Katip arzu halim yaz bana böyle...
Gündem malumunuz fena halde politik; bendeniz bilirsiniz pek anlamam o işlerden, müzmin apolitik...
Ya seçimler konuşuluyor gittiğim yerlerde ya da maçlar, ikisi de, hazzetmem n’apiim, Fransız kaldığım konular...
Önümüz Ramazan, her yanda hazırlıklar var; bendeki ilmihal bilgisiyse ancak olan biteni huşu içinde tebessüm bir ifadeyle seyredecek kadar...
Hal böyle olunca ister istemez memleket üzerinde esen muhabbet meselelerinden de uzak kalıyorum doğal olarak...
İşe güce sarayım diyorum ama ekip zehir gibi eksik olmasınlar, benim hariçten gazellerime hiç ihtiyaçları yok...
Kitap yığınları, izlenmemiş diziler, filmler önümde bekliyor ama bir türlü gelemeyen yazdan mı bilmem okuyacak, izleyecek mecal yok...
Aslında beceririm kendi gündemimi yaratıp birşeylerle oyalanmayı ama inanır mısınız ona bile halim yok...
Mutfağa girip yemek yapayım diyorum, iştahım yok...
Yürüyüşe çıkacağım hava ha yağdı, ha yağacak. Ben çıkmasam yağmaz inadına ama hadi yürü İzzet bir dolaş desem bastırır sağanak...
Gel de vaziyet böyleyken iç sıkıntına bir derman bul kolaysa...
Hadi bir reçete yaz kendine de günün güzelleşsin aklında birşey varsa...
Ama maalesef ne zihnimde, ne de yüreğimde yaprak kıpırdamıyor...
İçimdeki bu adını koyamadığım tuhaf dinginlik, hiçbir şey yapmama rağmen yine de beni fena halde yoruyor...
Fırtına öncesi sessizliği diyeceğim, gelen fırtınadan korkarım...
Yahu adam otur uslu uslu işte ne divildeniyorsun diye paylayacağım kendimi, kendi kendini azarlayan delilere dönmekten korkarım...
Anlayacağınız ne derdime isim koyabiliyorum, ne heyecanlacak bir meşgale var.
O yüzden de sarıyorum instagrama, halet-i ruhiyemi döküyorum sosyal medyaya...
Biraz idare ediverin beni, fazla ütülüyorsam kafanızı şu günlerde kusuruma bakmayın...
En yakın zamanda döneceğim fabrika ayarlarıma, bunları da divane İzzet’in arzu hali kabul edin, pek de ciddiye almayın...