Kafa karıştırmamak lazım...
Suriye rejimi destekli güçlerce İdlib’deki Türk Silahlı Kuvvetleri Kontrol noktasına yapılan saldırı sonucunda askerlerimiz şehit oldu, yaralandı. Şehitlerimize Allah rahmet eylesin, mekânları cennet olsun, yaralılarımıza şifa diliyorum. TSK’nın anında karşılık vermesi ile birlikte kahramanlarımızın kanları yerde kalmadı.
Kuşkusuz ki çok zor bir dönemdeyiz. Bir yandan sınırın ötesinde bekleyen bir milyona yakın insan, diğer yandan TSK’ya yönelik bu neviden tacizler ve olayları balkondan seyreden dünya…
Ülkemizde ise her kafadan bir ses çıkıyor. Kimi Esed ve Rusya sevdasını dışa vuruyor, Suriye rejimi ile barışmaktan bahsediyor, kimisi Türkiye’nin Suriye ordusu ve dolayısıyla Rus ordusu ile bir savaşa gireceğinden bahsediyor.
Diplomasi işliyor. Mekanizmalar çalışıyor. Türkiye uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını kullanıyor. Angajman kuralları gereği davranıyor. Ortada üzüntü verici bir durum olmakla birlikte panik için neden yok.
Dış politika konularında muhalefetin iktidar ile birlikte hareket etmesi ve uluslararası çıkarlar söz konusu olunca kesinlikle kafa karıştıran bir yerde bulunmaması lazım ki, caydırıcılık ve zafere ulaşılabilsin.
Şurası açık, Türkiye uzun yıllardan beri Suriye iç savaşının maliyetini en fazla üstlenen ülkedir.
Dört milyon civarında Suriyeli ülkemizin içinde sığınmacıdır. Ayrıca sınırlarımızın hemen yanı başında Türkiye’nin desteği ile ayakta duran bir o kadar Suriyeli bulunmaktadır.
Uluslararası toplum maalesef Türkiye’ye bu maliyetin üstlenilmesinde vaat ettiklerini yerine getirmiş değildir. Barış çabalarında da yine destek olmamaktadır.
Onların tek derdi var: Kendi ülkelerine Suriyeli sığınmacı gelmesin…
Öte yandan bir başka plan tahakkuk aşamasında engellenmiştir. Bölgede PKK’nın uzantılarınca kurulacak Kürt devleti projesi Zeytin Dalı, Fırat Kalkanı ve Barış Pınarı harekâtları ile ortadan kaldırılmıştır.
Türkiye’nin Astana, Soçi mutabakatları ile de bölgede bir statüko oluşturulmuştur. Oluşturulan statüko kesinlikle Türkiye’nin hak ve menfaatlerine uygun neticeler doğurmuştur. Aksi takdirde zikrettiğimiz askeri harekâtlar mümkün olmaz idi.
Gelinen noktada ise Rusya’nın sinsi siyaseti ile bu süreçler rejim güçlerince torpillenmektedir. Türkiye de buna izin vermeyeceğini çok kararlı bir şekilde ortaya koymaktadır.
Herkesin oyun içinde oyun kurmaya ve kendi emellerini tahakkuk için çabaladığı bir ortamda Türk siyasetine düşen milli bir mutabakat içinde olmak ve dış politikamızda zaaf görüntüsü oluşmasına izin vermemektir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hiçbir şekilde durulmayacağını, geri adım atılmayacağını ve şehitlerimizin kanlarının yerde bırakılmayacağını açıkça ifade etmiştir.
Dışişleri Bakanlığımız gerekli temasları yürüttüklerini söylemektedir.
MHP Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli Sayın Cumhurbaşkanı’na, hükümete bu konuda tam destek olduklarını kamuoyu ile paylaşmıştır.
Şimdi aynı desteğin ve kararlılığın CHP ve İYİ Parti tarafından da açıklanması lazımdır ki, bu süreçte milletimizin hak ve menfaatleri, şehitlerimizin ve gazilerimizin kanları yerde kalmasın.
HDP’nin tutum ve davranışı kimse için şaşırtıcı değildir, ciddiye de almamak lazımdır.
Ancak CHP’nin HDP benzeri fikirler serdettiği, İYİ Parti’nin de ne yazık ki CHP ile yürüdüğü bir ortam tam bir milli güvenlik ve beka sorununa kapı aralar.
Esed rejimi kimdir ki, Türkiye bu rejim ile masaya oturacak?
Kendi halkını katleden, yıllardan beri ülkelerinden uzakta yaşatan, şehirlerinde taş üstünde taş bırakmayacak derecede tahrip ettiren bir rejime kalleşçe yaptığı birkaç hücum dolayısıyla Türk Silahlı Kuvvetleri’nin pabuç bırakacağı mı düşünülüyor?