Karabağ ve zaferle gelen barış…
Önceki gün, Azerbaycan bayrak günü dolayısıyla katıldığım TRT Haber programında Şuşa’nın kurtarılmasının Karabağ’da barışı bir adım daha yakınlaştırdığını ve artık Ermenistan’ın bu savaşı sürdürmek için hem askeri, ekonomik ve siyasi gücü hem de nedeni kalmadığını, bundan sonrası için artık masaya oturulmasının akıllıca olacağını söylemiştim ki, akabinde “barış” haberi geldi.
Gerçekten de “barış” önemlidir. Zaferlerden sonra gelen barış ise çok önemlidir.
27 Eylül günü başlayan ve 9 Kasım gecesi itibariyle sona eren savaşın doğru ve gerçekçi bir değerlendirmesi yapıldığı zaman görülecektir ki, barış masası hem Ermenistan, hem de Azerbaycan açısından fevkalade yararlar içermektedir.
27 Eylül öncesi statüko kalmamıştır.
Ermenistan otuz yıldan beri işgalci olarak bulunduğu Azerbaycan topraklarından çıkarılmıştır.
Karabağ’ın statüsü yine Azerbaycan toprağı olarak tescillenmiştir.
Gelinen nokta belki bir kısım Azerbaycan kamuoyu tarafından da “tam da Karabağ’ın tamamından Ermenileri silip süpürürken olur mu bu” veya “Neden bazı yerler alınmadı” gibi eleştirilebilir, ancak bu eleştiriler çok doğru ve gerçekçi olmayacaktır.
Azerbaycan, savaş ile birlikte öngördüğü tüm askeri, siyasi hedeflerine fazlasıyla ulaşmıştır.
Güçlü bir ordu teşkil ettiği, sınırlarını saldırgan komşularına karşı rahatlıkla koruyabileceği, her türlü mütecaviz girişimi anında püskürtme kabiliyetinde olduğu ortaya çıkmıştır.
Halkın son derece dinamik, yekvücut ülke ve millet çıkarları etrafında birleştiği yine tüm dünyaya gösterilmiştir.
Azerbaycan devletinin her anlamda yalnız olmadığı, uluslararası arenada başta Türkiye olmak üzere, Pakistan, Gürcistan, Ukrayna gibi kardeş, dost, müttefik ülkelerinin bulunduğu bu vesile ile tüm dünya tarafından fark edilmiştir.
Azerbaycan’ın ekonomik durumunun bu savaşı da, olası herhangi bir savaşı da uzun süre devam ettirmeye müsait olduğu, insan kaynaklarının yeterli olduğu ve dolayısıyla caydırıcılığının bulunduğu Ermenistan gibi saldırgan bir ülke tarafından çok net bir şekilde anlaşılmıştır.
Karabağ’da oluşturulacak Barış Gücü içinde Rusya ile birlikte Türkiye’nin de olacağı hem Dış İşleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, hem de Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev tarafından açıklanmıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin olduğu yerde kalıcı barış olur.
Yine burada, Ermenistan’a her vesile ile saldırgan tavırlarında arka çıkan, cesaret veren Fransa, ABD, Rusya, İran gibi ülkelerin Ermeniler için asla ölmeyecekleri, kendi menfaatleri için onları her zaman bir maşa olarak kullanacakları gerçeği bir kez daha kanıtlanmıştır.
Paşinyan, savaşın başladığı ilk andan itibaren bu ülkelerin kendileri lehine kuvvetli bir müdahalesini beklemiş, dünya kamuoyunu sürekli yalan bilgilerle yanlarına çekmeye çalışmış, silah ve para yardımı almıştır. Ancak bu ülkeler savaşa fiili olarak dâhil olmak gibi bir eğilim içine hiç girmemişlerdir.
İran bu süreçte görmüştür ki, Ermenistan ile girdiği ikiyüzlü ilişkiler kendi varlık ve bütünlüğünü tehdit edecek bir boyuttadır ve İran halkı buna karşıdır.
Güç kimde ise, kuşkusuz ki başarı da onunla olmaktadır.
Birleşmiş Milletler Genel Kurul kararlarına rağmen, AGİT Minsk Grubu hiçbir adım atmamış, Azerbaycan’ı oyalamış ve Ermenistan’ın pek çok kez Azerbaycan topraklarına yönelik saldırılarına da ses çıkarmamıştır.
Azerbaycan’a savaş dışında bir seçenek kalmamış ve nihayet başarıya ulaşılmıştır.
Bundan sonrasında Ermenistan’ın 27 Eylül öncesi tutum ve davranışlarına kolaylıkla dönmesi düşünülemez.
Saldırgan, şımarık, haddini bilmez Nikol Paşinyan ve şürekâsı ülkelerini savaşa sürükleyen politikalarının sonucunu büyük bir hezimet ile görmüştür.
Daha da önemlisi, halkın reaksiyonunun kendilerine yönelmesi ve siyaseten de bitmeleri yakındır. Şimdi Ermenistan halkı bu savaşta binlerce insan kaybının, ordularının yok olmasının hesabını bir şekilde siyasetçilerden soracaktır.
Bundan sonrası artık barış dönemidir. Barışa fırsat vermek gerekir.
Dileriz ki Kafkasya’ya huzur gelir ve ülkeler birbirleriyle düşmanlık üzerine değil, dostluk üzerine bir ilişkiyi yaşatırlar.