pek çok yenilik getirilmiştir. Hemen hiçbir ülkede kadına yönelik şiddet bakımından bu kadar kapsamlı düzenlemeler yapılmamıştır. Bu başarı, iktidarın, destek veren muhalefetin ve bilhassa kadın hakları uğraşı veren sivil toplum kuruluşlarınındır.”

 DOĞRU GİTMEYEN NE?

Peki kadın cinayetleri konusunda yapılan bunca çalışmaya rağmen sayıların yüksek olması bir şeylerin doğru gitmediğini göstermiyor mu? Sözüer, şöyle yanıtlıyor: “Eksik olan sorunun kadın cinayeti olarak devlet ve kamusal kurumlar tarafından tam olarak kabul edilmemesi. Ne yazık ki kadın cinayetleri konusu sadece bugün değil, geçmişte de Türkiye’deki iktidarların ve devletin gerçek anlamında gündemini oluşturan bir konu olmadı. Sadece sosyal medyada gündem olduğunda ortaya çıkan bir infial var. Herkes içini döküyor. Ama uluslararası sözleşme, Anayasa ve kanunlardaki kadına yönelik şiddete ilişkin yasaları hayata geçirecek mekanizmaları kurmak için hiçbir ciddi adım atılmıyor. İşte diğer birçok ülkeyle fark burada ortaya çıkıyor. Onlar sorunu görüyor ve çözüm için yasaları hayata geçirecek somut adımlar atıyor.”

HANGİ ADIMLAR ATILMALI?

Sistemde çok sayıda kurullar olduğu gibi yeni kurullar oluşturma imkânı da var. Örneğin “Kadın Cinayetlerini Önleme Kurulu” kurulsun ve kadın STK temsilcileri de bu kurullarda olsun. TBMM’de konuyla ilgili daimi bir komisyon kurulsun. İçişleri ve Adalet Bakanlığı kadına yönelik şiddet ve özellikle kadın cinayetleri için bilimsel esaslara uygun şekilde veri tabanı oluşturmaya başlasın.

- Bu yıl TBMM ve üniversite açılışının konusu kadın cinayetleri olsun.

- 6284 Sayılı Kanun’da öngörülen Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri ile sığınmaevlerinin sayılarını arttıralım.

- Anayasa’daki ‘pozitif ayrımcılık’ maddesinin bir gereği olarak kadının TBMM’de, siyasi partilerde her tür kuruluşun yönetim kademlerinde daha çok yer alması için kadın kotaları oluşturalım.
- Kadın cinayetleri gündeme geldiğinde kimileri genel kuralların dışında, ölüm cezaları gibi istisnai kuralların konulmasını öneriyor. Hangi suç olursa olsun adil yargılanma ilkelerinden, kanunilik ilkesinden, kusurla orantılı ceza verilmesi ilkesinden asla vazgeçilmemelidir. Suçla ilgili adil bir yargılanma yapılmalı, faile kusuruyla orantılı bir ceza verilmeli ve bu ceza da etkin olarak infaz edilmelidir.

TÜRKİYE’YE ÖZGÜ DEĞİL

BM verilerine göre, 2017’de 80 bin kadın cinayeti işlendi. Ekonomik refahın en yüksek olduğu Almanya’da 123 kadın ayrıldıkları eş veya birlikte yaşadıkları erkek tarafından öldürüldü. Güney Amerika’daki 16 Latin ülkesi ve Afrika kıtası kadın cinayetlerinin en sık işlendiği bölgeler. Türkiye’de “eski koca” boşandığı eşini çok sayıda bıçak darbesiyle öldürür ve uygunsuz davranışları vardı diye savunma yapar. Almanya’da dört çocuklu ayrıldığı eşini 50 bıçak darbesiyle öldüren de, aynı şeyleri söyler. Bıçaklama sayısından suçunu mazur gösterme sebeplerine kadar nerdeyse birebir aynı. İşte bu nedenle İstanbul Sözleşmesi de diyor ki, “Kadına yönelik şiddeti ve aile içi şiddeti özel olarak tasnif et, kaydını tut”. Yapılan incelemelerde Türkiye’nin bu yükümlüğü yerine hiç getirmediği raporlarda da vurgulanıyor. Yani biz hala kadın cinayetlerinin gerçek sayısını, kadına yönelik şiddetin boyutlarını bilmiyoruz. Bunları bilmeyince sorun nasıl çözülecek?

Hukukçu Adem Sözüer: Kadın cinayeti dememek hafifletiyor ile ilgili etiketler cinayet kadın Emine Bulut
GÜNÜN VİDEOSU

Suudi Arabistan'da düzenlenen bir müzik festivalinde Kabe'ye büyük saygısızlık!

Suudi Arabistan'da düzenlenen Riyad Festivali'nde Kabe maketinin dekor olarak kullanılması büyük tepki çekti. Eski Diyanet İşleri Başkanı Görmez olayın fecaat olduğunu vurgulayarak, Suud ulemasının sessizliğini eleştirdi.