Kaşıkcı olayı ve öldürülen gazeteciler
Son iki haftanın en önemli konularından birisi gazeteci Cemal Kasıkçı’nın yürüyerek girdiği Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’ndan çıkamaması olsa gerek. Gerçekten çok zor bir durum. Tüm dünya ayakta. Olayın aydınlatılması isteniyor. Ama isin öyle kolay olmadığı da anlaşılıyor.
Kaşıkçı ile karşılaşmış ve tanışmıştım. Aile kökenleri itibariyle Kayserili idi. Bunu söylemek de hoşuna gidiyordu sanırım. Suudi Arabistan’ın zengin ve etkili bir ailesinden olmakla birlikte esas kendisini önemli ve değerli kılan hadise zaman zaman Suud yönetimini tenkit edebilme cesaretinden kaynaklanıyordu. Modernist bir yaklaşımı vardı, Veliaht Prensin modernleşmeci yaklaşımlarını desteklemekle birlikte pek çok etkili ismi tutuklayıp servetlerine el koyarak serbest bırakmasına hoş bakmamıştı.
Washington Post yazarı olması, sesini cok yere ulaştırma imkan ve ihtimali Suud yönetimini aşırı rahatsız etmiş olmalı ki, açığa çıkması için herkesin büyük bir sabırsızlık duyduğu malum ve meşum olay yaşandı.
Gazetecilik günümüzde çok riskli bir meslek halini aldı. Bulgaristan’da aynı günlerde televizyon muhabiri Viktoria Marinova ve Meksika’da da gazeteci Sergio Martinez Gonzales hunharca öldürülmüştü.
Gazetecileri Koruma Örgütü 2018 yılı içinde 43 gazetecinin, 2017 yılında 46 gazetecinin, 2015 yılında ise 73 gazetecinin öldürüldüğünü açıkladı. 1992 yılından günümüze öldürülen gazeteci sayısı 848, kayıp gazeteci ise 1322.
Şimdi Kaşıkçı hangi kaleme dahil edilecek, ölü mü, kayıp mı?
İnsanların bilgi alma özgürlükleri ancak hür bir medya varsa mümkündür. Gazetecinin kolaylıkla ortadan kaldırılacak, hayatını veya mesleğini seçmesini zorunlu hale getirecek bir anlayış elbette ki dünyayı içinden çıkılmaz bir hale getirir.
Gazeteci, esasında toplumların topyekün iyiliği için var olan insan demektir. ‘Tehlikeli’ alanlarda gezen gazeteci bunu elbette ki sadece bir nedenle yapar: İnsanların daha güvenli, huzurlu ve mutlu bir hayata ulaşması için.
Başkaları iyi ve kaliteli yaşasın diye kendi hayatlarını tehlikeye atan bu insanlara yönelik cinayete kadar giden bu hunharlığa, barbarlığa karşı tüm dünyanın aynı ton ve kararlılık içinde davranması halinde ne devletler ne de bireyler güçleri ne olursa olsun etkili olamazlar.
Bizler kendimiz için, haber alma ve bilgilenme özgürlüğümüz için mutlaka gazetecilerin haklarını savunmalıyız.
Kaşıkçı olayı her ne kadar çok açık ve sarih bir şekilde cereyan etmiş olsa da dünya kamuoyunun hassasiyetini ısrarla ortaya koyması elzemdir. Aksi takdirde başta Suud ailesi olmak üzere her önüne gelenin kendisi gibi düşünmeyeni yok ettiği berbat bir dünyaya doğru hızla yol alırız.